TURGUT ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİM
POLİTİKALARI
ARİF ÖZDEN
TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI
İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
KAMU POLİTİKASI ANALİZİ DERSİ
ÖDEVİ
ÖĞRETİM ÜYESİ: DOÇ. DR. MAHMUT
AKPINAR
1.
ÖZET
2.
GİRİŞ
- TÜRKİYE CUMHURİYETİ EĞİTİM SİSTEMİ
3.
TURGUT
ÖZAL KİMDİR?
4.
TURGUT
ÖZAL DÖNEMİ GENEL GELİŞMELER
5.
TURGUT
ÖZAL DÖNEMİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLARI
a.
Vehbi Dinçerler
b.
Metin Emiroğlu
c.
Hasan Celal Güzel
d.
Avni Akyol
6.
TURGUT
ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİMDE GENEL DURUM
a.
GENEL
DURUM
b.
KALKINMA
PLANLARINDA EĞİTİM HEDEFLERİ
c.
MEB
ŞURALARI
d.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE İSTATİSTİKLER
7.
SONUÇ
8.
KAYNAKÇA
1.
ÖZET
Bu çalışmada
öncelikle Türk eğitim sistemini inceledik. Sistemin unsurlarını, basamaklarını,
bu basamakların kendi içindeki durumlarıyla alakalı açıklamalar yaptık. Daha
sonra eğitimin tarihsel gelişimini inceledik. Osmanlı devleti ve devamında
cumhuriyet döneminde Türkiye’ de eğitimin genel durumuna değindik.
İkinci
bölümde Turgut Özal’ ın hayatına değindik. Tahsil hayatı, siyasi hayatı ve
cumhurbaşkanlığı dönemlerine kısaca yer verdik.
Üçüncü
bölümde Turgut Özal’ ın başbakanlığı sürecinde Türkiye’ nin içine bulunduğu
durumu özetledik. İç ve dış politikadaki durumları, genel gelişmeleri anlattık.
Özal’ ın ülkeyi ekonomik alanda nasıl ileriye götürmek istediğini ve bu
alandaki çalışmalarından bahsettik.
Dördüncü
bölümde Özal’ın başbakanlık yaptığı yıllarda birlikte çalıştığı Milli Eğitim
Bakanlarının hayatlarını anlatmaya çalıştık.
Son bölümde
asıl konumuz olan Özal dönemi Türkiye’de eğitimin durumunu inceledik. Bu
yıllarda yapılan kalkınma planı toplantısı ve MEB şura toplantısını detaylıca
inceledik.
2.
GİRİŞ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ EĞİTİM SİSTEMİ
1.
Cumhuriyet Dönemi Öncesine (Osmanlı Dönemi) Kısa Bir Bakış
Hemen
bütün kamusal alanlarda olduğu gibi, eğitim yönetimi alanında da, devletin
öncülüğü ve liderliği geleneği Türk tarihinin ilk dönemlerinden itibaren
gözlenen bir durumdur.
29
Ekim1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmeden önce Anadolu’da Selçuklular
döneminde (1071-1299) ve Osmanlılar döneminde devletin eğitim kurumlarını
kurması, işletmesi ve bunların gelişimine katkısı büyük olmuştur.
Devletin
eğitim kurumları üzerindeki bu belirleyici etkisi, doğaldır ki, kendini bu
kurumların yönetiminde de çok açık biçimde göstermiş, bu durumun açık yansıması
olarak da ‘merkezden yönetim’ ilkesi baştan beri temel anlayış ve işleyiş şekli
olmuştur.
Osmanlı
Dönemi eğitim kurumlarından en belirgin olanlarının Sıbyan mektepleri,
medreseler ve Enderun Mektebi olduğu görülür.
Genellikle
sultan veya yüksek dereceli devlet yöneticileri tarafından bir camiye bağlı
olarak külliye biçiminde ya da bağımsız olarak kurulan Sıbyan mektepleri en
yaygın eğitim kurumlarıydı ve çoğunlukla vakıf sistemiyle işletiliyordu.
Benzer
biçimde, medreseler de vakfa dayanan kurumlardı. Genellikle cami, misafirhane
ve başka hayır kurumlarından oluşan bir külliyenin öğesiydi (Osmanlı
İmparatorluğu Klasik Çağ, s.177). Bu külliyenin mütevellisi, medreseye ayrılan
kaynakları müderrisin emrine verirdi. Öğrencilerin seçilmesinden, bu
kaynakların öğrenci ve hizmet sahiplerine dağıtılmasından ve medresenin genel
yönetiminden müderris sorumluydu. Bu bakımdan medrese, kendisi de özerk bir
kurum olan vakfın içinde kendi kendini yöneten bir birimdi. Müderrisler
padişahın beratıyla atanırdı.
Sarayın
iç kısmı anlamına gelen Enderun ismiyle anılan özgün okulda esas olarak
Hıristiyan ailelerden toplanan zihinsel ve fiziksel açıdan üstün niteliklere
sahip çocukların iyi ve güvenilir üst düzey yönetici ve asker olarak
yetiştirilmeleri amaçlanmıştır. Bu okulda öğrenciler yatılı ve burslu olarak
okutulurlardı. Osmanlı Devleti’ nin son dönemlerine doğru Padişah kendi mutlak
yönetimini sınırlayan Parlamentolu Meşrutiyet dönemini getiren bir Anayasayı
kabul ve ilan etmiştir (23 Aralık 1876). Bu Anayasanın üç maddesi eğitimle
ilgilidir. Bu maddelerden birinde tüm okulların Devletin denetiminde ve tüm
bireyler için ilköğretimin zorunlu olduğu ifade edilmektedir (Türk Eğitim
Tarihi s.204-205). Çok kısa süren bu dönemin ardından 1878 yılında Padişah
Parlamentoyu kapatmış, 30 yıllık bir Mutlakıyet yönetiminin ardından 23 Temmuz
1908 tarihinde II. kez Meşrutiyet ilan edilmiştir. Bu iki dönemde de eğitim
alanında, çoğu tam anlamıyla uygulamaya konulamamış olmakla birlikte, ilk kez
ilköğretimin devlet okullarında parasız olması, öğretim kurumlarının
müfredatına yeni bazı derslerin eklenmesi, öğretmen yetiştirmede yeni bazı
yaklaşım ve girişimler, kırsal kesimde yaşayanların eğitimi, halk eğitimi,
öğretmenlerin ilk kez meslek örgütleri kurarak örgütlenmeleri ve Eğitim
Bakanlığının teşkilat yapısının yeniden düzenlenmesi gibi düzenlemelere
gidildiği görülmektedir (Türk Eğitim Tarihi, s.206-274).
2.
Cumhuriyet Döneminde Eğitimdeki Gelişmeler
29
Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesinden hemen sonra 1924 yılında
yeni bir Anayasa kabul edilmiştir. 1924 Anayasası ile ilköğretimin Türk
vatandaşları için zorunlu ve Devlet okullarında parasız oluşu tekrarlanmıştır
(madde 87).
Cumhuriyet
Dönemi’nde eğitim sisteminin genel örgütlenişi ve yönetiminin ana hatları 3
Mart 1924’te çıkarılan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile belirlenmiştir.
‘Öğretimin Birleştirilmesi’ anlamına gelen bu yasa ile eğitimin örgütlenmesi ve
yönetimi ile ilgili olarak; medreseler kapatılmış, bütün eğitim-öğretim ve
bilim kurumları eğitim işlerinin tek elden yürütülmesi amacıyla Eğitim
Bakanlığı’na bağlanmış, yönetimi ile ilgili tüm düzenlemeler bu bakanlığın
yetkisine verilmiştir.
22
Mart 1926 tarihinde kabul edilen 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun
Cumhuriyet Dönemi eğitim sisteminin yönetsel yapısını düzenleyen ilk yasal
düzenleme olması açısından önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığının mevcut yapısı
içerisinde çok önemli bir yere ve işleve sahip olan Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanlığı, Talim ve Terbiye Dairesi adıyla ilk kez bu yasada yer almıştır.
1
Kasım 1928 tarihinde çıkarılan bir kanunla yeni alfabeye geçilmiştir.
17 Nisan
1940 tarihinde çıkarılan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile özgün bir
eğitim kurumu (öğretmen yetiştirme modeli) oluşturulmuştur. 1940 yılında 14
adet kurulan bu enstitülerin sayısı zamanla 21’e yükselmiştir. Bu özgün
kurumların programları 1947 yılında kısmen değiştirilmiş, Şubat 1954’te
yayınlanan 6234 sayılı Kanunla da bu okullar İlköğretmen Okulları’yla birleştirilmiştir.
1961 yılında çıkarılan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ilköğretim için
ayrı olarak çıkarılan ilk yasa olması bakımından önemlidir. İlköğretimin
zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğunu tekrarlayan bu yasa; örgütlenme,
ilde ilköğretim görevlileri, ilköğretim okullarının açılma ve kapanma
zamanları, kayıt ve kabul işleri, okula devam, okulların arsa işleri,
ilköğretimin gelir ve giderleri ve çeşitli konuları düzenlemektedir.
Türk
eğitim sistemini bir bütünlük içinde ele alan yasa ise 1973 yılında çıkarılan
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu olmuştur. Bu yasanın 18. maddesine göre;
Türk millî eğitim sistemi, örgün eğitim ve yaygın eğitim olmak üzere, iki ana
bölümden kurulur. Örgün eğitim, okul öncesi eğitimi, ilköğretim, orta öğretim
ve yüksek öğretim kurumlarını kapsar. Yaygın eğitim ise, örgün eğitim yanında
veya dışında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin tümünü kapsar.
Mesleki
ve teknik eğitimde reform yasası olarak nitelendirilebilecek yasa ise 1986 ‘da
çıkarılan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’dur. Bu alandaki bütün
düzenlemelerin yasal dayanağı niteliğindeki bu yasaya göre; meslekî ve teknik
eğitim programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün, yaygın eğitim
okul ve kurumları ile işletmelerde yapılacak meslekî eğitimin; plânlanması,
geliştirilmesi ve değerlendirilmesi konularında kararlar almak ve Bakanlığa
görüş bildirmek üzere, Bakanlıkta Mesleki Eğitim Kurulu kurulur.
1926
tarihinde kabul edilen 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’dan sonra Milli
Eğitim Bakanlığının örgüt yapısını kapsamlı bir biçimde ele alan ve değiştiren
yasa ise 2011 yılında çıkarılan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'dir. Bu yasaya göre Milli Eğitim
Bakanlığı ‘merkez örgütü’, ‘taşra örgütü’, ‘yurtdışı örgütü’ ve ‘hizmet
birimleri’ olmak üzere dört bölümden oluşturulmuştur. Bakanlık merkez örgütü;
Bakanlık Makamı, Talim ve Terbiye Kurulu, hizmet birimleri, danışma ve denetim
birimleri ile yardımcı birimlerden oluşur. Taşra örgütü olarak; her ilde ve
ilçede bir milli eğitim müdürlüğü bulunur. Yasayla, Bakanlık yurtdışı teşkilatı
kurmaya yetkili kılınmıştır.
Zorunlu
eğitimin (ilköğretimin) süresini 8 yıla çıkaran ve uygulanması için çeşitli
yaptırımlar getiren yasa ise 18.8.1997 tarihli 4306 sayılı Kanundur. Yasayla
ayrıca, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu, 492 sayılı Harçlar Kanunu, 6802 sayılı
Gider Vergileri Kanunu’nun ilgili maddeleri değiştirilerek bu yasaların belli
maddeleri gereği toplanan vergi ve harçların %25'i, 31.12.2010 tarihine kadar
sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim hizmetlerinde kullanılmak üzere Milli Eğitim
Bakanlığı payı (eğitime katkı payı) olarak ayrılmıştır (Geçici madde-1).
2001
yılında çıkarılan 4702 sayılı Kanun ile de daha önce çıkarılan pek çok yasanın
bazı maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Yasanın birinci maddesiyle bir
veya daha fazla meslek yüksekokulu ile öğretim programları bütünlüğü ve
devamlılığı içinde ilişkilendirilmiş meslekî ve teknik orta öğretim
kurumlarından oluşan Mesleki ve Teknik Eğitim Bölgeleri oluşturulmuş, ikinci
maddesiyle de; Meslekî ve Teknik Orta Öğretim Kurumlarından mezun olan
öğrencilerin istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde
veya buna en yakın programların uygulandığı, öncelikle kendi meslekî ve teknik
eğitim bölgesi içinde yer alan veya bölgesi dışındaki Meslek Yüksekokullarına
sınavsız olarak yerleştirilebilmeleri mümkün olmuştur. Bu yasanın 24.
maddesiyle de 4306 sayılı yasayla ilköğretim için sağlanan ek kaynaklardan
ortaöğretim kademesinin de yararlanması öngörülmüştür.
Cumhuriyet
Döneminde yükseköğretim alanında Mayıs 1933 yılında çıkarılan 2252 sayılı Kanun
reform niteliğinde değişiklikler getirmiştir. 1869 yılında çıkarılan Maarif-i
Umumiye Nizamnamesi (Genel Eğitim Tüzüğü) ile kurulması kararlaştırılan ve 1870
yılında İstanbul’da açılan Darülfünun (Üniversite) kaldırılmış, yerine İstanbul
Üniversitesi kurulmuştur (Türk Eğitim Tarihi s.326).
Temmuz
1973’te 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu yayınlanmıştır. Bu yasa
Üniversitelerin görevlerini ayrıntılı biçimde belirlemiştir. Bu görevler
özetle; öğrenci yetiştirmek, bilimsel araştırmalar ve incelemeler yapmak,
ulusal ve uluslararası bilim ve araştırma kurumları ile işbirliği yapmak ve
toplumun genel düzeyini yükseltici bilimsel verileri yaymaktır.
6
Kasım 1981’de de 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile yükseköğretimin yapısı ve
işleyişi kapsamlı biçimde değiştirilmiştir. Yasa, yükseköğretimle ilgili amaç
ve ilkeleri, yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının örgütlenme,
işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları ile eğitim-öğretim, araştırma, yayın,
öğretim elemanları ve öğrencilerle ilgili konuları düzenlemektedir. 2547 sayılı
yasada yükseköğretimi düzenleyecek üst kuruluşlar olarak Yükseköğretim Kurulu
(YÖK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) belirlenmiştir.
Yükseköğretim
Kurulu, tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının
faaliyetlerine yön veren, özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir
kuruluştur. Bu Kurula Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) ile gerekli planlama, araştırma, geliştirme,
değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleri ile ilgili birimler
bağlıdır. Kurulun temel görevleri eğitim-öğretim etkinliklerinin
gerçekleştirilmesinin sağlanması, gereksinim duyulan öğretim elemanlarının
yetiştirilmesi, üniversitelere ayrılan kaynakların etkili biçimde
kullanılmasının sağlanmasını gözetim ve denetim altında bulundurmak ve
yükseköğretim kurumları arasında belirlenen ilke ve hedefler doğrultusunda
birleştirici, bütünleştirici, sürekli, ahenkli ve geliştirici işbirliği ve
koordinasyonu sağlamak olarak özetlenebilir.
Yasa
ile oluşturulan Üniversitelerarası Kurul akademik bir organdır. Kurul’un
görevleri; yükseköğretimin planlanması çerçevesinde, üniversitelerin
eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek,
uygulamaları değerlendirmek, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere
önerilerde bulunmak, üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak
önlemleri teklif etmek, eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım
faaliyetleriyle ilgili çalışmalar yapmaktır.
1982
Anayasasında yükseköğretim kurumları ve yükseköğretim üst kuruluşlarıyla ilgili
düzenlemeler yer almaktadır (Madde 130 ve 131). Bu maddelerde özetle; kamu
tüzel kişiliğine sahip ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet
tarafından kanunla kurulacağı, kazanç amacına yönelik olmamak koşulu ile
vakıflar tarafından yükseköğretim kurumlarının kurulabileceği, Yükseköğretim
Kurulu üyelerinin ve rektörlerin Cumhurbaşkanınca atanacağı konuları hükme
bağlanmaktadır.
Bu
gelişmelerin sonuncusu, Millî Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıdır.
6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar
Kurulu’nca 25/8/2011 tarihinde kararlaştırılmış, bu kanun hükmünde kararname
ile (KHK/652) bakanlık teşkilatlanmasında, hizmet birimlerinde ve Talim ve
Terbiye Kurulu gibi çeşitli organların iç yapılarında bazı düzenlemelere
gidilmiştir.
a.
Temel Yasal Düzenlemeler ve Temel İlkeler
Türk
Eğitim Sistemi değişik düzeylerdeki çok sayıda yasal düzenleme çerçevesinde
işlemektedir. Halen yürürlükte olan yasal düzenlemeler şunlardır:
3
Mart 1924’te çıkarılan 430 sayılı Tevhid’i Tedrisat Kanunu ile eğitim
sisteminin genel örgütlenişi ve yönetiminin ana hatları belirlenmiştir.
“29.06.1930
tarihli ve 1532 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı İlk ve Orta
Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun ile 19/01/1943
tarihli ve 5308 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4357 sayılı İlkokul
Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu
Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı ile Yapı
Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun, disiplin hükümleri halen
uygulanan kanunlardır.”
1961
yılında çıkarılan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu; ilköğretim için ayrı
olarak çıkarılan ilk yasa olması bakımından önemlidir.
Türk
eğitim sistemini bir bütünlük içinde ele alan yasa ise 1973 yılında çıkarılan
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’dur. Bu Yasa, örgün ve yaygın eğitim
sistemiyle, okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimi bir
bütün olarak ele almaktadır.
Mesleki
ve teknik eğitimi düzenleyen Yasa; 19.6.1986 tarih ve 3308 sayılı Mesleki
Eğitim Kanunu’dur.
Milli
Eğitim Bakanlığının örgüt yapısını düzenleyen yasa; 30/04/1992 tarihli ve 3797
sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanundur. Bu
kanun Millî Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılması çalışmaları
kapsamında, 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak, 25/8/2011 2011 Eylül bakanlık teşkilatlanmasında, hizmet
birimlerinde ve Talim ve Terbiye Kurulu gibi çeşitli organların iç yapılarında
bazı düzenlemelere gidilmiştir.
Yükseköğretim
Kanunu: 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile
yükseköğretimin amaç ve ilkeleri, yönetim organları, eğitim-öğretim, araştırma,
yayın, mali konular vb. düzenlenmektedir. 28.03.1983 tarih ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile de yükseköğretim kurumlarının
teşkilatlanmasıyla ilgili esaslar belirlenmiştir.
24.12.2003
tarihli ve 25326 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5018
sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun getirdiği teşkilatlanmaya
ilişkin düzenlemelerle birlikte, kurumların bütçe ve mali yönetimleriyle ilgili
önemli düzenlemeler getirmektedir. Bu düzenlemeler Milli Eğitim Bakanlığını da
bağlamaktadır.
Türk
Milli Eğitiminin temel ilkeleri şunlardır: (Milli Eğitim Temel Kanunu; 4-17.
maddeler): Bunlar; ‘genellik ve eşitlik’, ‘ferdin ve toplumun ihtiyaçları’,
‘yöneltme’, ‘eğitim hakkı’, ‘fırsat ve imkan eşitliği’, ‘süreklilik’, ‘Atatürk
İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk milliyetçiliği’, ‘demokrasi eğitimi’, ‘laiklik’,
‘bilimsellik’, ‘planlılık’, ‘karma eğitim’, ‘okul ile ailenin işbirliği’ ve
‘her yerde eğitim’ olarak belirtilebilir .
Yukarıda
belirtilen kanunların yanında Türk Milli Eğitim Sisteminin örgüt ve yönetiminin
düzenlenişi ve işleyişi ile ilgili diğer kanun ve yönetmelik ile bazı düzenleme
ve dokümanların listesi aşağıda sunulmaktadır:
● Milli Eğitim
Bakanlığı Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları Yönergesi,
● Okul Öncesi
Eğitim Kurumları Yönetmeliği
● İlköğretim
Kurumları Yönetmeliği
● Okul Aile Birliği Yönetmeliği,
● Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş
Kurulu Yönetmeliği
● Milli Eğitim Bakanlığı
İlköğretim Müfettişliği Başkanlıkları Yönetmeliği
● Milli
Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
Son
olarak, Milli Eğitim Bakanlığı ilgili birimlerince Bakanlık tarafından
yürütülmekte olan kanunlar haricindeki mevzuat gözden geçirilmiş, bazı
mevzuatlar birleştirilmiş ve/veya sadeleştirilmiştir. Bu kapsamda 27 adet
yönerge, 2 adet usül ve esaslar ile 2593 adet genelge, uygulama kabiliyetleri
kalmadığı gerekçesiyle 7 adet yönetmelik de, 07/12/2011 tarihli ve 82202 sayılı
onay ile yürürlükten kaldırılmıştır.
b.
Genel Yapı ve Eğitimsel Rehberlik
1739 sayılı
Milli Eğitim Temel Kanunu ile eğitim sistemi ‘örgün eğitim’ (okul öncesi,
ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim) ve ‘yaygın eğitim’ olmak üzere iki
ana bölümden oluşturulmuştur. Takip eden bölümlerde her bir alana kısaca
değinilmiştir.
·
Okul Öncesi Eğitim
Okul-öncesi
eğitim; ilköğretim çağına gelmemiş 3-5 yaş grubundaki çocuklar (36-72 aylar)
için zorunlu olmayan bir eğitim düzeyidir. Ana Okulu, uygulama sınıfı ve ana
sınıfı larında verilir. MEB Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği’ne 36-72
ay çocuklarının eğitimi amacıyla açılan okula anaokulu/uygulama sınıfı, 60-72
ay çocuklarının eğitimi amacıyla açılan sınıflara ise anasınıfı denilmektedir.
Okulöncesi
eğitimin amacı; çocukların bedensel, zihinsel, duygusal gelişimini ve iyi
alışkanlıklar kazanmasını, ilköğretime hazırlanmasını, Türkçe’yi doğru ve güzel
konuşabilmelerini sağlamaktır. Bu kurumlar bağımsız anaokulları olarak
kurulabildikleri gibi, kız meslek liselerine bağlı uygulama sınıfları ile diğer
öğretim kurumlarına bağlı anasınıfları olarak da açılabilmektedir (MEB, Okul
Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği). Tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren
çocuklar için okul öncesi eğitimi zorunludur (573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname, madde 7). Daha fazla bilgi için bakınız Bölüm 3.).
·
İlköğretim
Türkiye’de
ilköğretim kız ve erkek öğrenciler için 8 yıl süreli, zorunlu ve devlet
okullarında parasız olarak yürütülmektedir. Zorunlu eğitim çağı 6-14 yaş
grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı
sonunda başlar, 14 yaşını bitirip 15 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda
biter. Mecburi öğrenim çağını bitirdiği öğretim yılı sonuna kadar ilköğretim
okulunu bitiremeyen çocukların ilköğrenimlerini tamamlamak üzere en çok iki
öğretim yılı daha okula devamlarına izin verilir. Ancak zorunlu öğrenim çağı
dışına çıkan ve iki yıl daha öğrenim görmesine imkân verilen 8 inci sınıftaki
öğrencilerin o öğretim yılı sonuna kadar okula devamları sağlanır. Ders yılı
sonunda başarılı olanlara ilköğretim diploması düzenlenir. Başarısız olan 8
inci sınıf öğrencileri ile ara sınıflarda öğrenim çağı dışına çıkan ve iki yıl
uzatma hakkını kullanan öğrencilerin, ders yılı sonunda öğrenim belgesi
düzenlenerek okulla ilişkileri kesilir. Bu durumdaki öğrenciler Açık İlköğretim
Okuluna yönlendirilir. (Kanun numarası: 222; Resmi Gazete: 12.01.1961 / 10705;
Kanun Adı: İlköğretim ve Eğitim Kanunu; maddeler: 1, 2, 3, 7 ve 46, Değişiklik
tarihi: 16.08.1997 / 4306, madde 1).
Özel
eğitim gerektiren bireyler, ilköğretimlerini özel eğitim okulları ve/veya diğer
ilköğretim okullarında sürdürürler (573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname, Madde 8). Görme, işitme ve ortopedik yetersizliği olan
bireyler için, kaynaştırma uygulamaları esas olmakla birlikte, her tür ve
kademede, gündüzlü ve/veya yatılı özel eğitim kurumları açılır. Özel Eğitim
gerektiren bireylere; (görme engelliler, işitme engelliler, ortopedik
engelliler, zihinsel (eğitilebilir, öğretilebilir) engelliler, uyum güçlüğü
olanlar, dil ve konuşma güçlüğü olanlar, üstün ve özel yetenekliler ile uzun
süreli hasta ve hastanede yatan çocuklar) ilköğretim kurumlarında eğitim
verilmektedir.
Türkiye’de
ayrıca Açık Ilköğretim Okulu da faaliyet göstermektedir. 2008-2009 öğretim
yılında bu okullarda okuyan öğrenci sayısı 2009 yılında 325.919 iken 2010
yılında 380.192’a ve 2011 yılında ise 480.000’e çıkmıştır. (MEB 2011 Bütçe
Raporu) Bu okullar Bakanlık Makamının 12.09.1997 tarih ve 1651 sayılı onayı ile
Film Radyo Televizyonla Eğitim Başkanlığına bağlı olarak kurulmuştur. 1998-1999
öğretim yılında Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü bünyesinde öğretime
başlayan okul, 2011 yılında gerçekleştirilen MEB teşkilat yapılanması ile Hayat
Boyu Genel Müdürlüğü’ne bağlanmış ve halen bu çatı altında hizmet vermeye devam
etmektedir.
Açık
İlköğretim Okulu, çeşitli nedenlerle ilköğretimlerini tamamlayamayan ve zorunlu
ilköğretim yaş sınırını aşarak eğitim-öğretim sisteminin dışında kalan
yetişkinlere uzaktan eğitim ilke ve teknikleriyle her yerde her durumda eğitim-
öğretim olanağı vermek; bu yolla toplumun eğitim ve kültür düzeyini yükseltmek,
vatandaşlarımızın meslek edinmelerini kolaylaştırmak, ekonomik kalkınmaya
katkıda bulunmalarını sağlamak ve onları üst öğrenime hazırlamak amacındadır
Daha fazla bilgi için bakınız (Bakınız Bölüm 4.).
·
Ortaöğretim
Türk
Eğitim Sisteminde ortaöğretim düzeyi ilköğretime dayalı, en az dört yıllık
öğrenim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü
kapsamaktadır. Ortaöğretim yaş grubu 14-17’dir. İlköğretimini tamamlayan ve
orta öğretime girmeye hak kazanmış olan her öğrenci, orta öğretime devam etmek
ve orta öğretim imkanlarından yararlanmak hakkına sahiptir. (1739 sayılı Milli
Eğitim Temel Kanunu; maddeler: 26-27). (Ayrıntılı bilgi için bakınız Bölüm 5.)
Milli
Eğitim Temel Kanununda orta öğretimin amaç ve görevleri, Millî Eğitimin genel amaçlarına
ve temel ilkelerine uygun olarak; “Bütün öğrencilere orta öğretim seviyesinde
asgari ortak bir genel kültür vermek suretiyle onlara kişi ve toplum
sorunlarını tanımak, çözüm yolları aramak ve yurdun iktisadi sosyal ve kültürel
kalkınmasına katkıda bulunmak bilincini ve gücünü kazandırmak” ve “Öğrencileri,
çeşitli program ve okullarla ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve
doğrultusunda yüksek öğretime veya hem mesleğe hem de yüksek öğretime veya
hayata ve iş alanlarına hazırlamak” olarak belirtilmektedir (Milli Eğitim Temel
Kanunu; Madde 28).
Orta
öğretim, çeşitli programlar uygulayan liselerden meydana gelir. Belli bir
programa ağırlık veren okullara lise, teknik lise ve tarım meslek lisesi gibi
eğitim dallarını belirleyen adlar verilir. Nüfusu az ve dağınık olan ve Millî
Eğitim Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde, orta öğretimin, genel, mesleki ve
teknik öğretim programlarını bir yönetim altında uygulayan çok programlı
liseler kurulabilir. Orta öğretim kurumlarının öğrenim süresi, uygulanan
programın özelliğine göre, Millî Eğitim Bakanlığınca tespit edilir (Milli
Eğitim Temel Kanunu; Madde 29).
Milli Eğitim
Temel Kanunu’nda İmam-hatip liseleri ile güzel sanatlar eğitimi verecek
kurumlara da değinilmektedir. İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve
Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli
elemanları yetiştirmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığınca açılan orta öğretim
sistemi içinde, hem mesleğe hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar
uygulayan öğretim kurumları olarak belirtilirken (Milli Eğitim Temel Kanunu,
Madde 32). Güzel sanatlar eğitimi konusunda da güzel sanatlar alanlarında özel
istidat ve kabiliyetleri beliren çocukları küçük yaşlardan itibaren yetiştirmek
üzere ilköğretim ve orta öğretim seviyesinde ayrı okullar açılabileceği veya
ayrı yetiştirme tedbirlerinin alınabileceği belirtilerek, özellikleri
dolayısıyla bunların kuruluş, işleyiş ve yetiştirme ile ilgili esaslarının ayrı
bir yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmektedir (Milli Eğitim Temel Kanunu,
Madde 33).
Türk
Milli Eğitim Sistemi içerisinde orta öğretim düzeyinde yer alan bir başka okul
ve kurum türü ise, “mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları” dır. Bu okul ve
kurumlar meslekî ve teknik eğitim alanında, diplomaya götüren orta öğretim
kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve
derecedeki örgün ve yaygın eğitim-öğretim kurumlarını içermektedir (Mesleki
Eğitim Kanunu, Madde 3 - j bendi).
Ortaöğretim
kurumlarını bünyelerinde toplayan bu genel müdürlüklerin yanısıra MEB teşkilat
yapısı içerisinde Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü de yer
almaktadır. Özel eğitim gerektiren bireylerin, ortaöğretimlerini özel eğitim
okullarında veya diğer genel, mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında, kaynaştırma
yoluyla sürdürmeleri esastır. İlköğretim okullarını bitiren; özel eğitim
gerektiren öğrencilerden genel, mesleki ve teknik ortaöğretim okullarına
yönlendirme kararı alınanlar, ilgili birimlerle yapılacak işbirliği
çerçevesinde yatılı ve sınavsız olarak bu okullara yerleştirilirler. Çok
programlı liselere ve meslek liselerine yönlendirme kararı alınanlardan, yatılı
okumak isteyen öğrenciler için yakın yatılı okulların olanakları da
değerlendirilerek yeterli kontenjan sağlanır. Özel eğitim gerektiren öğrencilerin
mesleki ve teknik liselerde ilgi, istek, yetenek ve yeterlilikleri ölçüsünde
kaynaştırma uygulamasının yapıldığı, yatılı ve/veya gündüzlü çok programlı
ortaöğretim kurumları açılır. Ortaöğretimde, güzel sanatlar, mesleki ve teknik
eğitim veren ortaöğretim kurumları veya iş eğitim merkezleri ya da iş okulları
açılarak yeterlilikleri oranında, bir üst öğrenime, iş ve mesleğe
yönlendirilmeleri sağlanır (MEB Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği, Madde 28).
Türk
Eğitim Sisteminde ilke olarak yöneltme ilköğretimde başlar ancak, yanılmaları
önlemek ve muhtemel gelişmelere göre yeniden yöneltmeyi sağlamak için orta
öğretimde de devam eder. Yöneltme esasları ve çeşitli programlar veya orta
öğretim okulları arasında yapılacak yatay ve dikey geçiş koşulları, Millî
Eğitim Bakanlığınca düzenlenir. (Milli Eğitim Temel Kanunu, Madde 30).
Ortaöğretim
okullarını başarıyla tamamlayan öğrencilere “Lise Diploması” verilir. Lise veya
dengi okulları bitirenler, yüksek öğretim kurumlarına girmek için aday olmaya
hak kazanırlar.
Genel
olarak öğrencilerin okullar arası geçişlerine izin verilmektedir. Ancak, bazı
okullara, özellikle merkezi sınavla öğrenci alan ortaöğretim kurumları arasında
geçişler belli
şartlar dahilinde gerçekleştirilmektedir.
Açık
Öğretim Lisesi / Mesleki Açık Öğretim Lisesi: İhtiyaç duyan herkese, istediği
yer ve zamanda eğitimini devam ettirme imkanı sunma amacı ile kurulmuştur
(1992). Açık Öğretim Lisesinde 2007-2008 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören
öğrenci sayısı 246.495’e, Mesleki Açık Öğretim Lisesinde 2007-2008 eğitim
yılında öğrenim gören öğrenci sayısı ise 87.651’e ulaşmıştır (MEB 2009 Yılı
Bütçe Raporu, s.85-86). Açık öğretim liselerinde kayıtlı öğrenci sayısı her
geçen yıl artmaktadır. Örnek olarak, 2009 yılında 325.919 iken 2010 yılında
380.192’a ve 2011 yılında ise 480.000’e çıkmıştır. (MEB 2011 Bütçe Raporu)
·
Yükseköğretim
Türkiye’de
Üniversiteler, çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde
milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile;
ortaöğretime dayalı, çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma,
yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli
birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olarak
Devlet tarafından kanunla kurulur (1982 Anayasası, Madde130).
Yükseköğretim
kurumları; devlet ve vakıf (kar amacı gütmeyen) yükseköğretim kurumları olmak
üzere iki grupta ele alınmaktadır.
2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu, yükseköğretimi; milli eğitim sistemi içinde,
ortaöğretime dayalı, en az dört yarıyılı kapsayan her kademedeki
eğitim-öğretimin tümü” olarak tanımlamaktadır. Buna göre, yükseköğretim
kurumları şöyle sınıflandırılabilir:
● Üniversiteler:
Fakülteler, enstitüler (lisansüstü okullar), yüksek okullar vb. öğretim ve araştırma
birimlerinden oluşur.
● Yüksek Teknoloji Enstitüleri: Üniversite düzeyinde olup, teknoloji
ağırlıklı programlar uygulayan kurumlardır. Üniversitelere benzer öğretim ve
araştırma birimlerine sahip olabilirler.
Yükseköğretimde
eğitim türleri; derslere devamın zorunlu olduğu örgün eğitim, radyo televizyon
vb. araçlarla yapılan açık eğitim, devam zorunluluğu olmaksızın sadece
sınavlara katılma zorunluluğu olan dışarıdan (ekstern) eğitim ve toplumun her
kesimine bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlayan yaygın eğitim (diploma
sağlamaz) olmak üzere dört türdür.
·
Sürekli Eğitim
Zorunlu
ilköğrenim çağı dışında kalmış (14 yaşını bitirenler) okuma ve yazmayı bilmeyen
veya çok az bilen bütün vatandaşların, okuma ve yazma öğrenmeleri veya ilkokul
düzeyinde öğrenim yapmaları yasa ile düzenlenmiştir. Düzenlemeler Milli Eğitim
Bakanlığının işbirliği ve koordinasyonunda kamu ve özel kurum ve kuruluşlarının
katılımı ile gerçekleştirilir (2841 sayılı Zorunlu İlköğrenim Çağı
Dışında…Hakkında Kanun; maddeler:1,2,3).
Bunun
dışında Milli Eğitim Bakanlığı yetişkinler için sosyal, kültürel ve özellikle
mesleki alanlarda bilgi, beceri, yetenek ve deneyimlerini geliştirmek üzere
değişik beceri kazandırma kursları düzenlemektedir. Bu tür kursları yasal
çerçeve içinde özel kişi ve kurumlar da düzenleyebilmektedir. Üniversitelerin
birçoğunda da benzer amaçlarla yetişkinlere yönelik Sürekli Eğitim Merkezi
(SEM)’nin kurulduğu görülmektedir.
Bunların
yanı sıra, eğitim sistemimizde yer alan bütün bireylere yönelik olarak sistem
içindeki bütün öğretim kademelerinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri
verilmektedir. Bu hizmetler “rehberlik ve araştırma merkezleri” ile “okul
rehberlik ve psikolojik danışma servisleri” tarafından yürütülmektedir. (Okul
öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim alanlarındaki hizmetler
hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri
Yönetmeliği, Madde12). Örgün ve yaygın eğitimdeki rehberlik ve psikolojik
danışma hizmetlerinde, sorunlara erken müdahale ve özellikle sorunun
oluşmamasına yönelik gelişimsel, koruyucu yaklaşım esastır. Daha fazla bilgi
için bakınız (Bakınız 7.1.).
Rehberlik
ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği
Zorunlu
İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma-Yazma Bilmeyen Vatandaşların, Okur-Yazar
Duruma Getirilmesi Veya Bunlara İlkokul Düzeyinde Eğitim Öğretim Yaptırılması
Hakkında Kanun
c. Türk Eğitim
Sisteminin Temel Yapısı
Bölüm
2.4.1. de ayrıntıları verildiği üzere eğitim sisteminin ilk kademesi; isteğe
bağlı kademe olan okul-öncesi eğitim düzeyidir. Okul-öncesi eğitim; ilköğretim
çağına gelmemiş 3-5 yaş grubundaki çocukları (36-72 aylar) kapsar ve Ana Okulu/
Uygulama Sınıfı ve Ana Sınıfı’nda verilir (Okul Öncesi Eğitim Kurumları
Yönetmeliği).
İlköğretim
kademesi 8 yıl olup, 6-14 yaş grubunu kapsamaktadır.
Ortaöğretimin
yeniden yapılandırılması çalışmaları çerçevesinde, liselerin öğretim süresi,
2005-2006 eğitim yılından itibaren kademeli olarak 4 yıla çıkartılmıştır. Bu
çerçevede ortaöğretim düzeyi 14-17 yaşları kapsayan bir kademe haline gelmiştir.
Ortaöğretim
düzeyi için gerçekleştirilen bu düzenlemenin bir sonucu olarak yükseköğretim
kademesi de teorik olarak 18-21 yaşlarını kapsamaktadır. 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu, yükseköğretimi milli eğitim sistemi içinde, ortaöğretime
dayalı, en az dört yarıyılı (2 yıl) kapsayan her kademedeki eğitim-öğretimin
tümüdür” biçiminde tanımlamaktadır.
Yükseköğretim
kademeleri şöyledir:
● Ön lisans: 2
yıl (Meslek yüksekokulları),
● Lisans : 4 yıl
(Fakülte ve yüksekokullar / Ancak; tıp fakülteleri 6 yıl, diş hekimliği ve
veteriner fakülteleri 5 yıl, eğitim fakültelerine bağlı ortaöğretim
öğretmenlikleri 5 yıl sürelidir. )
● Yüksek lisans:
2 yıl (Enstitüler)
● Doktora: 3-4 yıl (Enstitüler)
Yükseköğretim
kurumları / programları arasında, belli koşullar çerçevesinde yatay ve dikey
geçişler mümkündür. Meslek Yüksekokulu (2 yıl) mezunları, Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan merkezi bir sınavla, kendi
alanlarının devamı niteliğindeki bir lisans programına devam olanağına sahiptirler.
3.
TURGUT ÖZAL KİMDİR?
1927 yılında Malatya’da
doğdu. Babası banka memuru Mehmet Sıddık Özal,
annesi ise ilkokul öğretmeni Hafize Hanım olan Turgut Özal çocukluğunun bir
döneminde pilot olmak ister. Silifke'ye taşındıktan sonra, eşeğin üzerinden
düşerek kolundan sakatlanmış ve kollarından biri diğerine göre daha kısa
kalmıştır. Bu durum pilot olma isteğinden zorunlu olarak vazgeçmesine neden
olmuştur.
4 yaşındayken Bilecik'in Söğüt ilçesine
taşınan Özal, ilköğrenim hayatına burada başladı. Babasının görevi nedeniyle
sık sık il değiştiren Özal, ortaokulu Mardin'de bitirir. Mardin'de lise
olmaması nedeniyle, Konya Lisesi'nde eğitimine devam eden Turgut Özal bu dönem
içerisinde kardeşi Korkut Özal da ona eşlik etmiştir. Son olarak Kayseri Lisesi'nde
lise eğitimini bitiren Özal, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik
Mühendisliği'ni burslu olarak okur. 1950 yılında mezun olur. Elektrik İşleri Etüd İdaresinde görevlendirilir.
Turgut Özal, ailesinin isteğiyle
evlendiği Ayhan İnal'la 1952 yılında kısa süreli bir birliktelik yaşadı. Bu
evlilikten sonra çalıştığı kurum olan Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nde sekreter
olarak görev yapan Semra Yeyinmen ile evlendi. Bu evlilikten sonra Ahmet,
Zeynep ve Efe adında üç çocuk sahibi oldu.
1952 yılında mühendislik ekonomisi alanında
uzmanlık eğitimi için ABD’ye gönderildi. Türkiye’ye döndükten sonra Elektrik
İşleri Etüd İdaresi Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı.1961–1962 yıllarında askerlik hizmetini Millî Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak yaptı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasına katkıda bulundu. Bu sırada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde ders verdi.
Askerliği sonrasında Devlet Planlama
Teşkilatı'nın kuruluşunda çalışan Özal, 1965 seçimlerinden sonra Süleyman
Demirel'in danışmanı olarak görev yaptı. 1967 yılında DPT Müsteşarı oldu.
1971'den 1973'e kadar Dünya Bankası Sanayi Dairesi'nde danışman olarak çalışan
Özal yurda döndükten sonra başta Sabancı Holding olmak üzere birçok sektördeki,
birçok şirket için yönetici olarak çalıştı.
1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık
Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı
görevini de vekâleten yürüttü. Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen
ve 24 Ocak Kararları olarak bilinen geniş çaplı programın hazırlanmasında
önemli rol oynadı.12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden sonra kurulan hükûmete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti.
Başbakanlığı
20 Mayıs 1983'de Anavatan Partisi'ni
kuran Özal 6 Kasım 1983'deki seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211
milletvekili çıkararak tek başına iktidar ve 45. Hükümet'in Başbakanı oldu.
1984 yerel seçimlerinden de başarıyla çıkan Özal, 13 Nisan 1985'de yapılan ilk
kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi.
1987 yılında yapılan genel seçimlerde
de 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükümet'in
başbakanı oldu. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi
ortalama yıllık yüzde 5,2 oranında büyümüştür.
Cumhurbaşkanlığı
Özal 1989'daki cumhurbaşkanlığı
seçiminde aday oldu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve Doğru Yol Partisi meclise
girmeyerek seçimi boykot etti. İlk turda Turgut Özal 247, ANAP Burdur
Milletvekili Fethi Çelikbaş 18 oy aldı. 17 oy boş çıkarken 3 oy geçersiz
sayıldı. İkinci turunda 284 milletvekilinin katıldığı oylamada adaylardan
Başbakan Turgut Özal 256 oy alırken, Çelikbaş 17 oy aldı. 2 oy geçersiz
sayılırken 9 oy boş çıktı. 31 Ekim 1989 tarihinde gene muhalefetin katılmadığı
3. tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 8'inci
Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989 tarihinde resmi olarak görevine başladı. Bu
seçimden akılda kalan ise alışamadık
diyenlere, alışırsınız, alışırsınız
demesidir.
Körfez
savaşı ve Özal
Cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli
olayı 1. Körfez Savaşı'dır. Bu olayda çok aktif rol almıştır. Petrol
kaynaklarının kontrolünü elinde tutan Saddam Hüseyin'in Türkiye için büyük bir
tehlike teşkil ettiğini ve Saddam’ın bölgeyi hâkimiyeti altında tutmasına izin
verilemeyeceğini savundu. Saddam’ın uzaklaştırılması için mümkün olan her şeyin
yapılması konusunda fikren ve siyasi açıdan son derece istekliydi. Bu nedenle
ABD'ye bu konuda açık destek verdi.
Sivil
cumhurbaşkanı
Özal, her zaman sivil yönetimi savunmuş
ve halk tipi sivil kıyafetlerden hoşlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarını
resmi kıyafetiyle ziyaret eden diğer Cumhurbaşkanlarından farklı olarak çoğu
defa kravatsız, keten pantolon, keten ayakkabı ve tişörtle resmi programlara
katılmıştır.
Ölümü
Turgut Özal, 17 Nisan 1993'te 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra ölmüştür. Özal'ın cenazesine Türkiye'nin dört bir yanından yüzbinlerce kişi akın etmiş, televizyonlardan canlı yayımlanmış; ülkede bayraklar yarıya indirilmiştir"Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed’in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum" şeklindeki vasiyetine uyularak kendisi tarafından yaptırılan eski başbakan Adnan Menderes'in anıtmezarının bulunduğu Topkapı'da, Vatan Caddesi üzerinde kendisi adına hazırlanan anıtmezara defnedildi.Bir suikasta kurban gitmiş olabileceği de yıllardır tartışılmaktadır. Turgut Özal'ın limonatasına katılan arsenikle zehirlendiği iddiasını ortaya atan eşi Semra Özal, delil olarak da saç örneğini ABD'de tahlil ettirdiğini belirtmektedir. 2 Ekim 2012 tarihinde Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 19 yıl aradan sonra kabri açılmış olup ölümünün bir suikast olup olmadığının belirlenmesi için yapılan otopsi sonucunda Adli Tıp Kurumu ölümün zehirlenme sonucu meydana gelmediğini açıklamıştır.
4.
TURGUT
ÖZAL DÖNEMİ GENEL GELİŞMELER
Türkiye bu
dönemde dünyada iki süper güçten biri olan ABD ile yakınlıklarını geliştirme
yoluna gitmiştir. "Özal, ABD ile ittifakı dış politikanın temel ekseni
saymıştır" (Gürbey 2003:305). Turgut Özal başbakanlığı döneminde
Türkiye'nin uluslararası platformlarda ABD ile olan bağlarını temel veri
saymaya devam etmiştir. NATO üyesi olmak ve soğuk savaşın yeniden canlanma
belirtilerini hissetmek gibi olgular, Türkiye'nin ABD nezdindeki önemi koruyan
ana etkenlerdi. Bu yakınlığı sarsan olaylar ise ABD Senatosu'nun "Ermeni
sorunu" kararları ve Kıbrıs nedeniyle başlamış olan, ambargo önlemlerini
de içeren pürüzlü noktalar olmuştur (Tanör 2000:106).
Özal'ın
ekonomik ve siyasi kararlarda büyük bir etkisi bulunan Amerikan hükümeti ile
olan ilişkileri iyi düzeyde olmuştur. Türkiye'nin gelişmesi için "Amerikan
modeli"ni benimseyen Özal dış politikada da ABD ile birlikteliği samimi
olarak savunmuştur. Öyle ki, bir dönem ABD'de eğitimini sürdüren Özal'ın ABD
ile ilgili görüşleri zaman zaman "Amerikancılık" olarak da
değerlendirilmiştir. Özal'ın Amerika'ya olan hayranlığı siyasi görüşlerini
büyük ölçüde şekillendirmiştir. Özal'a göre, ABD'nin başarısının ardında
ekonomik ve siyasi özgürlükler ve Osmanlı İmparatorluğu benzeri çok
kültürlülüğü yatmaktadır. Bu görüşlerin doğal bir uzantısı olarak ekonomi ve
siyasette liberalizmi veya farklılıkların bir aradalığını savunan Özal, dış
politikada da ABD politikalarına uyumlu Türkiye'nin kazançlı çıkacağını
savunmuştur (Laçiner,2003:23-48).
1980'li
yıllarda ülke içinde izlenen ekonomik programı destekleyici dış politika izlenmiştir.
İzolasyonun kırılabilmesi için bir yandan Avrupa ve ABD'nin taleplerini yerine
getirmeye çalışan Özal yönetimi, diğer taraftan da alternatif pazarlar ve
işbirliği imkânları aramaktadır. Bu bağlamda İran-Irak savaşı büyük bir fırsat
yaratmıştır. Savaşan iki tarafın da ekonomik anlamda üretimleri büyük darbe
almış, nakit ihtiyacı da had safhaya ulaşmıştır. Türkiye artan üretimi ile her
iki ülkeye olan ihracatını arttırırken bu ülkelerin finans sıkıntısını da takas
yoluyla halletmiş, böylece 1970'lerde büyük buhranlara yol açan enerji
ithalatının finansmanı sorunu da Türkiye açısından halledilmiştir (Laçiner
2003:23-48).
İran ve Irak
dışında kalan komşular ile ilişkilerin geliştirilmesi yolunda adımlar
atılmıştır. Özellikle ticari alanda bölge ülkeleri öncelikli pazarlar arasında
sayılmıştır. Ancak Suriye'nin PKK'ya olan desteği ve Yunanistan ile yaşanan
Kıbrıs ve Ege sorunları gelişmeyi engelleyici etkenler olmuştur. Buna rağmen
Yunanistan vatandaşlarına uygulanan vize uygulamasının kaldırılması ve Suriye
ile su konusunda antlaşma yapma konusundaki gayretler Türkiye'nin sorunların
çözümünde belli bir iradeye sahip olduğunu göstermiştir.
Dünyanın
genel durumunda 1989'dan sonra önemli değişiklikler yaşanmaya başlanmıştır.
S.S.C.B ve sosyalist sistemin çözülmesi dünyadaki dengeleri değiştirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren S.S.C.B Türkiye'nin güvenliği açısından
tedirginlik yaratmıştır. Bu yüzden Türkiye dış ilişkilerini ve askeri
ittifaklarını kuzey komşusundan gelebilecek tehlikelere karşı bir savunma
çizgisine oturtmuştu. SSCB'de 1985 yılından itibaren Gorbaçov ile başlayan
yeniden yapılanma çabaları gerek söz konusu ülkenin iç rejiminde gerekse de
dünya politikaları bakımından bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Sosyalist
sistemin çöküşüyle birlikte ortaya çıkan duruma "yeni dünya düzeni"
denildi (Tanör,2000:106-107).
AB İle İlgili Gelişmeler
Özal, Avrupa
Topluluğu'nun Türkiye için vazgeçilmez olduğunu ve bu düşünceyle ANAP'ın
birinci hükümet programında Topluluğa tam üyeliği "nihai amaç" olarak
açıklamıştır. Özal, Avrupa Topluluğu'nun hem uluslararası alandaki ekonomik ve
siyasal öneminin hem de Türkiye için vazgeçilmezliğinin, Topluluğun ekonomik ve
siyasi olarak gerisindeyken geliştirilmesinin güç olacağı düşüncesiyle
Topluluğa üyeliği nihai hedef olarak belirlemiştir.
12 Eylül
askeri müdahalesiyle birlikte demokrasinin askıya alınması, Türkiye'nin Avrupa
konseyi ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Türkiye konseyden
çıkarılmamış, fakat konsey organlarındaki temsili sınırlamıştır. Bu durum AET
ile olan ilişkileri zorlaştırıcı sonuçlar doğurmuş olup, Türkiye bu yıllarda
tam üyelik için yeni girişimlere yönelmemiştir.
1983 yılında
ANAP'ın iktidara gelmesiyle sivil yönetime dönüşe rağmen Türkiye'nin askeri
yönetim döneminde fiilen donmuş olan ilişkiler hemen canlandıramamış. AT,
ilişkilerin canlandırılmasını Türkiye'nin insan hakları performansının ve
demokrasinin iyileşmesi şartına bağlamıştır (Dağı 2003:252).
AT'nin
Türkiye'deki insan hakları ihlallerine ve demokrasi konusundaki ısrarlı tutumlarına
karşı, 1986 yılı baharında hükümet iki önemli adım atmıştır. Öncelikle
ceza-infaz yasasında yapılan bir değişiklikle adi ve siyasi suçluların
mahkumiyet süreleri yarıya indirilmiş, sınırlı bir af getirilerek ölüm cezaları
30 yıl hapis cezalarına çevrilmiştir. Barış Derneği ve DİSK davalarından
tutuklu yargılanan pek çok kişi serbest bırakılmıştır. Ayrıca 1986 Nisan'ında
eski politikacıların siyasi konularda fikir beyan etme yasağını kaldıran yeni
bir kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanun daha çok iç politikadaki tartışmaları
rahatlatmıştır. AT'nin de eski politikacıların yasaklarının kaldırılması
yönünde ısrarlı tutumları olmuştur. Ayrıca Türk vatandaşlarına 1987 Ocak ayında
Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuruda bulunma hakkının verilmesi
Avrupa standartlarını yakalamak yönünde önemli bir adım olmuştur. 1987 yılında
Anayasa'nın geçici dördüncü maddesi olan yasaklı siyasetçilerin yasağı yapılan
referandum ile kaldırılmıştır. Türkiye Topluluğa girmek için liberilizasyon
sürecinin devam ettiğine dair mesajlar vermiştir. (Dağı2003:275-276).
Türkiye
Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) kuran Roma Antlaşması'na göre 14 Nisan 1987
tarihinde Avrupa Topluluğu (AT) Bakanlar Konseyi'ne tam üyelik için resmi
başvurusunu yapmıştır. 1989 Aralık ayında açıklanan ve Bakanlar Konseyi'ne
sunulan Komisyon raporu olumlu değildi; tam üyelik yolunda görüşmelere 1993'ten
önce başlanamayacağı yolunda idi. Tam üyelikle ilgili güçlükler Avrupa'da
meydana gelen yeni gelişmeler ve Tek Senet'in gerçekleştirilmesinden kaynaklanmıştı.
Bunun yanında AB ülkelerinin Türkiye'den yana bazı çekinceleri vardı. Bunlar,
Türkiye ekonomisinin bozukluğu, Türkiye'den gelecek işsiz akımının endişeleri
ve Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi konusundaki eksiklikleriydi. Komisyon
raporu, tam üyelik yolunda öncelikle üye ülkeler arasında gümrük birliğinin
gerçekleştirilmesini öneriyordu. Bu dönemde Avrupa Parlamentosu ‘da Türkiye'de
insan hakları ve demokrasi ihlalleri konusunda eleştirel tavır ve kararlar
almıştır (Tanör 2000:107).
"Özal
AB konusunda kararlıydı. Belki de nasıl askerlerin sırtından iktidara
taşındıysa, ABD'nin sırtından da AB'ne taşınacağına inanıyordu. Fakat Özal'ın
beklediği gibi olmadı. AB parlamentosu ve AB komisyonu görüşmelerin başlamasını
reddetti. Asıl güçlükler iktisadi alandaydı. Bu gelişmeler Özal iktidarını
yıpratmıştır.
Özal yine de
iktidarının alternatifsiz olduğu inancındaydı" (Timur 2004:60) 14 Nisan
1987 tarihinde Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi'ne tam üyelik için başvurulmuş
ve sonuç olumsuz olmuştur. Türkiye'de ki enflasyon, işsizlik, demokrasi ve
insan hakları konusundaki eksikler nedeniyle kabul edilmemiştir.
Türkiye'nin Komşularıyla İlişkileri ve Bölgesel İşbirlikleri
1989'dan
itibaren sosyalist kampta ve SSCB'de başlayan çözülme sonrasında Kasım 1990'da
Paris Konferansı ve Malta görüşmeleri Soğuk Savaş'ın da sonu olmuştur. Bu
Türkiye'nin de Sovyet tehdidini ortadan kaldırmış ve dış politikada bir
rahatlama olmuştur. Dış politikadaki bu rahatlamayla birlikte iç siyasete de
bunun izleri görülmüş olup Komünist düşünce ve örgütlenmeleri yasaklayan ve
cezalandıran TCK 141 ve 142 hükümlerinin kaldırılmıştır. Bir başka önemli
gelişme ise Sovyetlerin dağılmasıyla yeni kurulan Türki Devletlerin Türk
diplomasisi için yeni bir alan oluşturmuştur (Tanör 2000:106-107).
Bölgesel
işbirliği anlayışıyla da, Orta Asya Cumhuriyetleri ile Türkiye'yi bir araya
getirmeyi sağlamak ve bu yoldan bir "Türk Birliği" oluşturmak,
Özal'ın bu dönemde ekonomik ağırlıklı dış politikasının temel bir parçası
halini almıştır. Dağılma süreci içinde, ekonomik yapısı da bozulan Rusya Türk
işadamları için iyi bir pazar da oluşturabilirdi. Özal, Rusya ve diğer eski
SSCB Cumhuriyetlerine gezilerinde yanında geniş bir işadamı kafilesiyle gitmiş
ve siyasi konulardan çok ticari ve kültürel konuları ön plana çıkartmıştır.
Nitekim 1990'lı yıllarda Rusya'nın Türkiye'nin en önemli ekonomik
partnerlerinden biri olması bu çabaların bir sonucu olmuştur.
Ayrıca
Sovyet Bloğu'nun dağılması sayesinde Suriye ve Bulgaristan yalnız kalacak,
böylece kendilerini Türkiye ile işbirliğine daha çok mecbur hissedeceklerdi.
Balkanlar'da ve Kafkaslar'da ortaya çıkan yeni Türk ve Müslüman (çoğunluğu eski
Osmanlı tebaası) halklar da Türkiye'nin yalnızlığını azaltacak türden
"doğal müttefikler"di. Sezer'in de belirttiği üzere "yeni
jeopolitik gelişmeler Türkiye Türkleri ile Orta Asya ve Kafkasya'daki
akrabaları ve komünizm sonrasının geçiş sorunları karşısında Türkiye'yi maddi
ve manevi destek kaynağı olarak gören Balkanlar'ın Müslümanlık mirası halkları
arasında karşılıklı uyanış ve sempati oluşmuştur" (Sezer, 1993:73).ve bu
durum Türkiye'ye geniş imkanlar bahşetmiştir.
Türkiye'nin
artan gücüne ek olarak, Özal Türkiye'nin Doğu ve Batı kültürleri arasındaki
özel konumu nedeniyle Batı için öneminin artacağını düşünerek, Batı'nın Doğu
dünyası ile kurmak zorunda kalacağı ilişkilerde de aktif rol almaya aday
olmuştur.
1980'li
yılların sonlarına doğru S.S.C.B'nin dağılmasıyla, bağımsız Türk Cumhuriyetleri
ortaya çıkmıştır. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmasıyla Türk
dış politikasına yeni boyut kazandırmıştır. "Sovyetler Birliği'nin
dağılması, Türk kökenli ve Müslüman cumhuriyetleri dünya politik sahnesine
çekerken, Türkiye'yi de dünya politikasında ön plana çekmiştir" (Kongar
2001:463).
Bu dönemde
hem Türkiye'den hem de ülke dışında geniş bir çevre, Türkiye'nin yeni kurulan
ve "Türki" özellikler taşıyan devletleri, serbest piyasa ekonomisine
ve çok partili bir siyasal sisteme yönelteceğini düşünmekteydi. Ne var ki
Türkiye'nin kaynaklarının sınırlı oluşu, bu iddialı beklentilerin istenen
sonucu vermesini zorlaştırmaktaydı. Özal Türkiye'nin Türki cumhuriyetlerle olan
ilişkileri, beklenen düzeyde gerçekleştirememiştir. Bunların çeşitleri
nedenleri vardır (Aral 2003: 237-238):
·
Uygulanabilir uzun vadeli bir stratejinin olmayışı,
·
Türkiye'nin siyasi, diplomatik nüfuzunun yetersiz
kalması,
·
Özal'ın yeni kurulan bu devletler için fazla
iyimser beklentiler içine girmiş olması,
·
Özal'ın yeni kurulan Türki cumhuriyetler arasındaki
siyasi, kültürel, felsefi farklılıkların görmezlikten gelmiş olması olarak
sayılabilir.
Özal'ın bu
dönemde Ortadoğu Ülkelerine olan yakınlığı bu ülkeler arasında serbest ticarete
ve iktisadi işbirliğine dayalı bir ekonomik pakt oluşturmak olmuştur. Özal'ın
kendi damgasını taşıyan fakat uygulanamayan "barış suyu projesi" bu
düşüncesinin ürünü olmuştur.
Bu projeye
göre, Türkiye Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin sularını iki boru hattı ile söz
konusu ülkelere ulaşılacaktı. "Batı boru hattı" Suriye ve Ürdün
üzerinden Suudi Arabistan'a varacaktı. "Doğu boru hattı" ise Suriye,
Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Umman'a varacaktı.
Araplar İsrail'e de su sağlayan bu projeyi reddetmişlerdir (Ataman 2003:365).
Türkiye'den
boru hattıyla su dağıtma projesinin, aynı zamanda bölgede barışın tesisine
katkı sağlayacağı hedeflenmiş fakat bu proje iki nedenle uygulanamamıştır:
birincisi, suyun birim maliyetinin yüksek oluşu ikincisi ise, bu proje,
Türkiye'nin Arap ülkelerine karşı siyasal ağırlığını onlar açısından kabul
edilemez bir şekilde yükseltecekti (Aral 2003:228)1
Bu dönemde
ortaya çıkan İran-Irak Savaşı boyunca Türkiye aktif tarafsızlık politikasını
takip etmiş ve savaşan taraflarla olan ihracatında büyük artış gözlenmiştir. Bu
olayda da Özal'ın dış politika yaklaşımında, ticari ilişkileri ön plana
çıkardığı görülmüştür (Ataman 2003:366).
Özal
döneminde dış politikada çıkan bir başka bunalım Körfez bunalımı olmuştur. 2
Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'i işgal etmiştir. Gözen'e (2003:321) göre Özal
Körfez Savaşı'nda Türkiye'nin geleneksel tarafsızlık politikasının
uygulamasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Savaşta iki taraf vardı. Ya ABD
önderliğindeki Birleşmiş Milletler ile birlikte hareket edilecek ya da Irak'a
destek verilecekti. Tarafsızlık adı altında izlenecek politika da sonuçta
Irak'a destek vermek anlamına gelirdi. Bu durum Türkiye'nin aleyhine olumsuz
gelişmelere yol açabilirdi.
Bu dönemde
pasif bir dış politika izlemek, Türkiye'nin aleyhine sonuç doğurabilirdi. Bu
yüzden yoğun ve aktif bir şekilde sorunun taraflarından birisi haline gelmesi
gerekirdi
Körfez
Savaşı'nın Türkiye açısından olumsuz bir sonucu, bölgede bir Kürt Devleti
kurulması sonucunda, hem Irak'ın hem de Türkiye'nin ve diğer bölgelerinin
sınırlarının değişeceği ihtimali olduğu için tüm savaş boyunca izlenen strateji
bu tehlikeyi yok etmek olmuştur.
Özal, Körfez
Savaşı'nı Türkiye'nin önemini azalmadığını ispatlayabilmek için de iyi bir
fırsat olarak görmüştür. Çünkü dünya petrol rezervlerinin büyük bir bölümünün
bulunduğu bu petrol bölgesi Batı'nın can damarıydı. Türkiye ise ambargoda
petrol boru hattının Türkiye'den geçmesinden dolayı kilit ülke konumunda idi.
Bu yüzden Özal, Türkiye'nin burada hareket kabiliyeti güçlü ve ileriye dönük
bir politika ile aktif bir rol alması gerektiğini savunuyordu. Türkiye'nin batı
için vazgeçilmez bir ülke olduğunu göstermeli, ayrıca Türkiye Arap ve İslam
ülkelerine onların yanında olduğu mesajını da vermelidir şeklinde Türkiye'nin
hem doğunun hem de batının köprüsü olduğu görüntüsünü vermiştir (Gürbey
2003:300).
Türkiye
Irak'ın Kuveyt'i işgalini kınamış ve bu ülkenin egemenliğinin tanımasını
istemiştir. Birleşmiş Milletler Konseyi 6 Ağustos'ta Irak'a karşı ambargo
uygulaması kararını almıştır. Türkiye bu karar uyarınca petrol boru hattını
kesmiştir ve Irak ile ticari alışverişini durdurmuştur. Cumhurbaşkanı Özal'ın
isteğiyle TBMM 12 Ağustos'ta, belli koşulların gerçekleşmesi durumunda Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine ya da yabancı silahlı
güçlerin ülkede konuşlandırılması konusunda hükümete izin vermiştir. Aralık
ayında Türkiye NATO'dan Çevik Kuvvet isteminde bulunmuştur. 17 Ocak'ta müttefik
kuvvetler Irak'a karşı "Çöl Fırtınası" hareketini başlatmışlardır.
Aynı dönemde TBMM hükümete yetki veren kararını aldı. Buna göre Türkiye'deki
askeri üsler bu harekât için kullanılacaktır. Özal'ın bu bunalımda daha aktif
ve müdahaleci rol oynama hatta savaşa katılma hesabı tutmamıştır (Tanör
2000:109).
Gözen'e
(2003:349) göre, Özal Körfez Savaşı'nda hem içerde varlığını koruma
mücadelesini hem de Körfez Savaşı'nın gelişimini kendi ideallerine uygun olarak
dönüştürebilme projesini yürütmeye çalışmıştır. Bütün çabalarına karşı Körfez
Savaşı sonucu Özal'ın beklediği şekilde gerçekleşmemiştir. Özal'ın istemlerine
rağmen ikinci cephe açılması, Musul-Kerkük ve Kuzey Irak'ta yeni bir düzen
oluşturulması konularında istediğini elde edememiştir. Bu başarısızlığın en
önemli nedeni Özal'ın idealleri ile ulusal ve uluslararası gerçeklerin
örtüşmemesi olmuştur.
Özal Körfez
Krizi'nde tek adam olarak hareket etmiştir. Öncelikle Kuzey Irak sorunu ortaya
çıkmıştır. Daha sonra "Çekiç Güç" adı altında silahlı bir güç
oluşarak Türkiye'ye yerleşmiştir ve PKK terörizminin şiddetlenmesine yol açmıştır.
Irak ile ilgili bir başka bunalım olan Kürt ayaklanması yeni sorunlar
yaratmıştır. Kuzey Irak'ta Kürt ayaklanması ve temsilcilerinin Türk yetkilileri
ile yakın temas kurmaları sonucunda Türk tarafı bağımsız bir Kürt devletine
karşı çıkmış ve Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmuştur. Ayaklanmaya karşı
bastırıcı eylemler yapan Irak kuvvetlerinden kaçan Kürtlerin Türkiye'ye
sığınmaları Türkiye'de bunları barındırma sorunu yaşamıştır (Tanör 2000:109)
Komşu
ülkelerden olan İran'daki İslami devrim ve mollalar rejimi laik Türkiye için
kuşku verici bir gelişme olmuştur. İran rejimi oturduktan sonra "devrim
ihracı" siyasetini benimsemişlerdir. Laik Türkiye'nin, İslam alemi ve
kökten dincilik için kötü örnek olduğu inancı İran'ın resmi görüşü olmuştur. Bu
yüzden iki ülke arasında fazla sertleşme göstermeden bazı gerginlikler
yaşanmıştır.
Türkiye'nin
İslam dünyası ile olan ilişkileri Özal döneminde artmıştır. Özal'ın 1980
yılının başlarından itibaren Ortadoğu üzerinde ekonomik ve stratejik hedefleri
vardı. Özal'ın bu yaklaşımını etkileyen birinci faktör ihracata dayanan
ekonomik politikaları, ikincisi ise Özal'ın Türklerin yaşamında İslam’a vurgu
yapması şahsi olarak İslam dinine olan ilgisi, diğer Müslüman devletlerle
ilişkileri geliştirmeye yöneltmiştir. Özal her zaman muhafazakâr ve dindar bir
kişilik olarak bilinmiş ve İslam’a hep yakınlık duymuştur. Özal ilk zamanlarda
ideolojik olarak Türk-İslamcı bir çizgide bulunmuştur. Genel olarak Batı
teknolojisini kullanarak Türk ve İslam Kültürünün yansıtıldığı liberal ve
çoğulcu bir yönetim öngörmüştür
(Ataman
2003: 357-360)1. Özal döneminde, İKÖ (İslam Konferansı Örgütü) ile olan
ilişkiler geliştirilmiş. Aynı zamanda Orta Asya Müslüman Türk Devletlerinin
İKÖ'ye üye olmalarına da Türkiye önayak olmuştur.
Türkiye,
İran ve Pakistan arasında 1984 yılında Ekonomik İşbirliği Örgütü kuruldu. Bu
örgüt üye ülkeler arasında ekonomik, ticari, teknik ve kültürel işbirliğinin
artırılmasını öngörmüştür. Bu örgüte Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin de
katılmasına Türkiye önayak olmuştur. Böylece Türkiye örgütün gerçek bölgesel
bir yapı olmasını sağlamıştır (Gürbey 2003:297).
Özal,
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'nü kurmuştur. Özal KEİB'yi Kafkasları ve
Balkanları kapsayan geniş bir alanı ferdi teşebbüse ağırlık veren bir model
olarak düşünmüştü. KEİB ile ülkeler arası serbest ticareti sağlayarak, ülkeler
arası gerginliği de büyük çapta yumuşatmanın mümkün olabileceğine inanmıştı
(Gürbey 2003:297-298).
1980'li
yıllarda Yunanistan ile ilgili sorunlar devam ederek, Türkiye'nin AT'ye girme
yolunda Yunanistan önemli bir engel teşkil etmiştir. Ege kıta sahanlığı, Batı
Trakya'daki Türkler, Kıbrıs gibi iki ülke arasındaki müzminleşmiş sorunlarda
Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan AB'yi kendi lehine etkilemiştir (Kongar
2001:472).
Türkiye 1980
yılında ABD ile olan ilişkilerin daha iyi olması için Yunanistan'ın NATO'nun
askeri kanadına geri dönmesine karşı çıkmamıştır. Veto hakkını kullanmamıştır.
Bu davranış Türk Yunan ilişkilerini düzeltmeye yetmemiştir. 1981 yılında
Andreas Papandreu'nun iktidara gelişi ve Türkiye karşıtı tutumları bozuk olan
Türk-Yunan ilişkilerinin daha da bozulmasına neden olmuştur.
Yunanistan
Avrupa Konseyi'nde Türkiye aleyhine tutum sergileyerek Ankara'yı tedirgin edici
roller oynamıştır. İki ülke arasında bu dönemde somutlaşan sorunlar: Ege kıta
sahanlığı, Fır Hattı, Ege Adalarının Silahlandırılması, Batı Trakya
Türkleri'nin durumu ve nihayet süreklilik kazanmış görünen Kıbrıs bunalımı
olmuştur (Tanör 2000:105).
Türkiye bu
dönemde Yunanistan ile ilgili sorunlarda bir ilerleme sağlayamamıştır.
Türkiye'nin NATO'nun askeri kanadına Yunanistan'ın dönüşünü veto etmeyişi,
Türkiye'nin elindeki kozu kullanamamasına ve sorunlarla ilgili olarak pazarlık
gücünün zayıflamasına neden olmuştur. FIR hattı konusundaki uyuşmazlık devam etmiş,
Ege Denizi'ndeki Yunan Adaları'nın silahsızlandırılması ve Batı Trakya
Türklerine olan baskıların devam etmesi gibi konularda bir ilerleme
kaydedilmemiştir. İki ülke arasındaki asıl gerginlik Yunanistan'ın Ege'de
petrol arama konularında kendini belli etmiştir. Türkiye daha önce
Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarma eylemini savaş nedeni sayacağını
bildirmiştir (Tanör 2000:105).
Bu dönemde
Kıbrıs ile ilgili sorunlarda bir ilerleme sağlanamamıştır. Uluslararası çeşitli
görüşmeler, arabuluculuk girişimleri sonuç vermemiş, KKTC bu dönemde başka
devletlerce tanınmamıştır. 1989 yılında komşumuz Bulgaristan ile ilgili
beklenmeyen bir gelişmeyle soydaşların Bulgaristan'dan göçleri ve
Peşmerge'lerin Güneydoğudan Türkiye'ye girişleri Özal'ın Dışişleri Bakanı Mesut
Yılmaz ile aralarında görüş ayrılığına neden olmuştur (Tokatlı 1999:84).
1984'ten
itibaren Bulgaristan'da Jivkov yönetiminin Bulgaristan Türklerine ilişkin
politikasında köklü bir değişikliğe gitmesiyle ilişkiler bozulmuştur.
Bulgaristan'daki Türkler, Türk değil "Müslümanlaştırılmış Bulgar"
olarak sayılmışlar. Bulgaristan'da yaşayan Türklerin isimlerinde, ibadet, okul
ve dil konularında baskı görmüşlerdir. Türkiye AGİK çerçevesinde Bulgaristan'a
telkinlerde bulunmuştur. Bu arada 1989 yılının baharında Bulgaristan'dan
Türkiye'ye soydaş göçü başlamıştır. Bu göç 300.000'e ulaşmıştır. Bulgaristan
ile ilişkilerin düzelmesi, Bulgaristan'daki rejim değişikliğinden sonra
yaşanmıştır (Tanör 2000:109).
1980'lerin
Özal'ı, dış politika açısından ideolojik değil pragmatist bir politikacı
olmuştur. Özal'ın Ortadoğu ülkelerine ve İslam âlemine ilgisinin kaynağı,
bölgedeki ideolojik ve politik eğilimleri yadsıyarak, Türk ticaretini
geliştirmeyi amaçlayan ekonomik pragmatizmi idi (Dağı 2003:251).
5.
TURGUT
ÖZAL DÖNEMİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLARI
·
Mehmet Vehbi
Dinçerler
1940’ta Gaziantep'te doğmuştur.
İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirmiş, lisans üstü
çalışmalarını İstanbul Üniversitesi’nde sürdürerek, İşletme Yönetimi Uzmanı
olan Dinçerler, daha sonra ABD’de Syracuse Üniversitesi’nde Sanayi Mühendisliği
yüksek lisansını tamamladı.
1963 - 1972 yılları arasında Devlet
Planlama Teşkilatı’nda çeşitli kademelerde görev yapan Dinçerler, Türkiye’yi
temsilen Dünya Bankası’nda muhtelif seminerlere katıldı. Dünya Bankası’ndan bir
heyetle, İrlanda Ekonomisi üzerinde incelemelerde bulundu.
Özel Sektör kuruluşlarında Genel Müdürlük ve Genel Koordinatörlük yapan Dinçerler, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gaziantep Kampüsü’nde kısa bir süre Mühendislik Ekonomisi dersleri verdi. Gaziantep’te çok ortaklı iki tesisin kurulması ve işletmeye açılmasında geniş sorumluluklar yüklendi.
Özel Sektör kuruluşlarında Genel Müdürlük ve Genel Koordinatörlük yapan Dinçerler, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gaziantep Kampüsü’nde kısa bir süre Mühendislik Ekonomisi dersleri verdi. Gaziantep’te çok ortaklı iki tesisin kurulması ve işletmeye açılmasında geniş sorumluluklar yüklendi.
Anavatan Partisi’nin ilk kurucu
üyelerinden olan Dinçerler, Anavatan Partisi kurulduğundan bu yana, kısa bir
dönem dışında, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilmiştir.
Vehbi Dinçerler, 6 Kasım 1983 seçimlerinde Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 17. Dönem milletvekilliğinin yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin 46., Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi’nin ilk Hükümetinde Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı (13.12.1983 - 13.09.1985) ve Devlet Bakanlığı (14.09.1985 - 24.12.1987) görevlerini yürüttü.
Partisi, 29 Kasım 1987 tarihinde yapılan 18. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Dinçerler’i Hatay ilinde seçime girmekle görevlendirdi. Bu seçim sonucu TBMM’ye Hatay Milletvekili olarak tekrar giren Dinçerler, 20.01.1988 - 16.10.1989 tarihleri arasında TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak da görev aldı.
20 Ekim 1991 Erken Genel Seçimlerinde Ankara 3. Bölge Milletvekili Adayı olan Dinçerler, 19. Dönem Ankara Milletvekili olarak TBMM’ye üçüncü kez girdi. 19. Dönemde Milletvekilliğinin yanı sıra TBMM’nin uluslararası gruplarından, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Üyesi, ayrıca Avrupa Konseyi Genişletilmiş Başkanlık Divanı ile Bilim ve Teknoloji Komisyonu Üyesi olarak görev yapan Vehbi Dinçerler daha sonra Kuzey Atlantik Asamblesinde Türkiye’yi temsil etti.
Vehbi Dinçerler, 6 Kasım 1983 seçimlerinde Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 17. Dönem milletvekilliğinin yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin 46., Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi’nin ilk Hükümetinde Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı (13.12.1983 - 13.09.1985) ve Devlet Bakanlığı (14.09.1985 - 24.12.1987) görevlerini yürüttü.
Partisi, 29 Kasım 1987 tarihinde yapılan 18. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Dinçerler’i Hatay ilinde seçime girmekle görevlendirdi. Bu seçim sonucu TBMM’ye Hatay Milletvekili olarak tekrar giren Dinçerler, 20.01.1988 - 16.10.1989 tarihleri arasında TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak da görev aldı.
20 Ekim 1991 Erken Genel Seçimlerinde Ankara 3. Bölge Milletvekili Adayı olan Dinçerler, 19. Dönem Ankara Milletvekili olarak TBMM’ye üçüncü kez girdi. 19. Dönemde Milletvekilliğinin yanı sıra TBMM’nin uluslararası gruplarından, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Üyesi, ayrıca Avrupa Konseyi Genişletilmiş Başkanlık Divanı ile Bilim ve Teknoloji Komisyonu Üyesi olarak görev yapan Vehbi Dinçerler daha sonra Kuzey Atlantik Asamblesinde Türkiye’yi temsil etti.
Bakanlığı döneminde yaratılış görüşü,
Fen dersi müfredatına alınmıştır. Ayrıca Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyet
üyesidir.
·
Metin Emiroğlu
1943 yılında Malatya'nın Arapgir
ilçesinde doğdu. 1948 yılında ailesi ile birlikte Malatya'ya yerleşti. İlk,
orta ve lise öğrenimini Malatya'da tamamladı. 1966 yılında İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1968 yılında vatani görevini piyade
komando olarak yaptı.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi İşletme İktisadi Enstitüsü'ne devam etti ve lisans üst 1
yıllık eğitim dönemini bitirdi.
1969-1972 yılları arasında Devlet
Planlama Teşkilatında Çalışma sorunları, Sosyal Güvenlik, Yaygın Eğitim Sektör
sorumlusu olarak çalışmıştır. Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası Genel
Sekreterliği görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. Bu dönemde mesleki
kurslar açılmasını ve tekstil ihracatçı birliğinin kurulmasını organize etti.
1983 yılında Turgut Özal ile birlikte
Anavatan Partisi Kurucu Üyesi ve milletvekili oldu. Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanı ve ardından, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı olarak kabinede yer
aldı. 1987 seçimlerinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev
yaptı. 24 Aralık 1995 Genel Seçimlerinde de Malatya Milletvekili olarak
parlamentoda bulundu.
Metin Emiroğlu halen serbest müşavirlik ve avukatlık yapmakta olup, evli ve iki çocukludur.
Metin Emiroğlu halen serbest müşavirlik ve avukatlık yapmakta olup, evli ve iki çocukludur.
·
Hasan Celal Güzel
1945 yılında Gaziantep'te doğmuştur. İlk ve
orta öğrenimini Malatya'da tamamlamıştır. 1968 yılında Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümünü bitirdi.
"Türkiye'nin İktisadi Büyüme Modelleri" üzerine yazmış olduğu tez
çalışmasıyla bu bölümden mezun olmuştur.Üniversite tahsilini tamamladıktan sonra Devlet Planlama Teşkilatı'nda çeşitli kademelerde çalışmıştır. Başbakanlık Müşavirliği, Başbakanlık Ekonomik ve Sosyal İşler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı Müşavirliği ve Müsteşar Yardımcılığı, DPT Genel Sekreterliği ve Müsteşar Vekilliği ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevlerini yapmış 38 yaşında Başbakanlık müsteşarı olarak Türkiye'nin en genç Başbakanlık müsteşarı unvanını almıştır. 24 Ocak 1980 ekonomik tedbirlerinin alınması aşamasında ciddi görevler üstlenmiştir.
Ayrıca; çeşitli üniversitelerde, akademilerde ve Kara Harp Okulu'nda ekonomi, maliye, hukuk, ekonomik ve sosyal tarih, ekonomik sistemler-doktrinler ve kamu yönetimi konularında öğretim görevlisi olarak hizmet verdi ve akademik çalışmalar yaptı.
1986 yılında girdiği ara seçimlerde Anavatan Partisi'nden Gaziantep milletvekili olarak TBMM'ye girmiştir. Turgut Özal Hükümeti'nde, Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev almıştır. 1987 yılı seçimlerinde yeniden seçilerek bu kez Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı görevinde bulunmuştur. Bu görevlerinin dışında, 1986-89 yılları arasında Dış İşleri Bakan vekilliği görevini yerine getirdi. 1989 yılı Anavatan Partisi Olağanüstü Kongresi'nde parti genel başkanlığı için aday olmuş ancak seçilememiştir.
1992 yılında Yeniden Doğuş Partisi'ni kurmuştur. Yeniden Doğuş Partisi Yeniden Doğuş Partisi, 23 Kasım 1992'de Anavatan Partisi'nden ayrılmış olan Hasan Celal Güzel liderliğindeki beş kişi tarafından kurulmuş siyasi parti olarak tarihe geçmiştir. Katıldığı 1995 Türkiye genel seçimlerinde %0.34 ve 1999'da da %0.14'lük oy oranına ulaştı.
1994 Yılı sonunda "YENİ TÜRKİYE" isimli 2 aylık akademik dergiyi yayınlamaya başladı. Burası 8 yılda bir okul haline geldi. Bu süre içinde 3 bin 500'ün üzerinde makale ve 40 bin sayfalık külliyat ortaya çıkarıldı. Ayrıca Yeni Türkiye Araştırma ve Yayın Merkezi'ni kurarak demokrasi üzerine kitaplar yayınladı. 1998 Yılında Cumhuriyetin 75. Yıldönümü münasebeti ile 5 ciltlik bir 'Cumhuriyet' çalışması, Osmanlı'nın 700. Kuruluş yıldönümü için 12 ciltlik uluslararası 'Osmanlı araştırması ve 2002 yılında 21 ciltlik uluslararası 'Türkler' çalışmasını gerçekleştirdi
Dünden Bugüne Tercüman, Halka ve Olaylara Tercüman, Radikal ve Vatan Gazetesinde yazarlık yaptı. Hâlen Sabah gazetesinde köşe yazarı olarak çalışmaktadır.
·
Avni
Akyol
Avni Akyol, Düzce Namık Kemal İlkokulu
mezunudur. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'nden mezun olduktan
sonra, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'ne bağlı Eğitim İdaresi ve
Planlaması'nda master yaptı.
Daha sonra ABD'de Southestern
Üniversitesi'nde doktora yapan Avni Akyol, Yönetim, Planlama, Eğitim - YÖK ve
Atatürk Kültür Milli Komitesi üyeliklerinde bulundu.
1977 yılında yapılan genel seçimlerde
Adalet Partisi'nden (AP) Bolu milletvekili oldu. Ardından kurulan
II.MC.Hükümeti'nde Kültür Bakanlığı yaptı. 1986 yılında Bakanlar Kurulu
kontenjanından YÖK üyeliğine seçildi. 1983 yılında kurulan ANAP'a üye oldu. 30
Mart 1989'da II. Özal Hükümeti'nde yapılan difüzyon sonucu Hasan Celal Güzel'in
yerine Milli Eğitim Bakanı oldu ve bu görevi 3 hükümette de devam ettirdi. (II.
Özal Hükümeti, I. Akbulut Hükümeti, I. Yılmaz Hükümeti).
Farklı yeniliklere imza atılan Avni
Akyol döneminde, lacivert önlükler yerine mavi önlükler fikri ortaya atılmıştır
ve gerçekleştirilmiştir. Akyol doğduğu ilçe olan Düzce'nin il olabilmesi için
çok çalışmıştır.
18 Nisan 1995'da Bolu milletvekili
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi ve Eğitim Komisyonu Başkanlığı
görevinde bulundu. 28 Şubat süreci sonrası ANAP - DSP - DTP Koalisyonu ile
oluşturulan ANASOL-D Hükümeti'nin 8 yıllık zorunlu eğitim kararını hemen
uygulamaya sokması için çaba gösterdi. 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra
Bolu'dan meclise girdi. 30 Eylül 1999'da bir cenaze için gittiği Bolu'da,
kaldığı bir otelde kalp krizi geçirerek öldü.
6.
TURGUT
ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİMDE GENEL DURUM
a.
Genel
Durum
·
Türkiye’de Öğretmenlik Mesleğinin Durumu
Okul
denilen sosyal sistemin en stratejik parçalarından biri öğretmendir.
Öğretmenler bir mesleğin üyesi olarak kalmak istiyorlarsa, o mesleğin değer
sis-temlerine göre davranmaları gerekir. Öğretmenlik mesleğinin değer sistemini
toplumun temel değerleri şekillendirir. Okuldaki yöneticiler, öğretmenlerin
bizzat kendileri ve çocuklarını okula gönderen velilerin beklenti ve
düşünceleri, bu değerlerin oluşmasında önemli etkilere sahiptir. Günümüzde
öğretmenlik mesleği, eğitim sektörü ile ilgili olan sosyal, kültürel, ekonomik,
bilimsel ve teknolojik boyutlara sahip, alanda özel uzmanlık bilgi ve
becerisini temel alan akademik çalışma ve mesleki formasyonu gerektiren,
profesyonel statüde uğraşı alanıdır.
Okulların
sadece yeterli sayıda öğretmen gereksinimi olmamakta, aynı zamanda yetenekli,
mesleğine bağlı ve kendisinden beklentilerin farkında olan ve bunları
gerçekleştirmeye çalışan öğretmenlere de ihtiyacı bulunmaktadır.
1739 sayılı
Milli Eğitim Temel Kanununun 43. Maddesinde; “Öğretmenlik mesleği, devletin eğitim,
öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas
mesleği” olarak tanımlanmaktadır. Buna bağlı olarak devletin öğretmenlerden
temel beklentisi, “Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına
ve temel ilkelerine uygun olarak ifade etmekle yükümlüdürler” biçiminde
özetlenmiştir.
Eğitim
planlamalarındaki yanlışlıklar ve aksaklıklar ile eğitime yapılan gelişigüzel
müdahaleler sebebiyle ortaya çıkan öğretmen ihtiyacını kapatmak için, öğretmen
niteliğini taşımayan kişilerin bu göreve atanması Türkiye’de de yaşanan bir
sorundur. Bu gibi uygulamalar öğretmenliğin özel bir ihtisas mesleği olduğuna
ilişkin yukarıda sözü edilen kanun maddesine de aykırıdır. Ancak, yıllardır
izlenen yanlış politikalar yüzünden Türkiye’de öğretmenlik kapısı daima değişik
meslek gruplarındaki insanlara açık olmuş, öğretmenlik kolay elde edilebilen,
herkesin yapabileceği bir meslek konumuna getirilmiştir. Öğretmenlik, elinde
üniversite diploması olup da kendi alanında iş bulamayanların ümit kapısı
haline gelmiştir. Bu uygulamalar kuşkusuz, öğretmenlik mesleğinin statü ve
saygınlığını azaltmış, öğretmenliği herkesin yapabileceği bir meslek konumuna
düşürmüştür.
1980’li
yıllarda Özal dönemiyle birlikte liberal ekonominin güçlenmesi, yeni meslek gruplarının
ortaya çıkması, memurların gelir düzeylerinin giderek düşmesi ile birlikte
öğretmenlik mesleği de eski saygınlığını giderek yitirmiş ve toplumsal
statüdeki yeri aşağıya doğru düşmeye başlamıştır .
Bilindiği
gibi, 1982 yılında yapılan değişiklikle öğretmen yetiştirme sorumluluğu Milli
Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak, üniversitelere verilmiştir. Bu süre içerisinde,
eğitim fakülteleri, eğitim sistemimizin gereksinimi olan nitelikli öğretmenleri
yetiştirmede önemli katkılar sağlamışlardır. Ancak, ülkenin gereksinmeleri
doğrultusunda bir yenileşme politikası izlenmediği için, 1990’ların sonuna
doğru yeniden bir çok sorun yaşanmaya başlanmıştır. Bu dönemde, eğitim
fakültelerinde, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlar dikkate alınmadan, öğretim
elemanlarının akademik yönelimleri doğrultusunda bölümler açılmıştır.
Böylelikle bazı alanlarda ülkenin ihtiyacından fazla öğretmenler
yetiştirilirken, diğer bazı alanlarda da oldukça fazla öğretmen ihtiyacı ortaya
çıkmıştır.
657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ile, öğretmenlerin devlet memurluğu kapsamı içine
alınarak, devlet memurluğunun gerektirdiği genel şartlara sahip olması hükme
bağlanmış, 1739 sayılı kanunla da öğretmenliğin özel ihtisas mesleği olduğu
kabul edilerek öğretmenlik mesleği için özel şartlar getirilmiştir. Anılan
kanunda bakanlıkça, öğretmenlik mesleği için tespit edileceği belirtilen
nitelikler 1983 yılına kadar ortaya konamadığı gibi, bu dönemde öğretmen
ihtiyacını karşılamak amacıyla niteliği ve eğitim standardını düşürücü öğretmen
alımının olduğu görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, her ne kadar 1739 sayılı
Kanun da dahil, aldığı kararlarda öğretmen alımlarında seçim şartı getirmişse
de, 1985 yılına kadar yapılan öğretmen atamalarında bu şartı uygulamaya
koymamış ve de mesleki formasyon belgesi aramaksızın öğretmen alımını
sürdürmüştür.
1985
yılında ilk defa sınavla öğretmen alımına başlanmış, bu sınavda öğretmen
yetiştiren kurum mezunları ile diğer kurum mezunları, aynı kefeye konularak
aynı şartlarla seçilmeye çalışılmıştır. Varış’a göre; formasyon aranmaksızın
öğretmenliğe atama konusunda, MEB’ in 30 yıl geriye düştüğü gözlenmekte, bu gün
Milli Eğitim’de bir kısım öğretmen önce kadroya tayin edilmekte, sonra da;
öğretmenlik mesleğini kısa ve yoğun kurslarla öğrenmektedir.
1989 yılında
alınan bir kararla da, öğretmen adayları için değişik sınav şekilleri, mülakat
vb. yöntemlerin uygulanması benimsenmesine rağmen 1991 yılı da dahil yapılan
merkezi sınavların kaliteyi artırma ve ortaya çıkarmaktan çok, eleme-seçme
amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu sınavı kazananlardan pedagojik formasyonu
olmayanların öğretmenliğe başladıktan sonra “formasyon kursu”na alındığı, ancak
nitelik ve süreç açısından tam uygulanamadığı, sitemde formasyonsuz çalışan
öğretmenlerin sayısının kabarık olduğu bilinmektedir.
·
Türkiye’de Anadili Eğitimi Ve Yabancı Dil Öğretimi
1988 – 1989 öğretim yılında, o
zamanki adıyla ortaokullarda, “Basamaklı Kur Sistemi” adıyla,
yabancı dil öğretiminde değişiklik yapılmıştır. Bu sisteme göre, ortaokul 1.
sınıfta yabancı dil dersleri zorunlu, daha sonraki sınıflarda ve lisede isteğe
bağlı olacak ve bu dersten alınan not sınıf geçmeyi etkilemeyecekti. Bu sistem
bir yıl uygulandıktan sonra yabancı dil tekrar zorunlu dersler arasına
girmiştir.
14.10.1983 tarihinde yürürlüğe
giren 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitim ve Öğretimi Kanunu, eğitim ve öğretim
kurumlarında okutulacak yabancı diller ve yabancı dille eğitimi
düzenlemektedir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklı olmak üzere, resmi ve
özel her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında okutulacak
yabancı dillerin ve yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi
olacağı esaslar şunlardır:
a. Türk vatandaşların ana
dilleri, Türkçe’den başka hiçbir dille okutulamaz ve öğretilemez.
b. İlköğretim, orta öğretim ve
yaygın eğitim kurumlarında, Atatürkçü düşünce Atatürk ilke ve inkılaplarını
konu olarak alan Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Türk Dili
ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
dersleri ve Türk Kültürüyle ilgili diğer dersler; yabancı dille okutulamaz ve
öğretilemez. Öğrencilere, eğitim ve öğretimleri süresince bu derslerle ilgili
araştırma görevleri ve ödevler, Türkçeden başka hiçbir dille yaptırılamaz.
c. Türkiye'de eğitimi ve
öğretimi yapılacak yabancı diller, Milli Güvenlik Kurulunun görüşü alınarak ,
Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilir.
d. İlköğretim, ortaöğretim ve
yaygın eğitim kurumlarında yabancı dille eğitim ve öğretim yapılacak dersler
ile okullar Milli Eğitim Bakanlığınca; yükseköğretim kurumlarında yabancı dille
eğitim ve öğretimi yapılacak dersler ile yabancı dille eğitim ve öğretim
yapacak yükseköğretim kurumları Yükseköğretim Kurulunca belirlenir.
e. Yabancı dilde okutulacak
derslerin eğitim ve öğretim programlarının tabi olacağı esaslar; ilköğretim ve yaygın
eğitim kurumları için Milli Eğitim Bakanlığınca, yükseköğretim kurumları için
Yükseköğretim Kurulunca tespit edilir.
f. Yabancı dil eğitim ve
öğretimiyle ilgili uygulamaların Türk Milli eğitiminin amaçlarına, temel ve ana
ilkelerine ve bu Kanundaki esaslara uygunluğu; ilköğretim, ortaöğretim ve
yaygın eğitim kurumlarında Milli Eğitim Bakanlığınca; yükseköğretim
kurumlarında Yükseköğretim Kurulunca denetlenir.
·
Özel Okullara Bir Bakış
1985 sonrası özel okulları teşvik edici nitelikteki
bazı önemli düzenlemeler öyle özetlenebilir (625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunu, 1994):
9.1.1985 tarih ve 3236 Sayılı Kanunla
yabancı uyruklu öğrencilerin
devam edebileceği milletler arası öğretim kurumlarının
yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişiler tarafından, doğrudan veya Türk
vatandaşlarıyla ortaklık yolu
ile 6224 Sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çerçevesinde açılmasına imkân sağlanmıştır.
Özel öğretim kurumlarının açılış, işleyiş, yönetim ve
eğitim-öğretim bakımından bağlı
olacakları esasları belirleyen yönetmelik 23.6.1985 tarihinde çıkarılmış; daha
sonra bu yönetmelik 7.9.1991 tarihinde değiştirilerek iyileştirilmiştir.
Doğrudan özel okullarla ilgili çıkarılan bu yönetmelikler, özel öğretim
kurumlarının işleyişini düzenlemiş ve böylelikle de bu okulların yaygınlaşması
için kolaylık sağlamıştır.
2.6.1988 tarih ve 326 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile özel öğretim kurumlarının öğrenci ücretlerinde
serbestliğin sağlanmasında önemli bir aşama kat edilmiştir.
1985 sonrası özel öğretim kurumları
üzerinde yapılan düzenlemeler, daha önce de belirtildiği gibi, hep bu
kurumların gelişmesi ve yaygınlaşmasını teşvik edici niteliktedir. Bu düzenlemelerle
yabancılara ait özel okullara da belli esaslar içinde kapasitelerini
arttırabilmeleri, yeni bina yapabilmeleri vb. yönde kolaylıklar sağlanmıştır.
b.
KALKINMA
PLANLARINDA EĞİTİM HEDEFLERİ
Kalkınma Planları: Türkiye’de 1963 yılından itibaren planlı
kalkınma dönemi başlamıştır. Kalkınma planlarında, tüm sektörlerle birlikte
“eğitim” sektörü de ayrı bir bölümde ele alınmaktadır. Örneğin Sekizinci Beş
Yıllık Kalkınma Planında milli eğitim sisteminin; bilgiye ulaşma yol ve
yöntemlerini öğreten, eğitimin tüm evrelerinde yatay geçişlere imkan veren,
piyasa meslek standartlarına uygun, üretime dönük eğitime ağırlık veren, tüm
öğrenciler için fırsat eşitliğini gözeten, etkin bir rehberlik hizmetini içeren
ve yetki devrini esas alan bir sistem bütünlüğü içinde yeniden düzenleneceği
ifade edilmektedir. Planda, Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Teşkilatında hizmet
esasına dayalı bir yapılanmaya gidilmesi ve taşra teşkilatlarına yetki ve
sorumluluk devredilmesi için düzenlemeler yapılması istenmiştir.
BEŞİNCİ
BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI 1985-1989
EĞÎTÎM
522. En değerli milli varlığımız ve
kalkınmanın sürükleyici faktörlerinden en önemlisi beşeri kaynağımızdır. Bu
potansiyelimizin eğitim yoluyla en geniş ölçüde değerlendirilerek kalkınmanın
hizmetine verilmesi esastır.
523. Eğitilenlerin gerekli meslekî
ve teknik bilgilerin yanında, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı iyi
vatandaşlar olarak yetiştirilmeleri, Türkiye'nin yüce menfaatlerinin şuurunda
olan ve bunları müdafa eden nesillerin aynı zamanda millî manevi ve ahlakî
değerler ile donatılmaları eğitimin temelidir.
524. Ülkemiz için özel bir önem
taşıyan gençlik kesiminin eğitim, beslenme, sağlık, barınma ve istihdamının bir
politikalar bütünü olarak ele alınmasına ve gençlerde teşebbüs kabiliyeti
yapıcılık, hoşgörülü olma, çalışmayı sevme, birlikte çalışma ve sorumluluk
yüklenme gibi karekter vasıflarının geliştirilmesine dikkat edilecektir.
525. Türk millî eğitiminin temel
ilkeleri çerçevesinde Plan Döneminde aşağıdaki politikalar uygulanacaktır:
1. GENEL
İLKELER
526. Bütün eğitim kademelerinde
niteliğin yükseltilmesi esastır.
527. Eğitim-öğretim kurumlarının her
seviyesinde öğrenciler kazandırılacak bilgi ve becerilerin hayata dönük olması
sağlanacaktır.
528. Örgün eğitim sisteminin belli
kademesinde daha ileri gitmeyerek hayata atılacak olan gençlere, örgün eğitim
imkânlarından da faydalanılarak düzenlenecek yaygın eğitim programları yoluyla
meslek kazandırma uygulaması başlatılacaktır.
529. Mesleki ve Teknik alanda
iş-öncesi ve hizmet-içi eğitim programları, kamu ve özel bütün işyerlerinde,
verimliliği artırıcı ilkeler gözetilerek yürütülecek; özel sektör işöncesi ve
işbaşı uygulamalarında teşvik edilecektir.
530. Çeşitli alanlarda kalkınmanın
gerektirdiği ara insan gücünün yetiştirilebilmesi için, teknisyen eğitimine
uygun programların geliştirilmesi ve teknisyen eğitimine hızla başlanması
sağlanacaktır.
531. Yükseköğretim Kurulu (YÖK)
teknisyen iaşelerine öğretmen hazırlama programını hızla başlatacaktır.
532. Örgün eğitimin her kademesinde
yabancı dil eğitimine seçmeli ve kademeli olarak ağırlık kazandırılacak ve
bunun için gerekli olan programların hazırlanması ve öğretmen ihtiyacının
karşılanması için gereken tedbirler alınacaktır.
533. Eğitimin temel taşı olan
öğretmenlerin işbaşında yetiştirilmesine dönük programlara ağırlık verilecek ve
eğitim programları günün şartlarına uygun hale getirilecek, öğretmenlerin
eğitimi için TV’den faydalanılacaktır.
534. Eğitim beşikten mezara kadar
sürekli bir vetire olarak kabul edilecektir.
535. Yaygın ve örgün eğitim kurumlan
arasında geçiş ve denklik durumları gözden geçirilerek bir esasa bağlanacaktır.
536. Çocukların yetişmesinde en
etkili araç olan aile terbiye sistemi, ailenin çocuğun eğitimi üzerindeki
sorumlulukları hakkında şuurlandırılması ve bilgilendirilmesi yolu ile daha
müessir hale getirilecektir. Bu açıdan, ailenin eğitilmesi toplumun ve eğitim
sisteminin en önemli görevidir.
537. Eğitimde fizikî alt yapının
çevre okullarındaki öğrenciler tarafından ortaklaşa kullanılması sağlanacaktır.
538. Bütünüyle radyo ve televizyon
hizmetlerinin kalitesi yükseltilecek; eğitime ve millî kültür değerlerinin
paylaşılmasına dönük program süreleri artırılacak ve daha etkili olacakları
zaman dilimlerinde yayınlanacaklardır.
2.
İLKÖĞRETİM
539. İlköğretim anasınıfını,
ilkokulu ve ortaokulu kapsayan eğitim kademesidir, öğrenciyi tanıma, yöneltme,
üst öğrenime ve mesleğe hazırlama; diğer eğitim basamaklarıyla ve çevreyle
bütünleşme ilköğretimin temel özellikleridir.
540. Çalışan annelerin yoğun olduğu
şehir merkezleri ile sosyo - ekonomik durumu elverişsiz ailelerin yaşadığı
gecekondu bölgelerinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde anasınıflarının hızla
yaygınlaştırılması sağlanacaktır.
541. İlkokullarda okulsuzluk sorunu
çözümlenmiş olduğundan, hedef ikili eğitimin oranını azaltmak olacaktır.
A)
OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ
542. Beşinci Plan Dönemi sonunda
ilkokul öncesi (5-6 yaş nüfusunun) okullaşma oranı %10'a çıkarılacaktır. Bu
hedefin gerçekleştirilmesi ve anaokullarıyla anasınıflarının yaygınlaştırılması
için kamu ve özel kuruluş imkânlarından azamî derecede yararlanılacaktır.
B)
İLKOKUL VE ORTAOKULLAR
543. Özel eğitim gerektiren geri ve
üstün zekâlılarla, işitme, konuşma ve ortopedik özürlüler; uyumsuzlar ve
sürekli hastalığı olan çocukların eğitimine gereken önem verilecektir. Bu
amaçla; özel eğitim alanında görev alacak öğretmen ve personelin yetiştirilmesi
için gerekli tedbirler alınacaktır.
544. İnsan gücü ihtiyaçları
açısından, üstün zekâlı ve özel yetenekli çocuklara özel eğitim hizmetlerinin
götürülmesi bir programa bağlanacaktır.
545. Ortaokullarda mesleğe yöneltme
ve çevre şartlarına göre geçerli beceriler kazandırma uygulamasına başlanacaktır.
3. GENEL,
MESLEKÎ VE TEKNİK LİSELER
546. V. Plan döneminde örgün ve
yaygın meslekî ve teknik liseler, yükseköğretim önünde yığılmayı önlemek,
ihtiyaç duyulan insangücünü yetiştirmek, çalışma hayatına kısa yoldan atılmayı
sağlamak için genel liselere tercih edilen öğretim türü olacaktır. Bu sebeple,
Beşinci Plan döneminde liselerde amaç kalkınmanın gerektirdiği sayı ve
nitelikteki ara insangücünü, diğer bir ifadeyle, nitelikli işçi, usta ve
teknisyeni yetiştirmek, gençleri hayata ve yükseköğretime hazırlamak için
gerekli program ve yapı değişikliğini gerçekleştirmektir. Nitelikli işçi
eğitiminin yaygın eğitime dönüştürülmesi, teknisyen eğitiminin ise üç yıllık
teknisyen liselerinde başlatılması Plan dönemi başında gerçekleştirilecektir.
547. Beşinci Plan döneminde
liselerde gerçekleştirilmesi öngörülen sayısal hedefler
aşağıda verilmiştir :
548. Ara insangûcünün plan
hedeflerine uygun yetiştirilmesi için endüstri meslek liselerinde gerekli
düzenlemeler, planın ilk yılında programlanıp, ikinci yılında başlatılacaktır.
549. Yaygın ve örgün eğitim, aynı
eğitim kurumlan tarafından paralel ve iç içe programlarla yürütülecektir.
Yaygın ve örgün eğitim, piyasanın gerektirdiği yeni iş sahalarına göre eşit
meslekî muhtevada planlanacak ve yürütülecektir. Yaygın ve örgün eğitimde
meslekî konularda eşit müfredat uygulanarak, yaygın ve örgün eğitimin aynı
seviyesinde mezun olanlar eşdeğer «meslek sertifikalarına» hak kazanacaklardır.
550. Çoğunluğu 12 - 25 yaş grubunda
bulunduğu halde okula devam etmeyen ilkokul, ortaokul veya lise mezunu olup da
iktisaden faal olmayan kişilerden, 150 bini endüstri ile ilgili dallarda olmak
üzere, 650 binine, iş bulma imkânlarını artıracak meslekler kazandırılacaktır.
551. Devlet - işçi - işverenin
katılacağı hem yaygın eğitim, hem hizmet-içi eğitim maksadıyla meslekî yaygın
eğitim fonu kurulacaktır.
552. Eğitim sisteminde, döner
sermaye ıslah edilecek, fiilî üretim içinde eğitimin yapılmasına plan dönemi
başında bağlanacaktır.
553. Özel okullar teşvik
edilecektir. Eğitim kalitesinin teftiş ve denetim mekanizmasının geliştirilmesi
için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
554. Eğitim hizmetlerinin maliyetine
katılma uygulamasına başlanacaktır.
555. Teknik dallarda ingilizce
eğitim yapan Anadolu Mesleki ve Teknik Liseleri ve yurt dışı işçi çocuklarının
eğitimi için Almanca eğitim yapan Anadolu Liseleri ve İmam Hatip Liseleri
açılacaktır.
556. Mesleklere göre dağılım için
planın «insangücü» bölümündeki dağılım ve yapı esas alınacaktır.
Ayrıca, beden eğitimi ve spor meslek liseleri açılacaktır.
557. Tarımdaki gizli işsizlere
bulundukları çevrede istihdam imkânı yaratmak amacıyla, kırsal alanda 150 bin
kişiye kısa süreli kurslar yoluyla o çevrede geçerli mesleki bilgi ve beceri
kazandırılacaktır.
558. Kamu hizmetlerinde ve idaresinde
verimliliği artırmak amacı ile her kademede kamu görevlileri için eğitim
programları düzenlenecek ve plan döneminde 800 bin kamu görevlisi kısa süreli
halkla ilişkiler eğitiminden geçirilecektir.
559. Hizmet içi eğitim programlan
özel işyerlerinde, verimliliği artırmak ve yapılan işin manasını kavramak
bakımından, iş öncesi ve işbaşı eğitim şeklinde teşvik edilecektir.
4.
YÜKSEKÖĞRETİM
560. Beşinci Plan döneminde
üniversitelerimizin, gerçeklerin devamlı araştırıcısı, toplum değerlerinin
koruyucusu, milli birliğin teminatı, gençliğin yönlendiricisi ve toplumun
gerektirdiği liderliğin sağlayıcısı olma niteliklerini korumalarına yönelik
tedbirlerin alınmasına devam edilecektir, üniversitelerin bilimsel
araştırmalarla ve iş hayatı ile yakın ilişkiler içerisinde, bilgi üretme ve
ilmî bulguları toplumun sosyal ve ekonomik geleceğinin meydana getirilmesinde
başarıyla kullanacak olan toplum liderlerini yetiştirme gibi fonksiyonlarına
eşit şekilde ağırlık verilecektir. Ayrıca; yükseköğretimdeki mevcut kapasitenin,
kalkınmanın insangücü ihtiyaçları ve istihdam imkânları doğrultusunda
düzenlenmesi ve kullanılmasına, yükseköğretime geçişte fırsat eşitliğinin
sağlanmasına itina gösterilmesi, başarılı elemanların üniversiteye
çekilebilmesi için öğretim üyeliğinin cazip hale getirilmesi Plan Döneminde
yükseköğretim politikasının temelini teşkil edecektir. Yüksek öğretim kurumları
arasında bilimsel rekabeti sağlayacak ve hızlandıracak gerekli tedbirler
alınacak ve düzenlemeler yapılacaktır.
561. Beşinci Plân Dönemi sonunda
yükseköğretimde yüzde 12'lik okullaşma oranına erişilmesi hedef alınmıştır,
aynca; meslek yüksekokullarında yaygın eğitim yolu ile, Beşinci Plan dönemi
içinde 20.000'i teknik dallarda olmak üzere, en az 100.000 kişiye meslek
kazandırıcısı nitelikte, eğitim imkânı sağlanacaktır.
562. Uygulamalı derslerin işyerleri
ve üretim içinde yapılması sağlanacak, aynca döner sermaye işletmesi yoluyla
öğrencilerin üretimle ilişki içinde yetişmeleri teşvik edilecektir.
563. Yükseköğretim ile ortaöğretim
arasında bir tutarlılık, program ve geçiş uygunluğu sağlanacaktır.
Yükseköğretime geçişte fırsat eşitliği ilkesi dikkate alınacak, ortaöğretimde
edinilen meslek alanında yükseköğretimle de devamı sağlayabilmek için teşvik
sistemi uygulanacaktır.
564. Yükseköğretimdeki akademik
eleman sayısı plan dönemi sonunda 45 bine çıkarılmış olacaktır. Bu hedefe
ulaşabilmek için; 1416 ve 4489 sayılı kanunlardan faydalanılarak, öğretim üyesi
yetiştirmek amacıyla, bir yandan yurt dışı doktora bursları yeterli sayı ve
duruma ulaştırılacak; öte yandan gelişmiş üniversitelere bağlı enstitülerdeki
uzmanlık ve doktora programlanyla eleman yetiştirilmesine hız verilecektir.
Ayrıca; yükseköğretimdeki boş öğretim üyesi kadrolarının doldurulması için
gerekli teşviklerle desteklenmiş tedbirler alınacaktır.
565. Üniversiteler yalnızca örgün
yükseköğretimin değil, yaygın ve sürekli eğitim programlanyla toplum
kalkınmasının merkezi durumuna getirileceklerdir.
566. Belirli alanlarda, yabancı
dilde öğretim yapılması teşvik edilecek; akademik personelin yabancı dili daha
iyi öğrenebilmeleri için, uygun üniversitelerde gerekil imkânlar
geliştirilerek, buraların bu amacın gerçekleştirilebileceği merkezler haline
getirilmesi sağlanacaktır.
567. Öğrenci kapasitelerine ve
gerekli niteliğe zamanında kavuşabilmeleri ve bütçe imkânlarını azamî
tasarrufla değerlendirebilmeleri için, üniversiteler için ayrı ayrı gelişme
planları yapılacak, yatırımlar buna göre yönlendirilecektir.
5. EĞİTİM YATIRIMLARI
568. Beşinci plan döneminde,
Belediye, Valilik, özel idareler, Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına
öncelikle şehirlerin uygun yerlerinde olmak üzere hızla okul arsası
sağlanmasında yardımcı olacaklar; Bakanlık ile işbirliği yaparak eğitim
yatırımlarına daha geniş ölçüde katkıda bulunacaklardır.
569. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı
okul inşaatlarının ucuzlaması için projelerde düzenleme yapacak ve inşaatlardan
hızlı sonuç alınması için tedbir alacaktır.
c.
MEB
ŞURALARI
Milli
Eğitim Şurası: Türk Eğitim Sistemine en geniş anlamda yön vermek amacıyla görüş
ve önerilerin sunulup tartışıldığı ve kuruluşu, çalışmaları kanunla düzenlenen
Milli Eğitim Şuraları ilk kez 1939 yılında toplanmıştır. En son olarak 18incisi
(2010 yılı) toplanan bu şuralar Bakanlığın danışma organı niteliğinde olup,
kararları bağlayıcı değil, Bakanlığa yol gösterici, fikir vericidir.
On ikinci
Millî Eğitim Şûrası (1988) :
a) Amaç:
Onikinci Milli Eğitim Şûrası,
gündemindeki konuları görüşmek üzere 18-22 Temmuz 1988 Tarihinde bakan Hasan
Celal Güzel’in başkanlığında Ankara’da toplanmıştır. Şûradan beklenenler; Milli
Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel Şûrayı açış konuşmasında, Onikinci
Milli Eğitim Şûrasının toplanış
amacını şöyle belirtiyordu:
“Türkiye’de 1982’den (Onbirinci
Şûradan) 1988’e kadar geçen altı yıllık dönem içinde gerçekten büyük bir
ekonomik ve sosyal yapı değişikliği olmuştur. Eğitim de, toplum sistemlerinin
en önemlilerinden birisini, belki de en önemlisini oluşturmaktadır.
İşte, aradan geçen bu altı yıl,
Türkiye’de eğitim sisteminin birçok meseleleriyle birlikte tekrar gözden
geçirilmesini gerektirmiştir.
Diğer taraftan, yıllardır Türk
Milli Eğitiminde yapılan önemli hizmetlere rağmen, Şûrası da açık bir gerçektir
ki; Türk Milli Eğitiminde sistemden başlamak üzere ciddi bir reform ihtiyacı
vardır. Gerçi, bu reform kelimesi, birçok sosyal kurumlarda yıllardan beri
söylenegelmiştir. Ama 21.yüzyılın eşiğinde Türk Eğitim Sistemini mutlaka
değiştirme ihtiyacı içerisindeyiz”
2.Okulöncesi eğitimde %4 olan
okullaşma oranlarını gelişmiş ülke düzeylerine (% 25–50) çıkarmak.
3.1973 te çıkarılan 1739 sayılı
Milli Eğitim Temel Kanunu’nuzda emrettiği üzere 8 yıllık temel eğitimin
yaygınlaşmasını sağlamak,
4.Öğretim Programlarında,
düzeltmeler yapmak, detay yerine uzmanlaşmaya gitmek,
5.Yabancı dil öğretiminde
‘Basamaklı Kur Sistemi’ne geçmek, yabancı dil derslerini okutulması zorunlu
dersler arasından çıkarmak ve yabancı dil derslerinden sınıfta kalmayı
kaldırmak,
6.Onbirinci Şûra kararlarında
olan; bütün öğretmenlerin yükseköğretimden geçirilmesini sürdürmek, bunun
yanında uygulamada ortaya çıkan; öğretmen liselerinin kapanmış olması nedeniyle
öğretmen kaynağı olarak konuya daha az ilgili genel ve mesleki lise
öğrencilerinin oluşturması, başarı durumları düşük öğrencilerin öğretmenlik
mesleğine yönelmesi, öğretmenliğin gençler arasında çekici bir meslek olmaması,
üniversitelerin öğretmen yetiştirme konusunda doyurucu düzeyde bir nosyona
sahip olmaması gibi sorunlara çözüm bulmak,
7.Üniversitelerin finansman
sorunlarına çözümler geliştirmek, üniversitelerde bilimsel araştırmalarda
düzeyi uluslar arası standartlara yükseltmek.
b) Gündem:
1.Türk Eğitim Sistemi;
(a)İlköğretim (Temel Eğitim)
(b)Genel ve Mesleki- Teknik
Ortaöğretim
(c)Yüksek Öğretime Geçiş
(d)Öğrenci Başarısının
Değerlendirilmesi (Ölçme ve Değerlendirme)
2.Yüksek Öğretim
3.Öğretmen Yetiştirme
4.Eğitimde Yeni Teknolojiler
5.Türkçe ve Yabancı Dil Eğitim
ve Öğretimi
(a)Türkçe Eğitim ve Öğretimi
(b)Yabancı Dil Eğitimi ve
öğretimi
6.Eğitim Finansmanı
(a)Türk Eğitiminin Finansman
Kaynakları
(b)Eğitim Yatırımları
7.Öğretim Programları (Müfredat
Programları)63
c) Alınan
Kararlar :
l. Türk Eğitim Sistemi İle
İlgili Kararlar:
1.Halen liselerin bünyesinde
bulunan ortaokulların tamamen ilköğretim bünyesine alınması.
2.Sekiz yıllık mecburi öğretime
geçişin, bir program ve sistem bütünlüğü içinde uygulanması; 6. Plan dönemi
sonuna kadar tedricen yaygınlaştırılması.
3.İlköğretimde (8 yıllık),
ortaöğretim kurumlarına geçişin, ilke olarak imtihansız sağlanması; ancak,
talep çocukluğu dolayısıyla, sıralama imtihanı yapılabilmesi
4.Sekiz yıllık ilköğretimin
ortak ve aynı bir öğretim programına kavuşturulması; mevcut ilkokul, ortaokul
farklılığının ortadan kaldırılması.
5.Okullarda, yöreye ve talebe
göre seçmeli programların bulundurulması.
6.Okulların, yaygın eğitimle
örgün eğitimi bağdaştıracak, çevredeki çeşitli eğitim kurumlarının imkanlarını
kullanabilecek esnakliğe ve yetkilere sahip kılınması.
7.Merkezi yerlerden başlanarak
diplomaların sekizinci yılın sonunda verilmesi uygulamasına geçilmesi; beşinci
yılın sonunda verilen diplomaların kaldırılması.
8.Okullarda tabiat
koleksiyonları, müzeler,sergiler,seralar ve hayvan yetiştirme yerlerinin
kurulması; öğrencilerin gözlem, araştırma ve uygulama yapmalarının teşvik
edilmesi; çevrede mevcut müzelerin ve benzeri yerlerin gezdirilmesi.
9.Yatılı ilköğretim bölge
okullarından mezun olan kız öğrencileri, meslek kazandırıcı okullara imtihansız
alınmaları; kız öğrencilerin okula devamlarının özendirilmeleri.
10.Özel eğitime muhtaç
çocukların eğitimine önem verilmesi; zekâ seviyesi yüksek çocuklar için üst
özel sınıfların açılması; zihin beden bakımından özürlü çocukların eğitiminin
yaygınlaştırılması.
11.Ortaöğretimin sekiz yıllık
ilköğretime (temel eğitime) dayalı en az üç yıllık eğitim ve öğretim veren
genel, mesleki ve teknik öğretim kurumları olarak tanımlanması.
12.Bütün öğrencilere ortaöğretim
seviyesinde ortak bir genel kültürün verilmesi; bu öğretim kademesinde
öğrencilerin,kişilik bütünlüğünün geliştirilmesinin, onlara milli kimlik
şuurunun kazandırılmasının ve milli tarihinin, sosyal ve kültürel varlığını
öğretilmesinin, problem çözme yeteneklerinin geliştirilmesinin amaçlanması.
13.Ortaöğretim kurumlarında;görevler
yerine getirilirken, öğrencilerin istek ve kabiliyetleri ile ülkenin kalkınma
ve büyüme ihtiyaçları arasında denge sağlanması.
14.Ortaöğretim kurumlarında
milli eğitimin genel amaçları çerçevesinde ortak bir genel kültür vermek
maksadıyla 9. sınıflarda ortak genel kültür derslerinin okutulması; mesleki ve
teknik öğretim kurumlarında bu programlara ilave olarak meslek derslerine de
yer verilmesi. Ortak dersler ile kol dersleri arasındaki oranın, sınıf
yükseldikçe kol dersleri lehine artırılması. Seçmeli derslerin ise çevre
özellikleri ile okulun imkan ve şartları da dikkate alınarak tesbit edilmesi ve
öğrencinin bunlar arasından seçim yapması.
15.Öğretmen donatım ve alt yapı
imkanları tamamlanmadan yeni fen liselerinin açılmaması hususunun esas alınması.
16.Örgün eğitim dışında kalmış
veya çalışma hayatına atılmış kişilere, eğitim seviyesinin yükseltilmesi ve
fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla, okul dışından ortaöğretim öğrenimi
görme imkanı vermek üzere, merkezlerin kurulması, bu merkezlerin, kısa sürede
finansmanının sağlanması ve bu programların etkin olarak uygulanabilmesi
amacıyla programa kayıtlı öğrencilerin, maliyetin önemli bir bölümüne
katılmaları.
17.Anadolu Teknik Liselerinin
mevcut statüleri korunmakla birlikte, orta vadede yabancı dille okutulan
derslerin Türkçe olarak okutulmasının sağlanması; teknik liselerin, Anadolu
teknik liseleri ile bütünleşmesini sağlayıcı düzenlemelerin yapılması.
İmam-Hatip liselerinin; hem mesleğe hem de yükseköğretime hazırlayıcı
programları uygulayan öğretim kurumları olarak tanımlanması.
18.Askeri, dini ve emniyet
teşkilatına bağlı okullar dışında, özel ve tüzel kişilerin ortaöğretim
seviyesinde özel öğretim kurumları açmalarını özendirici tedbirlerin alınması
19.Mesleki ve teknik liselerden
mezun olanların, unvan, yetki ve sorumluluklarına ilişkin hukuki mevzuatın kısa
sürede hazırlanması ve uygulamaya konulması.
20.Genel lise mezunu olup,
herhangi bir yükseköğretim kurumuna girmemiş öğrencilerin, ihtiyaç olan
alanlarda (Endüstri Meslek ve Sağlık Meslek v.b.), okullarda bir yıllık mesleki
ve teknik eğitim programları ile iş hayatına atılmalarının sağlaması
uygulamasının yaygınlaştırılması.
21.Küçük ve orta büyüklükteki
yerleşim birimlerinde yeni lise açılması yerine, ilçe merkezlerinde ortak
kullanılacak pansiyonlar açılarak o bölgedeki öğrencilerin bu merkezlerdeki
okullara devamlarının sağlanması; böylece atıl kapasite yaratılmadan, eğitimde
nitelik ve verimliliğin artırılması.Anadolu liselerinin, yabancı dille okutulan
fen ve matematik derslerinin Türkçe okutulmasının sağlanması; etkili bir
yabancı dilin öğretilmesini sağlayıcı tedbirlerin alınması.
22.Tevhid-i Tedrisat Kanunu
hükümleri gereğince, diğer bakanlıklara, kurum ve kuruluşlara bağlı olarak
faaliyet gösteren mesleki ve teknik öğretim kurumlarının, Milli Savunma
Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı olanlar hariç, Milli Eğitim
Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesine alınması.
23.Ortaöğretim kurumlarından
yükseköğretime geçişte, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince uygulanmakta
olan sınavların tedrici olarak kaldırılması. Gerekli hukuki düzenlemeler
yapılmak suretiyle okul öncesi eğitimden lisansüstü eğitime kadar, Milli Eğitim
Sisteminde tam bir bütünlük sağlanması. 24.3308 sayılı Çıraklık ve Meslek
Eğitimi Kanunu uygulamalarının Yüksek Öğrenim önünde yığılmaları azaltıcı
yöndeki müsbet tesiri devamlı kılabilmek ve artırmak için ekonomik ve sosyal
ilave tedbirlerin alınması. Örgün ve Yaygın eğitim kurumlarının, gece, hafta
sonu ve yaz tatillerinde her türlü imkanları ile eğitim ve öğretim hizmetlerine
açık tutulması.
25.Halen uygulanmakta olan sınıf
geçme sisteminden ders geçme sistemine geçilmesi.
ll.Yüksek
Öğretim İle İlgili Kararlar:
26.Yükseköğretim kurumlarında
yılda üç sömestr olmak üzere “tam yıl eğitim” uygulamasına geçilmesi.
27.Yükseköğretim kurumlarında
atama suretiyle yöneticiliğe getirilenlerin akademik unvanlarının
verilmesindeki ve bu unvanlara ait kadroların tahsisinde ağır işlemlerin
hafifletilmesi. Fakülte kurulu kararının, gerekçeli olmak kaydıyla, rektör
tarafından, tekrar görüşülmek üzere geri gönderilebilmesi.
28.Fakültelerde dekanların
fakülte öğretim elemanlarınca seçilen üç kişi arasından, o fakültenin bağlı
bulunduğu üniversitenin rektörünce; rektörlerin ise, bütün üniversite öğretim
elemanlarının seçeceği üç aday arasında Yüksek Öğretim Kurulunca atanması.
Diğer akademik yöneticilerin
atamalarının da aynı prensip içinde yürütülmesi. Bunun için mevzuatta gerekli
değişikliklerin yapılması.
29.Öğretim elemanlığının her
bakımdan cazip hale getirilmesi, araştırma ve yurtdışı temas imkanlarının
arttırılması. Akademik kadro sisteminin çok daha esnek bir hale getirilere,
süre ve ilmi çalışmalar itibarı ile terfi etmeye hak kazanmış kişilerin kadro
yokluğu sebebine bağlı olarak terfi edememelerinin önlenmesi.
30.Her yarı yılda yapılacak ara
sınavların en az bir olmak üzere belirlenmesi, ara sınavların nihai başarı
notuna ağırlıklı bir şekilde katılması, fakat bunların yarı yıl sınavına
girebilmek için bir baraj olmaktan çıkarılması.
31.Fen-Edebiyat fakültelerini,
“Fen Fakültesi” ve “Edebiyat Fakültesi” şeklinde iki ayrı müstakil fakülte
halinde getirilmesi.
32.Maddi durumu yeterli olan
öğrencilerin, yüksek öğrenimin gerektirdiği her türlü harcamaya, bu öğrenim
kademesinin kendilerine sağladığı şahsi fayda oranında katılmaları; maddi
durumu geçekten yetersiz olan öğrencilerin giderlerinin ise, geçimleri için de
gerekli burs veya kredi karşılığında Devlete borçlanmaları ve bu borçlarını
mezun olup işe girdikten sonra ödemeye başlamaları.
III.Öğretmen
Yetiştirme İle İlgili Kararlar:
33.Anaokulu ve anasınıfı
öğretmeni ihtiyacının yükseköğretim tarafından karşılanması mümkün oluncaya
kadar, “öğretmen yardımcısı” veya “eğitici” verilmesi, lise ve dengi okul
mezunlarının, kendilerine verilecek pedegojik formasyondan sonra bu amaçla istihdam
edilmeleri.
34.Öğretmenlerin hizmet
öncesiyle hizmetiçi eğitiminde esas olan alan bilgisi, öğretmenlik bilgisi,
genel kültür yanında bir de “Milli Kültür” unsurunun eklenmesi.
35.Öğretmen yetiştiren
yükseköğretim kurumlarının Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesine
alınması.
36.Öğretmen yetiştiren öğretim
kurumlarına alınacak öğrencilerin ortaöğretim kademesinde yönlendirilmesi; bu
amaçla, öğretmen liselerinin Devlet Planlama Teşkilatı Beş yıllık Kalkınma
Planının destek çalışmalarında gösterildiği gibi (C. II.s.227) yeniden öğretmen
adayı yetiştirilmesi ve sayıları ile kapasitelerinin artırılması; bu liselere
gerek yatılı, gerekse gündüzlü olarak alınacak öğrencilerin sınavla ve
mülakatla seçilmesi.
37.Teknik Eğitim, Meslek Eğitimi
Fakülteleri ile Sanat Eğitimi ve Kız Sanat Eğitimi Yüksekokullarının öğrenci
kaynağını, Kız Meslek, Endüstri Meslek, Teknik, Ticaret Otelcilik ve Turizm
Meslek liseleri ile diğer meslek liselerinin teşkil etmesi ve mezunların ÖSS
ile birlikte Mesleğe yatkınlık testi ile ilgili okullara girebilmesi.
38.Okulöncesi eğitim kademesine
(Anaokulu ve Anasınıfı) öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarının iki
yıl olarak kalması ve programlara öğretmen lisesi mezunlarının belli kontenjan
ve puan avantajı sağlanmış ÖSS puanıyla, meslek lisesi mezunlarının ise ÖSS
mesleğe yatkınlık testi ile alınmaları; bu programların, Eğitim Yüksekokulları
bünyesinde düşünülmesi.
39.Eğitim Yüksekokullarının dört
yıla çıkarılması ve sınıf öğretmenliği anabilim dalına, öğretmen lisesi mezunlarının
belli bir kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖSS puanı ile alınmaları.
40.Eğitim Yüksekokullarında
sınıf öğretmenliği yanında temel eğitimin ikinci devresine veya ortaokullara
Fen Bilgisi, Sosyal Bigiler, Türkçe, Matematik gibi branş öğretmeni yetiştiren
bölümlerin açılması ve bu bölümlere öğretmen lisesi mezunlarının belli
kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖYS puanı ile alınmaları.
41.Öğretmen Yetiştiren
yükseköğretim kurumlarının diğer bölümlerine öğretmen liselerinden mezun
öğrencilerin, yeni belli kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖYS puanı ile
alınmaları veya başarı durumlarına göre doğrudan geçişlerinin sağlanması.
42.İlköğretim okullarından
mecburi ortaöğretim kurumlarında seçmeli olarak verilen İş ve Teknik, Ticaret,
Tarım ve Ev Ekonomisi dersleri için öğretmen yetiştiren Yükseköğretim
Programlarına meslek lisesi mezunlarının, belli kontenjan ve puan avantajı
sağlanmış ÖSS puanı ile alınmaları.
43.Din eğitimi veren orta
dereceli okullar ile genel ve mesleki okullara Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi
dersi öğretmeni yetiştirme işinin de branşlaşmayı ve ihtisaslaşmayı esas alacak
şekilde yeniden ele alınması.
44.Öğretmen yetiştiren
yükseköğretim kurumlarına öğretmen lisesi mezunları dışında başka kaynaklardan
öğrenci alınması halinde ÖSS veya ÖYS, Mesleğe Yatkınlık Testi, Müiakat
şartının aranması.
45.Öğretmen yetiştiren bütün
yükseköğretim kurumlarına bedeni ve zihni özürlülerin alınmamaları.
46.Eğitim yüksekokulu
öğrencilerinin (sınıf öğretmeni adayları) öğretmenlik uygulamalarının bir kısmını,mutlaka
köy ilkokullarında yapmalarının sağlanması.
47.Öğretmen yetiştiren
yükseköğretim kurumlarına yeterli sayı ve nitelikte öğretim elemanı yetiştirmek
amacıyla bir projenin geliştirilmesi; Yükseköğretim Kurulunca yurt dışında
yetiştirilmek üzere gönderilecek araştırma görevliler konusunda öğretmen
yetiştiren kurumlara öncelik ve ağırlık verilmesi.
48.Her kademe görevli
öğretmenler arasında, 40 öğretmene bir uzman öğretmen düşecek şekilde, ciddi
kıstaslarla seçim yapılması bu uzman öğretmenlerin, yılın 12 ayında
öğretmenlerin hizmetiçi eğitiminde istifade edilecek tarzda süratle
yetiştirilmesi.
49.Eğitim idareciliğinin bir
branş olarak benimsenmesi ve mevcut öğretmenler arasından imtihanla seçilecek
eğitim idarecisi adaylarının bakanlıkça tespit edilecek uzun süreli hizmetiçi
eğitim kurslarında yetiştirilmesi; bu durumun kurumlaştırılması.
50.Hizmetiçi eğitimin fiziki
kapasitesinin artırılması, hizmetiçi eğitim enstitülerinin kurulması; ve
faaliyete geçirilmesi, bütün öğretmenlerin en az üç yılda bir hizmetiçi
eğitimden geçirilmesi; için gerekli tedbirlerin alınması.
51.Bakanlık merkez teşkilatının
“Öğretmen Eğitimi Genel Müdürlüğü”nün kurulması.
52.Öğretmen adaylarının,
ortaokuldan sonra mesleğe konsantre olmaları için yatılı tahsil yapmalarının
sağlanması.
53.Öğretmenler için “Meskene
Kavuşturma Projesi” nin başlatılması.
54.Kariyer düzeni ve rekabet
sistemi içinde çalışkan ve başarılı öğretmenlerin, unvan maaş üst göreve
getirilme ve benzeri yolarla değerlendirilmesi ve mükafatlandırılması.
55.Öğretmen Personel Kanunu’nun
çıkartılması.
56.Öğretmene, her başarı hizmet
yılı için üç ay emeklilik kıdemi verilmesi.
57.Mesleki gelişmelerden
haberdar etmek üzere, öğretmenlerin mesleki yayınlarla desteklenmesi.
58.Öğretmenlerin, belediye
vasıtalarında ücretsiz; havayolu, demiryolu ve denizyolu vasıtalarında %50
indirimli seyahat etmelerinin sağlanması.
59.Öğretmen istihdamında
“sözleşme usulü”nün denenmesi, yararlı olacağı gözlenir ise, uygulamaya
konulması.
lV.Türkçe
ve Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi İle İlgili Kararlar:
60.Türkçe programlarında yer
alan deyim ve terimlerin okullarda okutulması ile, çeşitli merkezi sınavlarda
(ÖSYM ve ÖDYM ) soruları arasındaki fark (zamir-adıl, cümle-tümce,
kelime-sözcük, v.b ) başarıyı etkileyen sebepler arasında sayılabileceğinden,
bu konuda ilgili kuruluşlarla temasa geçilerek bir terminoloji birliğinin
sağlanması.
61.Lise Türk Dili ve Edebiyatı
dersi programının yeniden hazırlanması, bu programda, yakın dönemin edebi
metinlerinden, doğu ve batı klasiklerinden örneklere de yer verilmesi ve bu
programa diksiyon çalışmaları ile ilgili esasların konulması.
62.Türkçe dersinin sınıf geçmede
ağırlıklı olması.
63.Öğrencilere okuma sevgi ve
alışkanlığının kazandırılması; bunun için, ilkokuldan başlayarak, sınıf
seviyesine göre edebi değer taşıyan,yılda en az beş kitabın okutulması.
64.Fen Liseleri gibi Edebiyat ve
Sosyal Bilimler Liselerinin de muhakkak düşünülmesi ve gerçekleştirilmesi.
65.Genel okullar ile genel ve
mesleki liselerde, 1988- 1989 öğretim yılından itibaren “Basamaklı Kurs
Sistemi”ne geçilmesi.
66.Yabancı dil öğretimi ile
ilgili yeni metodlar geliştirecek ve uygulayacak; yabancı dil öğretiminde
koordinasyonu sağlayacak bir “Yabancı Diller Merkezi”nin kurulması.
67.Yabancı dil öğretimi için
çağdaş öğretim yöntemleri içerisinde kullanılmaları zaman ve maddi kayıplara
sebep olduğu kesinleşen laboratuvarlar kurulması yerine, yeterli miktarda
portatif kasetçalar,video ve monitörlerin yabancı dil öğretiminin kullanımına
sunulması.
68.Türkiye’de yabancı dil
seviyesini ölçen resmi bir kurumun tesis edilmesi.
69.Yabancı dil öğretmeni teşvik
etmek ve geliştirmek maksadıyla; Memleketimizle diğer ülkeler ve milletlerarası
kuruluşlar arsında öğretmen öğrenci, program, ders aracı v.b konularda milli
seviyede veya okullar seviyesinde kısa ve uzun süreli mübadele sistemlerinin
geliştirilmesi.
V.Eğitim
Finansmanı İle İlgili Kararlar:
70.Konsolide bütçeden her yıl
bütçe kanunları ile Milli Eğitim’e (yükseköğretim dahil) ayrılan payın %15 ‘in
altına düşmemesi hususunun bir kanun hükmüne bağlanması.
71.Özel İdareden, bütçenin
hazırlanma yılına göre ili yıl öncesinin geliri dikkate alınarak ayrılan %
20’lik payın artırılması için gerekli mevzuat değişikliğinin yapılması.
72.Ortaöğretimde öğrencilerin
eğitim harcamalarına katılmalarını sağlayıcı hukuki düzenlemelerin getirilmesi.
73.Belediye gelirlerinden de %
10’ dan aşağı olmamak üzere Milli Eğitime pay ayrılması için gerekli mevzuat
düzenlenmesinin yapılması.
74.Milli Eğitim Vakfının, vakıf
şirketleri kurarak üretici bir hüviyete kavuşturulması ve sağlanan kaynaklarla
eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması.
75.Okulların her türlü bağış,
kurs gelirleri kantin gelirleri ve diğer benzeri mahalli gelirlerinin toplanıp
aynı okulda kullanılabilmesini sağlayacak bir mekanizmanın geliştirilmesi için
gerekli mevzuat düzenlemesinin yapılması.
76.Sanayi siteleri ve organize
sanayi bölgeleri içindeki Çıraklık eğitim merkezleri arsalarının
kooperatiflerce bedelsiz tahsis edilmesi; ayrıca, organize sanayi bölgelerinde
belirli bir kritere göre endüstri meslek liselerinin yapımının sağlanması.
77.Özel Kurs ve Dershanelerden,
belirli bir oranda pay alınmasının sağlanması.
78.Öğretmenlere sosyal imkanlar
sağlanması bakımından öğretmenler yardımlaşma kurumunun (ÖYK) kurulması.
VI.Öğretim
Programları İle İlgili Kararlar:
79.Eğitim sistemimizin bütünlüğü
içinde öğretim programlarının; Atatürk İnkılap ve ilkeleri, Anayasa ile
birlikte Türk Milli Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri, kalkınma
planları doğrultusunda, kişinin ve toplumun her alandaki ihtiyaçlarına uygun,
şekilde hazırlanması.
80.Öğretim programlarının;
muhteva bakımından genç nesillere milli kimlik kazandırılmasında, milli birlik
ve bütünlüğümüzün sürekli ve sağlam temeller üzerine oturtulmasında, kendi
geçmişlerini, manevi ve milli kültür değerlerini öğrenmede yardımcı olacak
şekilde ve devamlı olarak ilmi bir yöntemle geliştirilmesi.
81.Programların
geliştirilmesinde; eğitimin “milli kültür değerlerinin korunması” ve
“yenilikçilik” olarak ifade edilen iki önemli fonksiyonunun dengelenmesine
dikkat edilmesi.
82.Öğretim programlarının
düzenlenmesinde; vazgeçilmez zorunluluk olarak görülen millilik özelliğinin
yanında, sevgi esasına dayanan demokratik davranış geliştirme,hür düşünce ve
hoşgörü unsurlarına da yer ve önem verilmesi.
83.Toplumun ekonomik ve sosyal
ihtiyaçları ile iş hayatının gerekleri doğrultusunda program geliştirme
faaliyetleri,Bakanlık bünyesince kurulacak “Program Geliştirme ve Araştırma
Merkezi” tarafından sürekli olarak yapılması.
d) Sonuç-
Uygulama :
1.Dönemin başbakanı Turgut Özal
Şûrayı açış konuşmasında; “Hükümet Programımızda; önümüzdeki dönemde, eğitim ve
öğretim en fazla önem verdiğimiz konuların başında gelecektir demiştik.
Böylece, yeni hükümetimizin esas ağırlıklı noktasını eğitim olarak tesbit
etmiştik” diyordu. Fakat, bundan önce kurulmuş olan diğer hükümet
programlarında benzer örnekleri görüldüğü üzere, bütün çabalara karşın
öngörüler gerçekleşmiyor, hedefler tutturulamıyordu.
2.Yine başbakan Özal
konuşmasında “Hükümet programımızda eğitim ve öğretimde 1 milyon bilgisayar
kullanılması hedef alınmıştır.” demekte ancak bu hedef 16. Milli Eğitim
Şûrası’nın yapıldığı 1999 yılında bile tutturulamamıştır.
3.Şûrada bu yönde bir karar
alınmadığı halde; “ Meslek Lisesi veya Teknik Lise çıkışlı iki yıllık Meslek
Yüksek Okulu Mezunlarının, Çıraklık Eğitim Merkezlerine öğretmen olarak tayin
edilmeleri” (14. 11. 1988 Tarihli Talim Terbiye Kurulu ile) sağlanmıştır.
4.Öğretmen yetiştirilmesiyle
ilgili önemli bir adım; Yüksek Öğretim Daire Başkanlığı’nın Önerisiyle Talim ve
Terbiye Kurulunca 27.11. 1989 da uygulanmaya başlanan, “Öğretmen ve Eğitim
Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim kurumlarında parasız yatılı veya burslu öğrenci
okutma ve bunlara yapılacak sosyal yardımlara ilişkin yönetmelik” tir.
5.Yabancı dil eğitimiyle ilgili
Şûra kararlarının önemli bölümü uygulamaya aktarıldı. Ancak uygulama kısa
süreli oldu ve eski sisteme yeniden dönüldü. Basamaklı kur sistemi ve yabancı
dil derslerin zorunlu dersler arasından çıkarılması sisteminin ömrü ancak bir
öğretim yılı olabildi.
d.
GENEL
DEĞERLENDİRME VE İSTATİSTİKLER
AVNİ AKYOL
DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARI ÜZERİNDEN TURGUT ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARI
Avni Akyol, mesleğe öğretmen lisesi
mezunu bir sınıf öğretmeni olarak başlamış, ilköğretim müfettişliği ve Milli
Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile
Başbakanlık DPT’de uzman ve yöneticilik görevlerinde bulunmuştur.
Siyasete 1977 yılında Adalet
Partisi’nden Bolu milletvekili seçilerek başlayan Avni Akyol 2. MC Hükümeti’nde
1 Ağustos 1977 ile 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Kültür Bakanlığı görevini
üstlenmiştir. 12 Eylül’den sonra da Anavatan Partisi’nden dört dönem arka
arkaya milletvekili seçilmiştir. Avni Akyol gerek aldığı yüksek eğitim gerekse
yaptığı görevler açısından eğitimci, aynı zamanda eğitim sisteminin en alt
basamağından başlayarak en üst kademe olan Milli bakanlık makamına ulaşabilmiş
önemli bir şahsiyettir. Bu durum Avni Akyol ve onun fikir dünyasını daha
anlamlı, özel ve araştırmaya değer kılmaktadır.
Avni Akyol 31 Mart 1989 tarihinde
yayınladığı “Göreve Başlama Mesajında” bilimsel ve teknolojik gelişmelerin
yakından izlenerek eğitim sisteminin çağdaş niteliğe kavuşturulması ve böylece
ülkenin sosyal kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir düzeye
ulaştırılmasının, öğretimin kalitesinin yükseltilmesinin ve öğretmenlik
mesleğine toplumda layık olduğu saygınlığın kazandırılmasının önemi ve gereği
üzerinde durmuştur (Akyol, 1989). Akyol, göreve başladıktan sonra vakit
kaybetmeden çeşitli illerde öğretmen, öğrenci ve velilerle düzenlediği
toplantılarda tespit ettiği sorunların çözümüne yönelik bir icra planı
hazırlayarak 1991 Ocak ayından itibaren uygulamaya koymuştur (Akyol, 1991d,
11).
Bakanlık
Merkez Teşkilatında Gerçekleştirilen Değişiklikler: Avni Akyol’un
üyesi olduğu 48. Hükümet programında Bakanlığın genel politika ve ortak
hizmetler dışında kalan görev, yetki ve sorumluluklarının taşra teşkilatına
devredilerek aşırı merkeziyetçilikten kurtarılacağı, yeni “eğitim yönetimi
alanları” kurulması ile ilgili kanuni düzenlemelerin gerçekleştirileceği,
zorunlu eğitimin 2000 yılına kadar 8; 2000 yılından sonra ise 10 yıla
çıkarılacağı ve Milli Eğitim Akademisi’nin kuruluşunun tamamlanacağı
belirtilmiştir (TBMM, 576).
Avni Akyol döneminde Milli Eğitim
Bakanlığı’nın teşkilat yapısında 3 Kasım 1989 tarihli ve 385 sayılı “MEB’nın
Teşkilat ve Görevleri Hakkında 179 Sayılı KHK’de Değişiklik Yapılmasına Dair
385 Sayılı Kanunun Hükmünde Kararname” ile değişiklik yapılmıştır. Bu KHK ile
Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu
Başkanlığı doğrudan Bakana bağlanmış, bünyesinde eğitim biliminin çeşitli
disiplinleri çerçevesinde araştırmalar yapmak; program, araç-gereç ve ders
kitapları hazırlanmasını sağlamak üzere “Eğitim ve Öğretimi Geliştirme ve
Değerlendirme Merkezi kurulmuştur (RG,20331). 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu ile 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede yapılan değişiklikle 1980 öncesinde olduğu gibi Talim ve
Terbiye Kurulu Başkanı müsteşar; üyeleri de genel müdür seviyesine
çıkarılmıştır (RG, 20330). Ticaret ve Turizm Öğretimi Daire Başkanlığı ile Özel
Öğretim Kurumları Daire Başkanlıkları genel müdürlüğe; Yüksek Öğretim Daire
Başkanlığı ile “Yurt Dışı Eğitimi ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı” Yüksek
Öğretim Yurt Dışı Eğitimi ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü” adı altında
birleştirilerek Bakanlığın ana hizmet birimleri haline getirilmişlerdir.
Akyol döneminde eğitim sisteminin
yeniden düzenlenmesi çalışmaları kapsamında ölçme ve değerlendirme sistemine
ait esasların belirlenmesi, imla birliğinin sağlanması, ders kitapları ve
eğitim araçları ile ilgili yönetmeliklerin yeniden düzenlenmesi, Milli Eğitim
Akademisi kuruluş kanun tasarısının hazırlanması ve ihtiyaç duyulan alanlarda
programlar geliştirmek üzere toplam on üç özel ihtisas komisyonu kurulmuştur
(Akyol, 1991d, 39). Bu komisyonlardan “Ölçme ve Değerlendirme Sistemi
Komisyonu”nun hazırladığı raporda; öğrenci merkezli eğitim, rehberlik
anlayışının etkin hale getirilmesi, öğrenci, öğretmen ve aile arasındaki
işbirliğinin kurulması, seçmeli ders sayılarının çeşitlendirilmesi, ders
çeşidinin olabildiğince azaltılması, çok programlı liselerin yaygınlaştırılması
ile Ders Geçme ve Kredi Sistemi uygulaması gibi önerilerde bulunulmuştur. Çok
geçmeden belirlenen pilot bölgelerde
“Ders Geçme ve Kredi sistemi” ile
“Çok Programlı Lise” uygulamaları başlatılmış, “üç dersten sorumlu olarak sınıf
geçme” ve “ağırlıklı not ortalaması ile sınıf geçme sistemi” konuları
kamuoyunda tartışmaya açılmıştır (Akyol, 1991d, 42-43).
Ortaöğretim
Kurumlarında “Ders Geçme ve Kredi Sistemi” Uygulaması:
1739 sayılı Milli Eğitim Temel
Kanunu’nda yer aldığı halde öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre
eğitilememesi konusu daima Türk eğitim sisteminin en çok eleştirilen yönünü
oluşturmuştur. Eleştiriler ortaöğretim kurumlarının öğrencileri üniversiteye ve
bir mesleğe hazırlama fonksiyonlarını yerine getirememesi, sınıf geçme sisteminin
sınıfta kalan öğrenciler üzerinde sosyal ve psikolojik etkiler oluşturması ve
sınıfta kalan öğrencilerin devlete ve sisteme maddi külfet yüklemesi ile
öğrenci ilgi, istek ve yeteneklerine yanıt vermeyen, konu merkezli, aşırı katı
öğretim programları üzerinde yoğunlaşmaktaydı (Caner, 1999, 210).
Öğretmen liseleri ile
yükseköğretimde yetiştirilen öğretmen adaylarının durumlarının
değerlendirilmesi ve öğretmenlik mesleğine yeni bir yön verilmesi amacıyla 8-9
Haziran 1989 tarihinde Ankara’da “Öğretmen Yetiştirme Danışma Kurulu”
toplanmıştır. Bu toplantıda öğretmen yetiştirme modelleri, öğretmenin sosyal
statüsü, hizmet içi eğitim ve istihdam politikası konuları ilgili komisyonlarda
tartışılarak sonuçları rapor haline getirilmiştir (Akyol, 1991d, 26-27).
Daha önce Yabancı Dil dersini
zorunlu olmaktan çıkaran “Basamaklı Kur Sistemi” uygulamadan kaldırılarak
1989-1990 öğretim yılından itibaren Yabancı Dil dersleri tekrar zorunlu ders
haline getirilmiştir.
Avni Akyol döneminde ilköğretimle
ilgili olarak ders kitaplarının iyileştirilmesi, ayrıntı bilgilerden
arındırılması çalışmaları başlatılmış, ilkokul Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler,
Matematik; ortaokul Milli Coğrafya, Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve
Atatürkçülük, Matematik ders kitapları bu anlayışla hazırlanarak
yayınlanmıştır.
Bu dönemde nüfusun az ve dağınık
olduğu yerleşim birimlerindeki okullarda öğrenim gören öğrencileri fırsat
eşitliğinden yararlandırmak ve onlara daha nitelikli öğrenim olanağı sağlamak
amacıyla “Taşımalı İlköğretim Uygulaması” başlatılmıştır. İlk kez 1989-1990
Öğretim yılının ikinci yarısından itibaren Kırıkkale’de 3 ve Kocaeli’de 2
merkezde başlatılan bu uygulama 1991-1992 öğretim yılında 29 il ve bu illere
bağlı 78 ilçenin 960 köy okuluna yaygınlaştırılmıştır.
“Gezici Tarım İşçileri Çocuklarının
Eğitimi Uygulaması” ve ilkokul öğrencilerinin kıyafetlerinin tek tip olmaktan
çıkarılması Akyol döneminin diğer önemli uygulamalarıdır.
Avni Akyol 31 Mart 1989 tarihinde
yayınladığı göreve başlama mesajında
okul öncesinden yükseköğretime
kadar her düzeydeki okullaşma oranlarının ideallerin
ve hedeflerin altında kaldığını
belirterek (Akyol, 1999a, 23) okul öncesi kurumlar
için eğitim programları ile araç
gereç geliştirilmesine yönelik çalışmaların başlatılacağını,
bu okulların sayılarını artıracak
tedbirler alınacağını ve ekonomik ve sosyokültürel
şartları elverişsiz ailelerinin
çocuklarının bu kurumlardan daha fazla yararlanmalarını
sağlayıcı tedbirlere öncelik
verileceğini belirtmiştir (Akyol, 1991b, 17).
Bu dönemde okul öncesi eğitimi
alanında gerçekleştirilen önemli bir çalışma da ilk defa “Okul Öncesi Eğitim
Programı”nın hazırlanarak uygulamaya konulması olmuştur.
Beşinci BYKP’de ilkokulla ilgili
olarak özellikle özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitimine gereken önemin
verileceği, özel eğitim alanında görev alacak öğretmen ve personelin
yetiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınacağı öngörülmüştür. Bu planda plan
dönemi sonunda ortaokulda okullaşma oranı %75 olarak öngörülmüştür (DPT, 1985,
142).
Ülkemizde ilk kez 1971-1972 öğretim
yılında ikisi gündüzlü, on altısı yatılı olmak üzere on sekiz okulda başlatılan
zorunlu olmayan sekiz yıllık ilköğretim okulu uygulaması giderek yaygınlaşmış,
1989-1990 öğretim yılında sayıları 820’ye ulaşmıştı. Avni Akyol Milli Eğitim
Bakanı olduktan sonra zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması çalışmalarını
hemen başlatmış, bu konuda yapılan çalışmalar ile zorunlu eğitim konusundaki
çeşitli bilgi, düşünce ve hazırlanan kanun tasarılarını “Neden ve Niçin 8
Yıllık Zorunlu Eğitim” isimli bir kitapçık halinde yayınlamıştır. Akyol, bu
kitapçığı “...42 yıldır gündemde olan; süresi, müfredatı, uygulama stratejisi
ve şekli sürekli tartışılan; tartışmalardan sonuç alınamayıp bıkkınlık
noktasına gelindiğinde bir kenara bırakılan; ancak, daha sağlıklı, medeni,
ileri, güçlü, çağdaş bir toplum olabilmemiz için milli seviyede gerekli zorunlu
eğitimin kitabı” (Akyol, 1991a, 1) şeklinde tarif etmiştir.
Akyol döneminde sekiz yıla
çıkarılması düşünülen zorunlu ilköğretimin aynı çatı altında ve kesintisiz
olması öngörülmemiş; buna gerekçe olarak da ülkenin coğrafi yapısı, ekonomik
durumu, iklim ve ulaşım şartları, çok farklı özelliklere sahip yerleşim
merkezlerinin mevcudiyeti, yerleşim merkezlerindeki öğrenci sayılarındaki
farklılık ve çeşitli orta derecedeki okulların bünyelerinde orta kısmın (6, 7
ve 8. sınıfların) bulunması gösterilmiştir. Zorunlu fakat kesintili sekiz
yıllık eğitime yasal altyapıyı oluşturmak için “1739 Sayılı Milli Eğitim Temel
Kanunu’na İki Ek Madde ve Bir Geçici Madde Eklenmesi ve Geçici İkinci Maddenin
Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile “222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim
Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi, Bir Madde Eklenmesi ve Geçici 9.
Maddesinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı” hazırlanarak 21.8.1991 tarihinde
TBMM’ye sunulmuşsa da hükümet değişikliği nedeniyle bu tasarı yasalaşmamıştır.
Bu dönemde daha önce başlatılmış olan okul binalarının ilkokul ve ortaokulların
aynı binada (ilköğretim okulu) ders görecek şekilde planlanmasına da devam
edilmiştir. Akyol döneminde üstün zekalılar için ilk kez bir ilköğretim okulu
da açılmıştır.
Çizelge 2 ve çizelge 3’te de
görüldüğü gibi 1990-1991 öğretim yılından itibaren ilkokul sayısındaki azalmaya
karşın şube, öğrenci ve öğretmen sayılarında az da olsa artış gerçekleşmiş;
ilköğretimin ikinci kademesi olan ortaokullarda ise okul, şube, öğrenci ve
öğretmen sayılarında her yıl bir önceki yıla oranla istikrarlı bir artış
izlenmektedir.
İlkokul sayısındaki bu azalma Doğu
ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki terör olaylarının da etkisiyle kırsal
bölgelerden büyük kentlere göçün bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Okul
sayısındaki düşüşe rağmen öğrenci sayısındaki artış özellikle büyük kentlerdeki
okulların ikili öğretim yapmaları ve sınıf mevcutlarının aşırı kalabalık
olması, dolayısıyla eğitimin niteliğinin azalması sonucunu doğurmuştur.
Avni Akyol dönemi bir yandan lise
mezunlarının üniversite kapılarına yığıldığı, öte yandan ülkede küçük ve orta
boy işletmelerin gelişmekte olduğu bir dönemdir. Bu nedenle hükümetler gerek
işsiz genç sayısını, dolayısıyla üniversiteler önündeki yığılmaları önlemek,
gerekse söz konusu küçük ve orta boy işletmelerin ara eleman ihtiyacını
karşılamak için mesleki ve teknik eğitime ağırlık vermişlerdir. Bu ağırlık,
dönemi kapsayan kalkınma planları ve hükümet programlarında da göze
çarpmaktadır. 1985-1989 yıllarını kapsayan Beşinci BYKP’de örgün ve yaygın
mesleki ve teknik liselerin, yükseköğretim önündeki yığılmayı önlemek, ihtiyaç
duyulan insan gücünü yetiştirmek, çalışma hayatına kısa yoldan atılmayı
sağlamak için genel liselere tercih edilen öğretim türü olacağı vurgulanmış; bu
plan döneminde liselerle ilgili amacının kalkınmanın gerektirdiği sayı ve
nitelikteki ara insangücünü yetiştirmek, gençleri hayata ve yükseköğretime
hazırlamak için gerekli program ve yapı değişikliğini gerçekleştirmek olarak
belirtilmiştir (DPT, 1985, 143).
Akyol, göreve başlama mesajında,
ekonominin ve endüstrinin ihtiyaç duyduğu ara insan gücünün yetiştirilmesine
yönelik faaliyetlerin teşvik edilerek hızlandırılacağını, mesleki ve teknik
eğitimde uygulanan müfredat programlarının yenileneceğini belirtmiştir (Akyol,
1999a, 26).
Akyol, çağı yakalayabilmek için
özel sektörün iş hayatının çok gerçekçi atılımlarına, ihtiyaçlarına uygun bir
eğitim politikası takip etmenin bir zorunluluk olduğuna inanıyordu (Akyol,
1990d, 94).
Tüm bu düşünce ve gerçeklerin
ışığında bu dönemde genel ortaöğretimin mesleki ve teknik öğretime olan
üstünlüğünü azaltmaya yönelik politikalara ağırlık verilmiş, daha çok mesleki
ve teknik liseler açılarak öğrencilerin bu tür okullara yönlendirilmesine
çalışılmıştır. Bu dönemde genel liseler de mümkün olduğunca mesleki ve teknik
programları uygulayan Çok Programlı Liseler bünyesinde açılmıştır.
Akyol döneminde endüstriyel teknik
öğretim kurumlarının atölye ve laboratuvarlarının yeni teknolojilerle
donatılmasını sağlamak için genel bütçe, fon ve projelerden önemli miktarda
kaynak ayrılmış, yeni gelişen endüstri kollarının ihtiyaç duyduğu teknik insan
gücünü yetiştirmek üzere petrokimya, uçak bakım ve onarımı, uçak elektroniği,
plastik sanatlar, plastik teknolojisi, otomatik kumanda, deri teknolojisi,
kuyumculuk ve gazetecilik gibi programlar açılmıştır (Akyol, 1991d, 62).
Bu dönemde mesleki ve teknik eğitim
alanındaki çalışmaların önemli bir ayağını “Endüstriyel Okullar Projesi”
oluşturmuştur. 1987-1994 yıllarını kapsayan bu projenin toplam maliyeti 72
milyon Amerikan doları olup, 57.7 milyon dolarlık kısmı Dünya Bankası kredisi
ile, 15 milyon dolarlık kısmı ise Türk Hükümeti tarafından karşılanmıştır.
Projenin başlıca amaçları mesleki ve teknik eğitim kurumlarının araç gereç ve
makinelerini, müfredat ve eğitim materyallerini daha modern hale getirmek ve
teknik destek yoluyla Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nün planlama ve
yönetim kapasitesini artırmaktı.
Akyol döneminde kız teknik öğretim
okulları ile ticaret ve turizm öğretimi okullarının hem sayılarında hem de
uyguladıkları program çeşitliliğinde önemli artışlar sağlanmıştır. 1990-1991
öğretim yılında kız teknik öğretim okullarında 94 farklı program
uygulanmaktaydı. Ticaret ve turizm öğretimi alanında daha önce sadece
muhasebecilik ve bankacılık bölümleri mevcutken Akyol döneminde
kooperatifçilik, büro hizmetleri ve dış ticaret bölümleri de açılmıştır (Akyol,
1991d, 64).
Akyol döneminden önce sayıları
sadece sekiz olan Anadolu Mesleki ve Teknik öğretim okullarının sayısı dönem
sonuna gelindiğinde 121’e ulaşmış, Mesleki ve Teknik öğretim okullarının
tamamında döner sermaye işletmesi kurulmuştur. Bu dönemde mevcut İmam hatip
liselerinden on beş tanesi İngilizce ve Almanca ağırlıklı Anadolu İmam Hatip
Lisesi haline getirilerek sayıları on altıya çıkarılmış, lise kısmı olmayan 25
İmam Hatip Lisesi’nin lise kısmı açılmış, şube durumundaki 6 İmam Hatip Okulu
ise bağımsız hale getirilmiştir.
Bu dönemde yukarıda belirtilen okul
türlerinden ayrı olarak beş ilde Mahalli İdareler Meslek Lisesi ve altı ilde
Dış Ticaret Lisesi, ayrıca İzmir’de Milli Eğitim Vakfı tarafından bir özel lise
açılmıştır.
Çok programlı liseler, Anadolu
öğretmen liseleri ve Anadolu güzel sanatlar liseleri Akyol döneminde Türk
eğitim sistemine kazandırılan önemli okul türleridir. Çok Programlı Liseler: Avni Akyol döneminde küçük yerleşim yerlerine birer lise ve
değişik türden meslek liseleri açılmasının maliyeti artırıp kaynak israfına
sebebiyet vermemesi için özellikle nüfusu 10 binin altındaki yerlere genel ve
mesleki-teknik öğretim programlarının birlikte uygulandığı ve tek yönetim
altında toplandığı çok programlı liseler açılması yoluna gidilmiştir. 1989-1990
öğretim yılında 37 çok programlı lise açılmış, 1990-1991 öğretim yılında bu
sayı 95’e yükselmiştir (Akyol, 1991d, 58) Akyol döneminde toplam 213 okulda Çok
Programlı Lise uygulamasına geçilmiştir.
Anadolu
Öğretmen Liseleri: Cumhuriyet öncesinden beri varlığını sürdüren öğretmen
okulları, 1974-1975 öğretim yılından itibaren lise programları uygulayan
öğretmen liseleri haline dönüştürülmüştür. 1989 yılı sonunda ülke genelinde
bulunan 28 öğretmen lisesinde 18965 öğrenci öğrenim görmekteydi. Avni Akyol
döneminde öğretmen liselerine büyük önem verilmiştir. Zira Akyol, daha göreve
başlama mesajında, imkanları sınırlı fakat üstün yetenekli gençleri öğretmenlik
mesleğine yöneltmek amacıyla, öğretmen liselerinin yatılılık ve diğer
imkanlarla cazip hale getirileceği; bu liselerden mezun olacak gençlerin
öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarına öncelikli olarak
yerleştirilecekleri ve öğrenimleri süresince burs sağlanacağı belirtmiştir
(Akyol, 1991, 19).
Akyol döneminde bu konudaki
çalışmaları hemen başlatılmış ve 8-10 Haziran 1989 tarihinde, öğretmen
liselerini yeniden düzenlemek ve geliştirmek için oluşturulan komisyonların
yaptıkları değerlendirme çalışmaları doğrultusunda bu okullarda verilen
eğitimin niteliğini yükseltmek amacıyla mevcut öğretmen liselerinin 4 yıl
öğretim süreli Anadolu Öğretmen Liselerine dönüştürülmesine karar verilmiştir.
1989- 1990 öğretim yılından itibaren mevcut öğretmen liselerinden 18’i Anadolu
Öğretmen Lisesi haline dönüştürülmüş, Avni Akyol’un Bakanlık döneminde toplam
61 Anadolu Öğretmen Lisesi açılmıştır.
Öğretmen liselerinin Anadolu
öğretmen liselerine dönüştürülmesi üzerine bu okullara alınacak öğrencilerin
seçimi ve örgün eğitim kurumları içindeki statülerinin belirlenmesi amacıyla
“Anadolu Öğretmen Liseleri Yönetmeliği” çıkarılmıştır (RG, 20723.)
Anadolu
Güzel Sanatlar Lisesi: Akyol döneminde 16 Ekim 1989 tarihinde İstanbul’da Behçet Kemal
Çağlar Lisesi’nin bahçesinde Türkiye’nin ilk güzel sanatlar lisesi açılmıştır
(MEB, 1990a, 6). Bu lisede sadece müzik ve resim bölümleri mevcut olup bir süre
sonra İstanbul Maçka’da bir teknik lise bünyesinde “plastik sanatlar” bölümü
açılmıştır. Akyol döneminde toplam 6 ilde Anadolu güzel sanatlar lisesi
açılmıştır. Bu okullar için ilk defa “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Anadolu
Güzel sanatlar Lisesi Yönetmeliği” hazırlanarak Resmi Gazetede yayınlanmıştır
(RG, 20642).
Avni Akyol göreve başlama
mesajında, yükseköğretimde kalitenin yükseltilmesi üzerinde önemle ve ısrarla
durulacağı, yükseköğretim kurumlarının bina, araç-gereç ve her türlü personel
ihtiyaçlarının karşılanarak öğretim ve araştırma faaliyetlerini cazip hale
getirileceği ve öğretim elemanlarının çalışma koşulları ve özlük haklarında
iyileştirmeler yapılacağını belirtmiştir. Akyol mesajında yükseköğretim
gençliğinin barınma, kredi, burs, beslenme ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanacağı
ve bu gençlerin sosyo-kültürel gelişimlerinin sağlanması için her türlü
tedbirin alınacağını da vaat etmiştir (Akyol, 1999a, 26).
Akyol döneminde yükseköğretimin
uzun vadeli öğrenci, öğretim elemanı, mekan ve finansman ihtiyaçlarını makro ve
mikro düzeyde planlamak üzere çalışmalar yapılmış ve bir master plan
hazırlanmıştır.
Mesleki ve teknik eğitim alanında
Yükseköğretim Kurulu ve Dünya Bankası arasında “Sınai Eğitim Projesi
Antlaşması” imzalanmış ve antlaşma ile elde edilen 32.3 milyon dolarlık kredi,
meslek yüksekokullarının geliştirilmesinde kullanılmıştır. Bu dönemde de yurt
dışına araştırma görevlisi gönderilmesine devam edilmiştir. Buna paralel olarak
lisans üstü eğitim yapmak üzere gelişmekte olan üniversitelerden, gelişmiş
üniversitelere araştırma görevlisi gönderilmesi uygulaması başlatılmıştır. Bu
dönemde Yükseköğretim alanında en önemli gelişmeler öğretmen yetiştiren
yükseköğretim kurumları ile ilgili olmuştur. Bu konuda eğitim yüksekokullarının
öğrenim süresi iki yıldan dört yıla çıkarılmıştır. Buna bağlı olarak mevcut
programlar da günün ihtiyaçları göz önünde bulundurularak dört yıllık süreye
göre yeniden düzenlenmiştir. Kalkınmada öncelikli illerde bulunan
üniversitelerde görev yapan akademik personele “geliştirme ödeneği” adı altında
ek ödeme yapılmak suretiyle bu üniversitelerde çalışmak cazip hale
getirilmiştir.
Avni Akyol, bakanlığı süresince
öğretmenlik mesleği ve öğretmenlere yönelik çalışmalara özel önem vermiştir.
Kuşkusuz bu durumda Akyol’un eğitimci kökenden gelmesi etkili olmuştur.
Akyol, göreve başlama mesajında,
eğitim sisteminin temel unsurları ve “insan mühendisleri” olarak nitelendirdiği
öğretmenlere milli ve kutsal görevlerinde yardımcı olmanın ve onların
dertleriyle ilgilenmenin en önemli sorumlulukları olacağını belirtmiştir.(Akyol,
1991b, 18) O’na göre eğitim sistemimizin odak noktası, her şeyi, hiçbir araca
tercih edilmeyen öğretmendir. Öğretmenin niteliği ve eğitim kalitesi her şeyden
önemlidir. Daha iyi eğitim ancak daha iyi ve kaliteli öğretmenle verilebilir (MEB,
1990c, 12).
Milli Eğitim Bakanlığınca 17 Nisan
1989 tarihinde yurt genelinde başlatılan “Milli eğitim seferberliği” kapsamında
öğretmenlerin kişisel ve mesleki sorunlarını yerinde tespit etmek amacıyla ülke
genelinde ve yurt dışında çok sayıda toplantı düzenlenmiştir. Öğretmenlerin
tayin, terfi, nakil ve diğer özlük haklarıyla ilgili sorunlarının çözümüne
yardımcı olmak amacıyla Bakanlık merkez teşkilatında bir de “öğretmen danışma
bürosu” kurulmuştur (Akyol, 1991d, 16-17).
Öğretmenlerin toplumda layık
oldukları itibara kavuşturmanın onları 21. Yüzyılın ihtiyaçlarına cevap
verebilecek şekilde geliştirilmeleriyle mümkün olacağına inanan Akyol, bütün
öğretmenlerin en az lisans seviyesinde eğitim görmesi için çalışmalar
başlatmıştır (MEB, 1990d, 4). Bu kapsamda Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim
Fakültesi ile işbirliği yapılarak öğretmen lisesi mezunu yaklaşık 120.000 sınıf
öğretmeni ve kurs öğretmeninin ön lisans; 71507 iki veya üç yıllık eğitim
enstitüsü mezunu branş öğretmeninin ise lisans tamamlamaları sağlanmıştır.
Başarılı öğrencileri öğretmenlik
mesleğine çekmek için 15 Haziran 1989 tarihinde 3580 sayılı “Öğretmen ve Eğitim
Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci
Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun” çıkarılmıştır.
1989-1990 öğretim yılından geçerli olmak üzere üniversiteye giriş sınavında
öğretmen yetiştiren bir fakülteyi ilk on sırada tercih eden 4010 öğrenciden
bursluluğu isteyenlere ayda 200000, yatılılığı tercih edenlere ise ayda 100000
TL verilmesi sağlanmıştır. Bu uygulama olumlu sonuç vermiş ve 1990 yılında
73807, 1991 yılında ise 86807 aday üniversite giriş sınavlarında öğretmen
yetiştiren bir fakülteyi ilk sırada tercih etmiştir (Akyol, 1999, 41).
Vatandaşlara sunulan eğitim hizmetini
yöneten ve gerçekleştiren Milli Eğitim Bakanlığı, bu görevini ancak genel
bütçeden alacağı pay ölçüsünde gerçekleştirebileceğinden bütçeden eğitime
ayırdığı oran o hükümetin eğitime verdiği önem ve önceliğin bir göstergesi
olarak kabul edilebilir.
Ülkemizde bir yandan mevcut
öğrencilere daha nitelikli eğitim verebilme arayışları sürerken öte yandan
hızlı nüfus artışı nedeniyle her yıl onbinlerce yeni öğrenci eğitim sistemine
katılmaktadır. Bu durum Bakanlığın sürekli yeni derslikler açması, donatması ve
öğretmen ihtiyacını gidermesi gibi yatırımlar yapmasını zorunlu kılmaktadır.
Öğrenci sayısındaki bu hızlı artış Bakanlık bütçesinin de reel olarak her yıl
en az sisteme yeni katılan öğrencilerin maliyeti kadar arttırılmasını zorunlu
kılmaktadır. Buna bir de eğitimin niteliğinin arttırılması, amortisman
giderleri, eğitim araç ve gereçlerinin çağdaşlaştırılması gibi unsurları
eklendiğinde Bakanlık bütçesinin her yıl bir önceki yıla oranla çok daha büyük
oranlarda arttırılması gereği ortaya çıkar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1987 ile
1996 yılları arasındaki yıllara göre bütçe miktarı ve oranları ile ilgili
veriler çizelge halinde aşağıya çıkarılmıştır.
7. SONUÇ
Eğitim,
sağlık, altyapı (ulaşım, iletişim, enerji) ve savunma devletlerin yerine
getirmesi gereken temel sorumluluklardandır. Eğitim ise bu sorumlulukların
en mühimidir. Malumumuz üzere eğitim bir devletin halkına (kendisine yasal
vatandaşlık bağıyla rabt edilmiş olan herkes) sunması gereken en ehemmiyetli
sorumluluklardan birisidir. Devletler vatandaşlarının eğitim almaları için
gerekli altyapıyı hazırlamak ve onların eğitim alma hakkını korumak
zorundalardır.
Turgut
Özal her alanda olduğu gibi eğitim sektöründe de Türkiye’nin genel gidişat
yönünü önemli ölçüde değiştirmeyi başarmıştır. Nitekim Demokrat Parti’nin kanlı
ve yasal olmayan bir darbeyle alaşağı edilmesinden sonra açılmasına izin
verilen “özel üniversitelerin” hızla çoğalması karşısında rejimin veya
menfaatin elde gideceği kaygısı “içerideki kurt”a bu tip üniversitelerin
kurulmasını yasaklatmış ve mevcut kurulanların da kapatılarak
devletleştirilmesini sağlatmıştır. İşte bu sürece yani özel sektörün
yükseköğrenim işine katılma eylemine verilen ara dönemi, Özal vakıf
üniversiteleriyle aşmayı başarmıştır. Bir taraftan devletin elini kullanarak
yeni üniversitelerin kurulmasına önayak olan Özal diğer taraftan kısmen de olsa
özel sektöre vakıflar aracılığıyla yükseköğrenim alanında faaliyet
göstermelerinin yolunu açmıştır.
Diğer
önemli bir eylem ise Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri’nin Özal Dönemi’nde
kurulmasıdır. Özal böylece yıllardır yabancı okullardan ve özel olarak kurulmuş
olan fakat amacı devşirme sistemini aksi yönde devam ettirmek olan okullardan
yetişme insanların yanına Anadolu’nun değerleriyle bezenmiş insanların
yetişmesinin önünü açmıştır. Yıllardır devşirme yöntemiyle kendi ülkesinde
parya kılınan Anadolu Halkı böylece devşirilmiş bürokratların yanında öz yerini
almaya başlamıştır. Bu vakıa şimdilerde her ne kadar “devletin içine sızma”
olarak yaftalanmaya çalışılsa da artık bu bayat numaralar arasında yerini
çoktan almıştır. Bunun diğer bir manası Anadolu’dan gelen insanların devletin
asli unsuru olduklarının farkına varmalarıdır. Günümüzde yaşanmakta olan mevcut
radikal değişimin arkasında bu faktörün rolünün en mühim olduğu düşünülmektedir!
8.
KAYNAKÇA
·
Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ: 1300-1600
·
Türk Eğitim Tarihi
·
TÜRKİYE'DE LİBERALİZM: 1983 - 1989 TURGUT ÖZAL
DÖNEMİ ÖRNEĞİ
ÖZLEM EŞTÜRK MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER
ENSTİTÜSÜ
·
ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Doç. Dr. Mustafa ÇELİKTEN Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ŞANAL Erciyes Üniversitesi Eğitim
Fakültesi
Öretmen Yeliz YENİ Kepez İlköğretim Okulu/KAYSERİ
·
Türkiye’de Anadili Eğitimi Ve Yabancı Dil
Öğretimi
Okutman Dr. Mustafa Durmuş ÇELEBİ Erciyes Üniversitesi
Eğitim Fakültesi
·
AVNİ AKYOL DÖNEMİ EĞİTİM SİYASALARI
Refik TURAN* * Dr. ;
Ankara Çankaya Dr. Binnaz Ege- Dr. Rıdvan Ege Anadolu Lisesi Müdürü
Millî Eğitim u Sayı 194 u Bahar/2012
·
TÜRKİYE’DE DÜNDEN BUGÜNE ÖZEL OKULLARA BİR BAKIŞ
(GELİŞİM VE ETKİLERİ)
Dr. Selçuk UYGUN
·
eğitim reformu [i] (http://atifacikgoz.wordpress.com/2011/09/07/egitim-reformu-i-beta/)
·
T.C. B A Ş B A K A N L I K DEVLET PLANLAMA
TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
YAYIN NO: DPT: 1974 BEŞİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI
1985-1989
·
TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN ÖRGÜTLENMESİ-2011
ARALIK 2011 T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI STRATEJİ
GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI