6 Haziran 2013 Perşembe

TURGUT ÖZAL EĞİTİM POLİTİKALARI


TURGUT ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARI

ARİF ÖZDEN
TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
SİYASET BİLİMİ VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ
KAMU POLİTİKASI ANALİZİ DERSİ ÖDEVİ

ÖĞRETİM ÜYESİ: DOÇ. DR. MAHMUT AKPINAR














1.      ÖZET
2.      GİRİŞ - TÜRKİYE CUMHURİYETİ EĞİTİM SİSTEMİ
3.      TURGUT ÖZAL KİMDİR?
4.      TURGUT ÖZAL DÖNEMİ GENEL GELİŞMELER
5.      TURGUT ÖZAL DÖNEMİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLARI
a.    Vehbi Dinçerler
b.   Metin Emiroğlu
c.    Hasan Celal Güzel
d.   Avni Akyol
6.      TURGUT ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİMDE GENEL DURUM
a.      GENEL DURUM
b.      KALKINMA PLANLARINDA EĞİTİM HEDEFLERİ
c.       MEB ŞURALARI
d.      GENEL DEĞERLENDİRME VE İSTATİSTİKLER
7.      SONUÇ
8.      KAYNAKÇA











1.   ÖZET
Bu çalışmada öncelikle Türk eğitim sistemini inceledik. Sistemin unsurlarını, basamaklarını, bu basamakların kendi içindeki durumlarıyla alakalı açıklamalar yaptık. Daha sonra eğitimin tarihsel gelişimini inceledik. Osmanlı devleti ve devamında cumhuriyet döneminde Türkiye’ de eğitimin genel durumuna değindik.
İkinci bölümde Turgut Özal’ ın hayatına değindik. Tahsil hayatı, siyasi hayatı ve cumhurbaşkanlığı dönemlerine kısaca yer verdik.
Üçüncü bölümde Turgut Özal’ ın başbakanlığı sürecinde Türkiye’ nin içine bulunduğu durumu özetledik. İç ve dış politikadaki durumları, genel gelişmeleri anlattık. Özal’ ın ülkeyi ekonomik alanda nasıl ileriye götürmek istediğini ve bu alandaki çalışmalarından bahsettik.
Dördüncü bölümde Özal’ın başbakanlık yaptığı yıllarda birlikte çalıştığı Milli Eğitim Bakanlarının hayatlarını anlatmaya çalıştık.
Son bölümde asıl konumuz olan Özal dönemi Türkiye’de eğitimin durumunu inceledik. Bu yıllarda yapılan kalkınma planı toplantısı ve MEB şura toplantısını detaylıca inceledik.












2.      GİRİŞ
TÜRKİYE CUMHURİYETİ EĞİTİM SİSTEMİ
1.    Cumhuriyet Dönemi Öncesine (Osmanlı Dönemi) Kısa Bir Bakış
Hemen bütün kamusal alanlarda olduğu gibi, eğitim yönetimi alanında da, devletin öncülüğü ve liderliği geleneği Türk tarihinin ilk dönemlerinden itibaren gözlenen bir durumdur.
29 Ekim1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti ilan edilmeden önce Anadolu’da Selçuklular döneminde (1071-1299) ve Osmanlılar döneminde devletin eğitim kurumlarını kurması, işletmesi ve bunların gelişimine katkısı büyük olmuştur.
Devletin eğitim kurumları üzerindeki bu belirleyici etkisi, doğaldır ki, kendini bu kurumların yönetiminde de çok açık biçimde göstermiş, bu durumun açık yansıması olarak da ‘merkezden yönetim’ ilkesi baştan beri temel anlayış ve işleyiş şekli olmuştur.
Osmanlı Dönemi eğitim kurumlarından en belirgin olanlarının Sıbyan mektepleri, medreseler ve Enderun Mektebi olduğu görülür.
Genellikle sultan veya yüksek dereceli devlet yöneticileri tarafından bir camiye bağlı olarak külliye biçiminde ya da bağımsız olarak kurulan Sıbyan mektepleri en yaygın eğitim kurumlarıydı ve çoğunlukla vakıf sistemiyle işletiliyordu.
Benzer biçimde, medreseler de vakfa dayanan kurumlardı. Genellikle cami, misafirhane ve başka hayır kurumlarından oluşan bir külliyenin öğesiydi (Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s.177). Bu külliyenin mütevellisi, medreseye ayrılan kaynakları müderrisin emrine verirdi. Öğrencilerin seçilmesinden, bu kaynakların öğrenci ve hizmet sahiplerine dağıtılmasından ve medresenin genel yönetiminden müderris sorumluydu. Bu bakımdan medrese, kendisi de özerk bir kurum olan vakfın içinde kendi kendini yöneten bir birimdi. Müderrisler padişahın beratıyla atanırdı.
Sarayın iç kısmı anlamına gelen Enderun ismiyle anılan özgün okulda esas olarak Hıristiyan ailelerden toplanan zihinsel ve fiziksel açıdan üstün niteliklere sahip çocukların iyi ve güvenilir üst düzey yönetici ve asker olarak yetiştirilmeleri amaçlanmıştır. Bu okulda öğrenciler yatılı ve burslu olarak okutulurlardı. Osmanlı Devleti’ nin son dönemlerine doğru Padişah kendi mutlak yönetimini sınırlayan Parlamentolu Meşrutiyet dönemini getiren bir Anayasayı kabul ve ilan etmiştir (23 Aralık 1876). Bu Anayasanın üç maddesi eğitimle ilgilidir. Bu maddelerden birinde tüm okulların Devletin denetiminde ve tüm bireyler için ilköğretimin zorunlu olduğu ifade edilmektedir (Türk Eğitim Tarihi s.204-205). Çok kısa süren bu dönemin ardından 1878 yılında Padişah Parlamentoyu kapatmış, 30 yıllık bir Mutlakıyet yönetiminin ardından 23 Temmuz 1908 tarihinde II. kez Meşrutiyet ilan edilmiştir. Bu iki dönemde de eğitim alanında, çoğu tam anlamıyla uygulamaya konulamamış olmakla birlikte, ilk kez ilköğretimin devlet okullarında parasız olması, öğretim kurumlarının müfredatına yeni bazı derslerin eklenmesi, öğretmen yetiştirmede yeni bazı yaklaşım ve girişimler, kırsal kesimde yaşayanların eğitimi, halk eğitimi, öğretmenlerin ilk kez meslek örgütleri kurarak örgütlenmeleri ve Eğitim Bakanlığının teşkilat yapısının yeniden düzenlenmesi gibi düzenlemelere gidildiği görülmektedir (Türk Eğitim Tarihi, s.206-274).

2.    Cumhuriyet Döneminde Eğitimdeki Gelişmeler
29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyetin ilan edilmesinden hemen sonra 1924 yılında yeni bir Anayasa kabul edilmiştir. 1924 Anayasası ile ilköğretimin Türk vatandaşları için zorunlu ve Devlet okullarında parasız oluşu tekrarlanmıştır (madde 87).
Cumhuriyet Dönemi’nde eğitim sisteminin genel örgütlenişi ve yönetiminin ana hatları 3 Mart 1924’te çıkarılan 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile belirlenmiştir. ‘Öğretimin Birleştirilmesi’ anlamına gelen bu yasa ile eğitimin örgütlenmesi ve yönetimi ile ilgili olarak; medreseler kapatılmış, bütün eğitim-öğretim ve bilim kurumları eğitim işlerinin tek elden yürütülmesi amacıyla Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış, yönetimi ile ilgili tüm düzenlemeler bu bakanlığın yetkisine verilmiştir.
22 Mart 1926 tarihinde kabul edilen 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun Cumhuriyet Dönemi eğitim sisteminin yönetsel yapısını düzenleyen ilk yasal düzenleme olması açısından önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığının mevcut yapısı içerisinde çok önemli bir yere ve işleve sahip olan Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı, Talim ve Terbiye Dairesi adıyla ilk kez bu yasada yer almıştır.
1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan bir kanunla yeni alfabeye geçilmiştir.
17 Nisan 1940 tarihinde çıkarılan 3803 sayılı Köy Enstitüleri Kanunu ile özgün bir eğitim kurumu (öğretmen yetiştirme modeli) oluşturulmuştur. 1940 yılında 14 adet kurulan bu enstitülerin sayısı zamanla 21’e yükselmiştir. Bu özgün kurumların programları 1947 yılında kısmen değiştirilmiş, Şubat 1954’te yayınlanan 6234 sayılı Kanunla da bu okullar İlköğretmen Okulları’yla birleştirilmiştir. 1961 yılında çıkarılan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ilköğretim için ayrı olarak çıkarılan ilk yasa olması bakımından önemlidir. İlköğretimin zorunlu ve devlet okullarında parasız olduğunu tekrarlayan bu yasa; örgütlenme, ilde ilköğretim görevlileri, ilköğretim okullarının açılma ve kapanma zamanları, kayıt ve kabul işleri, okula devam, okulların arsa işleri, ilköğretimin gelir ve giderleri ve çeşitli konuları düzenlemektedir.
Türk eğitim sistemini bir bütünlük içinde ele alan yasa ise 1973 yılında çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu olmuştur. Bu yasanın 18. maddesine göre; Türk millî eğitim sistemi, örgün eğitim ve yaygın eğitim olmak üzere, iki ana bölümden kurulur. Örgün eğitim, okul öncesi eğitimi, ilköğretim, orta öğretim ve yüksek öğretim kurumlarını kapsar. Yaygın eğitim ise, örgün eğitim yanında veya dışında düzenlenen eğitim faaliyetlerinin tümünü kapsar.
Mesleki ve teknik eğitimde reform yasası olarak nitelendirilebilecek yasa ise 1986 ‘da çıkarılan 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’dur. Bu alandaki bütün düzenlemelerin yasal dayanağı niteliğindeki bu yasaya göre; meslekî ve teknik eğitim programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün, yaygın eğitim okul ve kurumları ile işletmelerde yapılacak meslekî eğitimin; plânlanması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesi konularında kararlar almak ve Bakanlığa görüş bildirmek üzere, Bakanlıkta Mesleki Eğitim Kurulu kurulur.
1926 tarihinde kabul edilen 789 sayılı Maarif Teşkilatına Dair Kanun’dan sonra Milli Eğitim Bakanlığının örgüt yapısını kapsamlı bir biçimde ele alan ve değiştiren yasa ise 2011 yılında çıkarılan 652 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'dir. Bu yasaya göre Milli Eğitim Bakanlığı ‘merkez örgütü’, ‘taşra örgütü’, ‘yurtdışı örgütü’ ve ‘hizmet birimleri’ olmak üzere dört bölümden oluşturulmuştur. Bakanlık merkez örgütü; Bakanlık Makamı, Talim ve Terbiye Kurulu, hizmet birimleri, danışma ve denetim birimleri ile yardımcı birimlerden oluşur. Taşra örgütü olarak; her ilde ve ilçede bir milli eğitim müdürlüğü bulunur. Yasayla, Bakanlık yurtdışı teşkilatı kurmaya yetkili kılınmıştır.
Zorunlu eğitimin (ilköğretimin) süresini 8 yıla çıkaran ve uygulanması için çeşitli yaptırımlar getiren yasa ise 18.8.1997 tarihli 4306 sayılı Kanundur. Yasayla ayrıca, 488 sayılı Damga Vergisi Kanunu, 492 sayılı Harçlar Kanunu, 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu’nun ilgili maddeleri değiştirilerek bu yasaların belli maddeleri gereği toplanan vergi ve harçların %25'i, 31.12.2010 tarihine kadar sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim hizmetlerinde kullanılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı payı (eğitime katkı payı) olarak ayrılmıştır (Geçici madde-1).
2001 yılında çıkarılan 4702 sayılı Kanun ile de daha önce çıkarılan pek çok yasanın bazı maddelerinde değişiklikler yapılmıştır. Yasanın birinci maddesiyle bir veya daha fazla meslek yüksekokulu ile öğretim programları bütünlüğü ve devamlılığı içinde ilişkilendirilmiş meslekî ve teknik orta öğretim kurumlarından oluşan Mesleki ve Teknik Eğitim Bölgeleri oluşturulmuş, ikinci maddesiyle de; Meslekî ve Teknik Orta Öğretim Kurumlarından mezun olan öğrencilerin istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya buna en yakın programların uygulandığı, öncelikle kendi meslekî ve teknik eğitim bölgesi içinde yer alan veya bölgesi dışındaki Meslek Yüksekokullarına sınavsız olarak yerleştirilebilmeleri mümkün olmuştur. Bu yasanın 24. maddesiyle de 4306 sayılı yasayla ilköğretim için sağlanan ek kaynaklardan ortaöğretim kademesinin de yararlanması öngörülmüştür.
Cumhuriyet Döneminde yükseköğretim alanında Mayıs 1933 yılında çıkarılan 2252 sayılı Kanun reform niteliğinde değişiklikler getirmiştir. 1869 yılında çıkarılan Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (Genel Eğitim Tüzüğü) ile kurulması kararlaştırılan ve 1870 yılında İstanbul’da açılan Darülfünun (Üniversite) kaldırılmış, yerine İstanbul Üniversitesi kurulmuştur (Türk Eğitim Tarihi s.326).
Temmuz 1973’te 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu yayınlanmıştır. Bu yasa Üniversitelerin görevlerini ayrıntılı biçimde belirlemiştir. Bu görevler özetle; öğrenci yetiştirmek, bilimsel araştırmalar ve incelemeler yapmak, ulusal ve uluslararası bilim ve araştırma kurumları ile işbirliği yapmak ve toplumun genel düzeyini yükseltici bilimsel verileri yaymaktır.
6 Kasım 1981’de de 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile yükseköğretimin yapısı ve işleyişi kapsamlı biçimde değiştirilmiştir. Yasa, yükseköğretimle ilgili amaç ve ilkeleri, yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının örgütlenme, işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları ile eğitim-öğretim, araştırma, yayın, öğretim elemanları ve öğrencilerle ilgili konuları düzenlemektedir. 2547 sayılı yasada yükseköğretimi düzenleyecek üst kuruluşlar olarak Yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) belirlenmiştir.
Yükseköğretim Kurulu, tüm yükseköğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluştur. Bu Kurula Yükseköğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) ile gerekli planlama, araştırma, geliştirme, değerlendirme, bütçe, yatırım ve koordinasyon faaliyetleri ile ilgili birimler bağlıdır. Kurulun temel görevleri eğitim-öğretim etkinliklerinin gerçekleştirilmesinin sağlanması, gereksinim duyulan öğretim elemanlarının yetiştirilmesi, üniversitelere ayrılan kaynakların etkili biçimde kullanılmasının sağlanmasını gözetim ve denetim altında bulundurmak ve yükseköğretim kurumları arasında belirlenen ilke ve hedefler doğrultusunda birleştirici, bütünleştirici, sürekli, ahenkli ve geliştirici işbirliği ve koordinasyonu sağlamak olarak özetlenebilir.
Yasa ile oluşturulan Üniversitelerarası Kurul akademik bir organdır. Kurul’un görevleri; yükseköğretimin planlanması çerçevesinde, üniversitelerin eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetlerini koordine etmek, uygulamaları değerlendirmek, Yükseköğretim Kuruluna ve üniversitelere önerilerde bulunmak, üniversitelerin öğretim üyesi ihtiyacını karşılayacak önlemleri teklif etmek, eğitim-öğretim, bilimsel araştırma ve yayım faaliyetleriyle ilgili çalışmalar yapmaktır.
1982 Anayasasında yükseköğretim kurumları ve yükseköğretim üst kuruluşlarıyla ilgili düzenlemeler yer almaktadır (Madde 130 ve 131). Bu maddelerde özetle; kamu tüzel kişiliğine sahip ve bilimsel özerkliğe sahip üniversitelerin Devlet tarafından kanunla kurulacağı, kazanç amacına yönelik olmamak koşulu ile vakıflar tarafından yükseköğretim kurumlarının kurulabileceği, Yükseköğretim Kurulu üyelerinin ve rektörlerin Cumhurbaşkanınca atanacağı konuları hükme bağlanmaktadır.
Bu gelişmelerin sonuncusu, Millî Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılmasıdır. 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, Bakanlar Kurulu’nca 25/8/2011 tarihinde kararlaştırılmış, bu kanun hükmünde kararname ile (KHK/652) bakanlık teşkilatlanmasında, hizmet birimlerinde ve Talim ve Terbiye Kurulu gibi çeşitli organların iç yapılarında bazı düzenlemelere gidilmiştir.
a.      Temel Yasal Düzenlemeler ve Temel İlkeler
Türk Eğitim Sistemi değişik düzeylerdeki çok sayıda yasal düzenleme çerçevesinde işlemektedir. Halen yürürlükte olan yasal düzenlemeler şunlardır:
3 Mart 1924’te çıkarılan 430 sayılı Tevhid’i Tedrisat Kanunu ile eğitim sisteminin genel örgütlenişi ve yönetiminin ana hatları belirlenmiştir.
“29.06.1930 tarihli ve 1532 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun ile 19/01/1943 tarihli ve 5308 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4357 sayılı İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına, Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimai Yardım Sandığı ile Yapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun, disiplin hükümleri halen uygulanan kanunlardır.”
1961 yılında çıkarılan 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu; ilköğretim için ayrı olarak çıkarılan ilk yasa olması bakımından önemlidir.
Türk eğitim sistemini bir bütünlük içinde ele alan yasa ise 1973 yılında çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’dur. Bu Yasa, örgün ve yaygın eğitim sistemiyle, okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretimi bir bütün olarak ele almaktadır.
Mesleki ve teknik eğitimi düzenleyen Yasa; 19.6.1986 tarih ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’dur.
Milli Eğitim Bakanlığının örgüt yapısını düzenleyen yasa; 30/04/1992 tarihli ve 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanundur. Bu kanun Millî Eğitim Bakanlığının yeniden yapılandırılması çalışmaları kapsamında, 6/4/2011 tarihli ve 6223 sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak, 25/8/2011 2011 Eylül bakanlık teşkilatlanmasında, hizmet birimlerinde ve Talim ve Terbiye Kurulu gibi çeşitli organların iç yapılarında bazı düzenlemelere gidilmiştir.
Yükseköğretim Kanunu: 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile yükseköğretimin amaç ve ilkeleri, yönetim organları, eğitim-öğretim, araştırma, yayın, mali konular vb. düzenlenmektedir. 28.03.1983 tarih ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilat Kanunu ile de yükseköğretim kurumlarının teşkilatlanmasıyla ilgili esaslar belirlenmiştir.
24.12.2003 tarihli ve 25326 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun getirdiği teşkilatlanmaya ilişkin düzenlemelerle birlikte, kurumların bütçe ve mali yönetimleriyle ilgili önemli düzenlemeler getirmektedir. Bu düzenlemeler Milli Eğitim Bakanlığını da bağlamaktadır.
Türk Milli Eğitiminin temel ilkeleri şunlardır: (Milli Eğitim Temel Kanunu; 4-17. maddeler): Bunlar; ‘genellik ve eşitlik’, ‘ferdin ve toplumun ihtiyaçları’, ‘yöneltme’, ‘eğitim hakkı’, ‘fırsat ve imkan eşitliği’, ‘süreklilik’, ‘Atatürk İnkılap ve İlkeleri ve Atatürk milliyetçiliği’, ‘demokrasi eğitimi’, ‘laiklik’, ‘bilimsellik’, ‘planlılık’, ‘karma eğitim’, ‘okul ile ailenin işbirliği’ ve ‘her yerde eğitim’ olarak belirtilebilir .
Yukarıda belirtilen kanunların yanında Türk Milli Eğitim Sisteminin örgüt ve yönetiminin düzenlenişi ve işleyişi ile ilgili diğer kanun ve yönetmelik ile bazı düzenleme ve dokümanların listesi aşağıda sunulmaktadır:
Milli Eğitim Bakanlığı Eğitim Bölgeleri ve Eğitim Kurulları Yönergesi,
Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği
İlköğretim Kurumları Yönetmeliği
Okul Aile Birliği Yönetmeliği,
Milli Eğitim Bakanlığı Teftiş Kurulu Yönetmeliği
Milli Eğitim Bakanlığı İlköğretim Müfettişliği Başkanlıkları Yönetmeliği
Milli Eğitim Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname
Son olarak, Milli Eğitim Bakanlığı ilgili birimlerince Bakanlık tarafından yürütülmekte olan kanunlar haricindeki mevzuat gözden geçirilmiş, bazı mevzuatlar birleştirilmiş ve/veya sadeleştirilmiştir. Bu kapsamda 27 adet yönerge, 2 adet usül ve esaslar ile 2593 adet genelge, uygulama kabiliyetleri kalmadığı gerekçesiyle 7 adet yönetmelik de, 07/12/2011 tarihli ve 82202 sayılı onay ile yürürlükten kaldırılmıştır.
b.      Genel Yapı ve Eğitimsel Rehberlik
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile eğitim sistemi ‘örgün eğitim’ (okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim) ve ‘yaygın eğitim’ olmak üzere iki ana bölümden oluşturulmuştur. Takip eden bölümlerde her bir alana kısaca değinilmiştir.
·         Okul Öncesi Eğitim
Okul-öncesi eğitim; ilköğretim çağına gelmemiş 3-5 yaş grubundaki çocuklar (36-72 aylar) için zorunlu olmayan bir eğitim düzeyidir. Ana Okulu, uygulama sınıfı ve ana sınıfı larında verilir. MEB Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği’ne 36-72 ay çocuklarının eğitimi amacıyla açılan okula anaokulu/uygulama sınıfı, 60-72 ay çocuklarının eğitimi amacıyla açılan sınıflara ise anasınıfı denilmektedir.
Okulöncesi eğitimin amacı; çocukların bedensel, zihinsel, duygusal gelişimini ve iyi alışkanlıklar kazanmasını, ilköğretime hazırlanmasını, Türkçe’yi doğru ve güzel konuşabilmelerini sağlamaktır. Bu kurumlar bağımsız anaokulları olarak kurulabildikleri gibi, kız meslek liselerine bağlı uygulama sınıfları ile diğer öğretim kurumlarına bağlı anasınıfları olarak da açılabilmektedir (MEB, Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği). Tanısı konulmuş özel eğitim gerektiren çocuklar için okul öncesi eğitimi zorunludur (573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, madde 7). Daha fazla bilgi için bakınız Bölüm 3.).
·         İlköğretim
Türkiye’de ilköğretim kız ve erkek öğrenciler için 8 yıl süreli, zorunlu ve devlet okullarında parasız olarak yürütülmektedir. Zorunlu eğitim çağı 6-14 yaş grubundaki çocukları kapsar. Bu çağ çocuğun 5 yaşını bitirdiği yılın eylül ayı sonunda başlar, 14 yaşını bitirip 15 yaşına girdiği yılın öğretim yılı sonunda biter. Mecburi öğrenim çağını bitirdiği öğretim yılı sonuna kadar ilköğretim okulunu bitiremeyen çocukların ilköğrenimlerini tamamlamak üzere en çok iki öğretim yılı daha okula devamlarına izin verilir. Ancak zorunlu öğrenim çağı dışına çıkan ve iki yıl daha öğrenim görmesine imkân verilen 8 inci sınıftaki öğrencilerin o öğretim yılı sonuna kadar okula devamları sağlanır. Ders yılı sonunda başarılı olanlara ilköğretim diploması düzenlenir. Başarısız olan 8 inci sınıf öğrencileri ile ara sınıflarda öğrenim çağı dışına çıkan ve iki yıl uzatma hakkını kullanan öğrencilerin, ders yılı sonunda öğrenim belgesi düzenlenerek okulla ilişkileri kesilir. Bu durumdaki öğrenciler Açık İlköğretim Okuluna yönlendirilir. (Kanun numarası: 222; Resmi Gazete: 12.01.1961 / 10705; Kanun Adı: İlköğretim ve Eğitim Kanunu; maddeler: 1, 2, 3, 7 ve 46, Değişiklik tarihi: 16.08.1997 / 4306, madde 1).
Özel eğitim gerektiren bireyler, ilköğretimlerini özel eğitim okulları ve/veya diğer ilköğretim okullarında sürdürürler (573 Sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname, Madde 8). Görme, işitme ve ortopedik yetersizliği olan bireyler için, kaynaştırma uygulamaları esas olmakla birlikte, her tür ve kademede, gündüzlü ve/veya yatılı özel eğitim kurumları açılır. Özel Eğitim gerektiren bireylere; (görme engelliler, işitme engelliler, ortopedik engelliler, zihinsel (eğitilebilir, öğretilebilir) engelliler, uyum güçlüğü olanlar, dil ve konuşma güçlüğü olanlar, üstün ve özel yetenekliler ile uzun süreli hasta ve hastanede yatan çocuklar) ilköğretim kurumlarında eğitim verilmektedir.
Türkiye’de ayrıca Açık Ilköğretim Okulu da faaliyet göstermektedir. 2008-2009 öğretim yılında bu okullarda okuyan öğrenci sayısı 2009 yılında 325.919 iken 2010 yılında 380.192’a ve 2011 yılında ise 480.000’e çıkmıştır. (MEB 2011 Bütçe Raporu) Bu okullar Bakanlık Makamının 12.09.1997 tarih ve 1651 sayılı onayı ile Film Radyo Televizyonla Eğitim Başkanlığına bağlı olarak kurulmuştur. 1998-1999 öğretim yılında Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü bünyesinde öğretime başlayan okul, 2011 yılında gerçekleştirilen MEB teşkilat yapılanması ile Hayat Boyu Genel Müdürlüğü’ne bağlanmış ve halen bu çatı altında hizmet vermeye devam etmektedir.
Açık İlköğretim Okulu, çeşitli nedenlerle ilköğretimlerini tamamlayamayan ve zorunlu ilköğretim yaş sınırını aşarak eğitim-öğretim sisteminin dışında kalan yetişkinlere uzaktan eğitim ilke ve teknikleriyle her yerde her durumda eğitim- öğretim olanağı vermek; bu yolla toplumun eğitim ve kültür düzeyini yükseltmek, vatandaşlarımızın meslek edinmelerini kolaylaştırmak, ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmalarını sağlamak ve onları üst öğrenime hazırlamak amacındadır Daha fazla bilgi için bakınız (Bakınız Bölüm 4.).
·         Ortaöğretim
Türk Eğitim Sisteminde ortaöğretim düzeyi ilköğretime dayalı, en az dört yıllık öğrenim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumlarının tümünü kapsamaktadır. Ortaöğretim yaş grubu 14-17’dir. İlköğretimini tamamlayan ve orta öğretime girmeye hak kazanmış olan her öğrenci, orta öğretime devam etmek ve orta öğretim imkanlarından yararlanmak hakkına sahiptir. (1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu; maddeler: 26-27). (Ayrıntılı bilgi için bakınız Bölüm 5.)
Milli Eğitim Temel Kanununda orta öğretimin amaç ve görevleri, Millî Eğitimin genel amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak; “Bütün öğrencilere orta öğretim seviyesinde asgari ortak bir genel kültür vermek suretiyle onlara kişi ve toplum sorunlarını tanımak, çözüm yolları aramak ve yurdun iktisadi sosyal ve kültürel kalkınmasına katkıda bulunmak bilincini ve gücünü kazandırmak” ve “Öğrencileri, çeşitli program ve okullarla ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve doğrultusunda yüksek öğretime veya hem mesleğe hem de yüksek öğretime veya hayata ve iş alanlarına hazırlamak” olarak belirtilmektedir (Milli Eğitim Temel Kanunu; Madde 28).
Orta öğretim, çeşitli programlar uygulayan liselerden meydana gelir. Belli bir programa ağırlık veren okullara lise, teknik lise ve tarım meslek lisesi gibi eğitim dallarını belirleyen adlar verilir. Nüfusu az ve dağınık olan ve Millî Eğitim Bakanlığınca gerekli görülen yerlerde, orta öğretimin, genel, mesleki ve teknik öğretim programlarını bir yönetim altında uygulayan çok programlı liseler kurulabilir. Orta öğretim kurumlarının öğrenim süresi, uygulanan programın özelliğine göre, Millî Eğitim Bakanlığınca tespit edilir (Milli Eğitim Temel Kanunu; Madde 29).
Milli Eğitim Temel Kanunu’nda İmam-hatip liseleri ile güzel sanatlar eğitimi verecek kurumlara da değinilmektedir. İmam - hatip liseleri, imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Millî Eğitim Bakanlığınca açılan orta öğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumları olarak belirtilirken (Milli Eğitim Temel Kanunu, Madde 32). Güzel sanatlar eğitimi konusunda da güzel sanatlar alanlarında özel istidat ve kabiliyetleri beliren çocukları küçük yaşlardan itibaren yetiştirmek üzere ilköğretim ve orta öğretim seviyesinde ayrı okullar açılabileceği veya ayrı yetiştirme tedbirlerinin alınabileceği belirtilerek, özellikleri dolayısıyla bunların kuruluş, işleyiş ve yetiştirme ile ilgili esaslarının ayrı bir yönetmelikle düzenleneceği ifade edilmektedir (Milli Eğitim Temel Kanunu, Madde 33).
Türk Milli Eğitim Sistemi içerisinde orta öğretim düzeyinde yer alan bir başka okul ve kurum türü ise, “mesleki ve teknik eğitim okul ve kurumları” dır. Bu okul ve kurumlar meslekî ve teknik eğitim alanında, diplomaya götüren orta öğretim kurumları ile belge ve sertifika programlarının uygulandığı her tür ve derecedeki örgün ve yaygın eğitim-öğretim kurumlarını içermektedir (Mesleki Eğitim Kanunu, Madde 3 - j bendi).

Ortaöğretim kurumlarını bünyelerinde toplayan bu genel müdürlüklerin yanısıra MEB teşkilat yapısı içerisinde Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürlüğü de yer almaktadır. Özel eğitim gerektiren bireylerin, ortaöğretimlerini özel eğitim okullarında veya diğer genel, mesleki ve teknik ortaöğretim okullarında, kaynaştırma yoluyla sürdürmeleri esastır. İlköğretim okullarını bitiren; özel eğitim gerektiren öğrencilerden genel, mesleki ve teknik ortaöğretim okullarına yönlendirme kararı alınanlar, ilgili birimlerle yapılacak işbirliği çerçevesinde yatılı ve sınavsız olarak bu okullara yerleştirilirler. Çok programlı liselere ve meslek liselerine yönlendirme kararı alınanlardan, yatılı okumak isteyen öğrenciler için yakın yatılı okulların olanakları da değerlendirilerek yeterli kontenjan sağlanır. Özel eğitim gerektiren öğrencilerin mesleki ve teknik liselerde ilgi, istek, yetenek ve yeterlilikleri ölçüsünde kaynaştırma uygulamasının yapıldığı, yatılı ve/veya gündüzlü çok programlı ortaöğretim kurumları açılır. Ortaöğretimde, güzel sanatlar, mesleki ve teknik eğitim veren ortaöğretim kurumları veya iş eğitim merkezleri ya da iş okulları açılarak yeterlilikleri oranında, bir üst öğrenime, iş ve mesleğe yönlendirilmeleri sağlanır (MEB Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği, Madde 28).
Türk Eğitim Sisteminde ilke olarak yöneltme ilköğretimde başlar ancak, yanılmaları önlemek ve muhtemel gelişmelere göre yeniden yöneltmeyi sağlamak için orta öğretimde de devam eder. Yöneltme esasları ve çeşitli programlar veya orta öğretim okulları arasında yapılacak yatay ve dikey geçiş koşulları, Millî Eğitim Bakanlığınca düzenlenir. (Milli Eğitim Temel Kanunu, Madde 30).

Ortaöğretim okullarını başarıyla tamamlayan öğrencilere “Lise Diploması” verilir. Lise veya dengi okulları bitirenler, yüksek öğretim kurumlarına girmek için aday olmaya hak kazanırlar.
Genel olarak öğrencilerin okullar arası geçişlerine izin verilmektedir. Ancak, bazı okullara, özellikle merkezi sınavla öğrenci alan ortaöğretim kurumları arasında geçişler belli şartlar dahilinde gerçekleştirilmektedir.
Açık Öğretim Lisesi / Mesleki Açık Öğretim Lisesi: İhtiyaç duyan herkese, istediği yer ve zamanda eğitimini devam ettirme imkanı sunma amacı ile kurulmuştur (1992). Açık Öğretim Lisesinde 2007-2008 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören öğrenci sayısı 246.495’e, Mesleki Açık Öğretim Lisesinde 2007-2008 eğitim yılında öğrenim gören öğrenci sayısı ise 87.651’e ulaşmıştır (MEB 2009 Yılı Bütçe Raporu, s.85-86). Açık öğretim liselerinde kayıtlı öğrenci sayısı her geçen yıl artmaktadır. Örnek olarak, 2009 yılında 325.919 iken 2010 yılında 380.192’a ve 2011 yılında ise 480.000’e çıkmıştır. (MEB 2011 Bütçe Raporu)
·         Yükseköğretim
Türkiye’de Üniversiteler, çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı, çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzel kişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olarak Devlet tarafından kanunla kurulur (1982 Anayasası, Madde130).
Yükseköğretim kurumları; devlet ve vakıf (kar amacı gütmeyen) yükseköğretim kurumları olmak üzere iki grupta ele alınmaktadır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, yükseköğretimi; milli eğitim sistemi içinde, ortaöğretime dayalı, en az dört yarıyılı kapsayan her kademedeki eğitim-öğretimin tümü” olarak tanımlamaktadır. Buna göre, yükseköğretim kurumları şöyle sınıflandırılabilir:
Üniversiteler: Fakülteler, enstitüler (lisansüstü okullar), yüksek okullar vb. öğretim ve araştırma birimlerinden oluşur.
Yüksek Teknoloji Enstitüleri: Üniversite düzeyinde olup, teknoloji ağırlıklı programlar uygulayan kurumlardır. Üniversitelere benzer öğretim ve araştırma birimlerine sahip olabilirler.

Yükseköğretimde eğitim türleri; derslere devamın zorunlu olduğu örgün eğitim, radyo televizyon vb. araçlarla yapılan açık eğitim, devam zorunluluğu olmaksızın sadece sınavlara katılma zorunluluğu olan dışarıdan (ekstern) eğitim ve toplumun her kesimine bilgi ve beceri kazandırmayı amaçlayan yaygın eğitim (diploma sağlamaz) olmak üzere dört türdür.
·         Sürekli Eğitim
Zorunlu ilköğrenim çağı dışında kalmış (14 yaşını bitirenler) okuma ve yazmayı bilmeyen veya çok az bilen bütün vatandaşların, okuma ve yazma öğrenmeleri veya ilkokul düzeyinde öğrenim yapmaları yasa ile düzenlenmiştir. Düzenlemeler Milli Eğitim Bakanlığının işbirliği ve koordinasyonunda kamu ve özel kurum ve kuruluşlarının katılımı ile gerçekleştirilir (2841 sayılı Zorunlu İlköğrenim Çağı Dışında…Hakkında Kanun; maddeler:1,2,3).
Bunun dışında Milli Eğitim Bakanlığı yetişkinler için sosyal, kültürel ve özellikle mesleki alanlarda bilgi, beceri, yetenek ve deneyimlerini geliştirmek üzere değişik beceri kazandırma kursları düzenlemektedir. Bu tür kursları yasal çerçeve içinde özel kişi ve kurumlar da düzenleyebilmektedir. Üniversitelerin birçoğunda da benzer amaçlarla yetişkinlere yönelik Sürekli Eğitim Merkezi (SEM)’nin kurulduğu görülmektedir.
Bunların yanı sıra, eğitim sistemimizde yer alan bütün bireylere yönelik olarak sistem içindeki bütün öğretim kademelerinde rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri verilmektedir. Bu hizmetler “rehberlik ve araştırma merkezleri” ile “okul rehberlik ve psikolojik danışma servisleri” tarafından yürütülmektedir. (Okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim alanlarındaki hizmetler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği, Madde12). Örgün ve yaygın eğitimdeki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde, sorunlara erken müdahale ve özellikle sorunun oluşmamasına yönelik gelişimsel, koruyucu yaklaşım esastır. Daha fazla bilgi için bakınız (Bakınız 7.1.).
Rehberlik ve Psikolojik Danışma Hizmetleri Yönetmeliği
Zorunlu İlköğrenim Çağı Dışında Kalmış Okuma-Yazma Bilmeyen Vatandaşların, Okur-Yazar Duruma Getirilmesi Veya Bunlara İlkokul Düzeyinde Eğitim Öğretim Yaptırılması Hakkında Kanun
c.       Türk Eğitim Sisteminin Temel Yapısı
Bölüm 2.4.1. de ayrıntıları verildiği üzere eğitim sisteminin ilk kademesi; isteğe bağlı kademe olan okul-öncesi eğitim düzeyidir. Okul-öncesi eğitim; ilköğretim çağına gelmemiş 3-5 yaş grubundaki çocukları (36-72 aylar) kapsar ve Ana Okulu/ Uygulama Sınıfı ve Ana Sınıfı’nda verilir (Okul Öncesi Eğitim Kurumları Yönetmeliği).
İlköğretim kademesi 8 yıl olup, 6-14 yaş grubunu kapsamaktadır.
Ortaöğretimin yeniden yapılandırılması çalışmaları çerçevesinde, liselerin öğretim süresi, 2005-2006 eğitim yılından itibaren kademeli olarak 4 yıla çıkartılmıştır. Bu çerçevede ortaöğretim düzeyi 14-17 yaşları kapsayan bir kademe haline gelmiştir.
Ortaöğretim düzeyi için gerçekleştirilen bu düzenlemenin bir sonucu olarak yükseköğretim kademesi de teorik olarak 18-21 yaşlarını kapsamaktadır. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, yükseköğretimi milli eğitim sistemi içinde, ortaöğretime dayalı, en az dört yarıyılı (2 yıl) kapsayan her kademedeki eğitim-öğretimin tümüdür” biçiminde tanımlamaktadır.
Yükseköğretim kademeleri şöyledir:
Ön lisans: 2 yıl (Meslek yüksekokulları),
Lisans : 4 yıl (Fakülte ve yüksekokullar / Ancak; tıp fakülteleri 6 yıl, diş hekimliği ve veteriner fakülteleri 5 yıl, eğitim fakültelerine bağlı ortaöğretim öğretmenlikleri 5 yıl sürelidir. )
Yüksek lisans: 2 yıl (Enstitüler)
Doktora: 3-4 yıl (Enstitüler)

Yükseköğretim kurumları / programları arasında, belli koşullar çerçevesinde yatay ve dikey geçişler mümkündür. Meslek Yüksekokulu (2 yıl) mezunları, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) tarafından yapılan merkezi bir sınavla, kendi alanlarının devamı niteliğindeki bir lisans programına devam olanağına sahiptirler.








3.    TURGUT ÖZAL KİMDİR?
1927 yılında Malatya’da doğdu. Babası banka memuru Mehmet Sıddık Özal, annesi ise ilkokul öğretmeni Hafize Hanım olan Turgut Özal çocukluğunun bir döneminde pilot olmak ister. Silifke'ye taşındıktan sonra, eşeğin üzerinden düşerek kolundan sakatlanmış ve kollarından biri diğerine göre daha kısa kalmıştır. Bu durum pilot olma isteğinden zorunlu olarak vazgeçmesine neden olmuştur.
4 yaşındayken Bilecik'in Söğüt ilçesine taşınan Özal, ilköğrenim hayatına burada başladı. Babasının görevi nedeniyle sık sık il değiştiren Özal, ortaokulu Mardin'de bitirir. Mardin'de lise olmaması nedeniyle, Konya Lisesi'nde eğitimine devam eden Turgut Özal bu dönem içerisinde kardeşi Korkut Özal da ona eşlik etmiştir. Son olarak Kayseri Lisesi'nde lise eğitimini bitiren Özal, İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği'ni burslu olarak okur. 1950 yılında mezun olur. Elektrik İşleri Etüd İdaresinde görevlendirilir.
Turgut Özal, ailesinin isteğiyle evlendiği Ayhan İnal'la 1952 yılında kısa süreli bir birliktelik yaşadı. Bu evlilikten sonra çalıştığı kurum olan Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nde sekreter olarak görev yapan Semra Yeyinmen ile evlendi. Bu evlilikten sonra Ahmet, Zeynep ve Efe adında üç çocuk sahibi oldu.
1952 yılında mühendislik ekonomisi alanında uzmanlık eğitimi için ABD’ye gönderildi. Türkiye’ye döndükten sonra Elektrik İşleri Etüd İdaresi Genel Müdür Yardımcılığı’na atandı.
1961–1962 yıllarında askerlik hizmetini Millî Savunma Bakanlığı Bilimsel Danışma Kurulu üyesi olarak yaptı ve Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulmasına katkıda bulundu. Bu sırada, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde ders verdi.
Askerliği sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı'nın kuruluşunda çalışan Özal, 1965 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel'in danışmanı olarak görev yaptı. 1967 yılında DPT Müsteşarı oldu. 1971'den 1973'e kadar Dünya Bankası Sanayi Dairesi'nde danışman olarak çalışan Özal yurda döndükten sonra başta Sabancı Holding olmak üzere birçok sektördeki, birçok şirket için yönetici olarak çalıştı.
1979 yılı sonlarına doğru Başbakanlık Müsteşarı olarak atandı. Aynı dönemde Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı görevini de vekâleten yürüttü. Türkiye ekonomisini liberalleştirmeyi hedefleyen ve 24 Ocak Kararları olarak bilinen geniş çaplı programın hazırlanmasında önemli rol oynadı.
12 Eylül 1980 askerî müdahalesinden sonra kurulan hükûmete ekonomik işlerden sorumlu Başbakan Yardımcısı olarak atandı. 1982 yılında bu görevinden istifa etti.
Başbakanlığı
20 Mayıs 1983'de Anavatan Partisi'ni kuran Özal 6 Kasım 1983'deki seçimlerde 400 kişiden oluşan parlamentoda 211 milletvekili çıkararak tek başına iktidar ve 45. Hükümet'in Başbakanı oldu. 1984 yerel seçimlerinden de başarıyla çıkan Özal, 13 Nisan 1985'de yapılan ilk kongrede tekrar genel başkanlığa seçildi.
1987 yılında yapılan genel seçimlerde de 292 milletvekili çıkartarak tekrar çoğunluğu sağladı ve 46. Hükümet'in başbakanı oldu. İktidarda bulunduğu 1983-1991 döneminde Türkiye ekonomisi ortalama yıllık yüzde 5,2 oranında büyümüştür.
Cumhurbaşkanlığı
Özal 1989'daki cumhurbaşkanlığı seçiminde aday oldu. Sosyaldemokrat Halkçı Parti ve Doğru Yol Partisi meclise girmeyerek seçimi boykot etti. İlk turda Turgut Özal 247, ANAP Burdur Milletvekili Fethi Çelikbaş 18 oy aldı. 17 oy boş çıkarken 3 oy geçersiz sayıldı. İkinci turunda 284 milletvekilinin katıldığı oylamada adaylardan Başbakan Turgut Özal 256 oy alırken, Çelikbaş 17 oy aldı. 2 oy geçersiz sayılırken 9 oy boş çıktı. 31 Ekim 1989 tarihinde gene muhalefetin katılmadığı 3. tur oylamasında Turgut Özal 263 oy alarak Türkiye Cumhuriyeti'nin 8'inci Cumhurbaşkanı oldu. 9 Kasım 1989 tarihinde resmi olarak görevine başladı. Bu seçimden akılda kalan ise alışamadık diyenlere, alışırsınız, alışırsınız demesidir.
Körfez savaşı ve Özal
Cumhurbaşkanlığı döneminin en önemli olayı 1. Körfez Savaşı'dır. Bu olayda çok aktif rol almıştır. Petrol kaynaklarının kontrolünü elinde tutan Saddam Hüseyin'in Türkiye için büyük bir tehlike teşkil ettiğini ve Saddam’ın bölgeyi hâkimiyeti altında tutmasına izin verilemeyeceğini savundu. Saddam’ın uzaklaştırılması için mümkün olan her şeyin yapılması konusunda fikren ve siyasi açıdan son derece istekliydi. Bu nedenle ABD'ye bu konuda açık destek verdi.
Sivil cumhurbaşkanı
Özal, her zaman sivil yönetimi savunmuş ve halk tipi sivil kıyafetlerden hoşlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarını resmi kıyafetiyle ziyaret eden diğer Cumhurbaşkanlarından farklı olarak çoğu defa kravatsız, keten pantolon, keten ayakkabı ve tişörtle resmi programlara katılmıştır.

Ölümü

Turgut Özal, 17 Nisan 1993'te 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra ölmüştür. Özal'ın cenazesine Türkiye'nin dört bir yanından yüzbinlerce kişi akın etmiş, televizyonlardan canlı yayımlanmış; ülkede bayraklar yarıya indirilmiştir"Öldükten sonra beni İstanbul’a defnedin, kıyamete kadar Fatih Sultan Mehmed’in manevi ruhaniyeti altında bulunmak istiyorum" şeklindeki vasiyetine uyularak kendisi tarafından yaptırılan eski başbakan Adnan Menderes'in anıtmezarının bulunduğu Topkapı'da, Vatan Caddesi üzerinde kendisi adına hazırlanan anıtmezara defnedildi.
Bir suikasta kurban gitmiş olabileceği de yıllardır tartışılmaktadır. Turgut Özal'ın limonatasına katılan arsenikle zehirlendiği iddiasını ortaya atan eşi Semra Özal, delil olarak da saç örneğini ABD'de tahlil ettirdiğini belirtmektedir. 2 Ekim 2012 tarihinde Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın 19 yıl aradan sonra kabri açılmış olup ölümünün bir suikast olup olmadığının belirlenmesi için yapılan otopsi sonucunda Adli Tıp Kurumu ölümün zehirlenme sonucu meydana gelmediğini açıklamıştır.
4.    TURGUT ÖZAL DÖNEMİ GENEL GELİŞMELER
Türkiye bu dönemde dünyada iki süper güçten biri olan ABD ile yakınlıklarını geliştirme yoluna gitmiştir. "Özal, ABD ile ittifakı dış politikanın temel ekseni saymıştır" (Gürbey 2003:305). Turgut Özal başbakanlığı döneminde Türkiye'nin uluslararası platformlarda ABD ile olan bağlarını temel veri saymaya devam etmiştir. NATO üyesi olmak ve soğuk savaşın yeniden canlanma belirtilerini hissetmek gibi olgular, Türkiye'nin ABD nezdindeki önemi koruyan ana etkenlerdi. Bu yakınlığı sarsan olaylar ise ABD Senatosu'nun "Ermeni sorunu" kararları ve Kıbrıs nedeniyle başlamış olan, ambargo önlemlerini de içeren pürüzlü noktalar olmuştur (Tanör 2000:106).
Özal'ın ekonomik ve siyasi kararlarda büyük bir etkisi bulunan Amerikan hükümeti ile olan ilişkileri iyi düzeyde olmuştur. Türkiye'nin gelişmesi için "Amerikan modeli"ni benimseyen Özal dış politikada da ABD ile birlikteliği samimi olarak savunmuştur. Öyle ki, bir dönem ABD'de eğitimini sürdüren Özal'ın ABD ile ilgili görüşleri zaman zaman "Amerikancılık" olarak da değerlendirilmiştir. Özal'ın Amerika'ya olan hayranlığı siyasi görüşlerini büyük ölçüde şekillendirmiştir. Özal'a göre, ABD'nin başarısının ardında ekonomik ve siyasi özgürlükler ve Osmanlı İmparatorluğu benzeri çok kültürlülüğü yatmaktadır. Bu görüşlerin doğal bir uzantısı olarak ekonomi ve siyasette liberalizmi veya farklılıkların bir aradalığını savunan Özal, dış politikada da ABD politikalarına uyumlu Türkiye'nin kazançlı çıkacağını savunmuştur (Laçiner,2003:23-48).
1980'li yıllarda ülke içinde izlenen ekonomik programı destekleyici dış politika izlenmiştir. İzolasyonun kırılabilmesi için bir yandan Avrupa ve ABD'nin taleplerini yerine getirmeye çalışan Özal yönetimi, diğer taraftan da alternatif pazarlar ve işbirliği imkânları aramaktadır. Bu bağlamda İran-Irak savaşı büyük bir fırsat yaratmıştır. Savaşan iki tarafın da ekonomik anlamda üretimleri büyük darbe almış, nakit ihtiyacı da had safhaya ulaşmıştır. Türkiye artan üretimi ile her iki ülkeye olan ihracatını arttırırken bu ülkelerin finans sıkıntısını da takas yoluyla halletmiş, böylece 1970'lerde büyük buhranlara yol açan enerji ithalatının finansmanı sorunu da Türkiye açısından halledilmiştir (Laçiner 2003:23-48).
İran ve Irak dışında kalan komşular ile ilişkilerin geliştirilmesi yolunda adımlar atılmıştır. Özellikle ticari alanda bölge ülkeleri öncelikli pazarlar arasında sayılmıştır. Ancak Suriye'nin PKK'ya olan desteği ve Yunanistan ile yaşanan Kıbrıs ve Ege sorunları gelişmeyi engelleyici etkenler olmuştur. Buna rağmen Yunanistan vatandaşlarına uygulanan vize uygulamasının kaldırılması ve Suriye ile su konusunda antlaşma yapma konusundaki gayretler Türkiye'nin sorunların çözümünde belli bir iradeye sahip olduğunu göstermiştir.
Dünyanın genel durumunda 1989'dan sonra önemli değişiklikler yaşanmaya başlanmıştır. S.S.C.B ve sosyalist sistemin çözülmesi dünyadaki dengeleri değiştirmiştir. İkinci Dünya Savaşı'ndan itibaren S.S.C.B Türkiye'nin güvenliği açısından tedirginlik yaratmıştır. Bu yüzden Türkiye dış ilişkilerini ve askeri ittifaklarını kuzey komşusundan gelebilecek tehlikelere karşı bir savunma çizgisine oturtmuştu. SSCB'de 1985 yılından itibaren Gorbaçov ile başlayan yeniden yapılanma çabaları gerek söz konusu ülkenin iç rejiminde gerekse de dünya politikaları bakımından bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Sosyalist sistemin çöküşüyle birlikte ortaya çıkan duruma "yeni dünya düzeni" denildi (Tanör,2000:106-107).

AB İle İlgili Gelişmeler
Özal, Avrupa Topluluğu'nun Türkiye için vazgeçilmez olduğunu ve bu düşünceyle ANAP'ın birinci hükümet programında Topluluğa tam üyeliği "nihai amaç" olarak açıklamıştır. Özal, Avrupa Topluluğu'nun hem uluslararası alandaki ekonomik ve siyasal öneminin hem de Türkiye için vazgeçilmezliğinin, Topluluğun ekonomik ve siyasi olarak gerisindeyken geliştirilmesinin güç olacağı düşüncesiyle Topluluğa üyeliği nihai hedef olarak belirlemiştir.
12 Eylül askeri müdahalesiyle birlikte demokrasinin askıya alınması, Türkiye'nin Avrupa konseyi ile olan ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Türkiye konseyden çıkarılmamış, fakat konsey organlarındaki temsili sınırlamıştır. Bu durum AET ile olan ilişkileri zorlaştırıcı sonuçlar doğurmuş olup, Türkiye bu yıllarda tam üyelik için yeni girişimlere yönelmemiştir.
1983 yılında ANAP'ın iktidara gelmesiyle sivil yönetime dönüşe rağmen Türkiye'nin askeri yönetim döneminde fiilen donmuş olan ilişkiler hemen canlandıramamış. AT, ilişkilerin canlandırılmasını Türkiye'nin insan hakları performansının ve demokrasinin iyileşmesi şartına bağlamıştır (Dağı 2003:252).
AT'nin Türkiye'deki insan hakları ihlallerine ve demokrasi konusundaki ısrarlı tutumlarına karşı, 1986 yılı baharında hükümet iki önemli adım atmıştır. Öncelikle ceza-infaz yasasında yapılan bir değişiklikle adi ve siyasi suçluların mahkumiyet süreleri yarıya indirilmiş, sınırlı bir af getirilerek ölüm cezaları 30 yıl hapis cezalarına çevrilmiştir. Barış Derneği ve DİSK davalarından tutuklu yargılanan pek çok kişi serbest bırakılmıştır. Ayrıca 1986 Nisan'ında eski politikacıların siyasi konularda fikir beyan etme yasağını kaldıran yeni bir kanun yürürlüğe girmiştir. Bu kanun daha çok iç politikadaki tartışmaları rahatlatmıştır. AT'nin de eski politikacıların yasaklarının kaldırılması yönünde ısrarlı tutumları olmuştur. Ayrıca Türk vatandaşlarına 1987 Ocak ayında Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'na bireysel başvuruda bulunma hakkının verilmesi Avrupa standartlarını yakalamak yönünde önemli bir adım olmuştur. 1987 yılında Anayasa'nın geçici dördüncü maddesi olan yasaklı siyasetçilerin yasağı yapılan referandum ile kaldırılmıştır. Türkiye Topluluğa girmek için liberilizasyon sürecinin devam ettiğine dair mesajlar vermiştir. (Dağı2003:275-276).
Türkiye Avrupa Ekonomik Topluluğu'nu (AET) kuran Roma Antlaşması'na göre 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Topluluğu (AT) Bakanlar Konseyi'ne tam üyelik için resmi başvurusunu yapmıştır. 1989 Aralık ayında açıklanan ve Bakanlar Konseyi'ne sunulan Komisyon raporu olumlu değildi; tam üyelik yolunda görüşmelere 1993'ten önce başlanamayacağı yolunda idi. Tam üyelikle ilgili güçlükler Avrupa'da meydana gelen yeni gelişmeler ve Tek Senet'in gerçekleştirilmesinden kaynaklanmıştı. Bunun yanında AB ülkelerinin Türkiye'den yana bazı çekinceleri vardı. Bunlar, Türkiye ekonomisinin bozukluğu, Türkiye'den gelecek işsiz akımının endişeleri ve Türkiye'nin insan hakları ve demokrasi konusundaki eksiklikleriydi. Komisyon raporu, tam üyelik yolunda öncelikle üye ülkeler arasında gümrük birliğinin gerçekleştirilmesini öneriyordu. Bu dönemde Avrupa Parlamentosu ‘da Türkiye'de insan hakları ve demokrasi ihlalleri konusunda eleştirel tavır ve kararlar almıştır (Tanör 2000:107).
"Özal AB konusunda kararlıydı. Belki de nasıl askerlerin sırtından iktidara taşındıysa, ABD'nin sırtından da AB'ne taşınacağına inanıyordu. Fakat Özal'ın beklediği gibi olmadı. AB parlamentosu ve AB komisyonu görüşmelerin başlamasını reddetti. Asıl güçlükler iktisadi alandaydı. Bu gelişmeler Özal iktidarını yıpratmıştır.
Özal yine de iktidarının alternatifsiz olduğu inancındaydı" (Timur 2004:60) 14 Nisan 1987 tarihinde Avrupa Topluluğu Bakanlar Konseyi'ne tam üyelik için başvurulmuş ve sonuç olumsuz olmuştur. Türkiye'de ki enflasyon, işsizlik, demokrasi ve insan hakları konusundaki eksikler nedeniyle kabul edilmemiştir.

Türkiye'nin Komşularıyla İlişkileri ve Bölgesel İşbirlikleri
1989'dan itibaren sosyalist kampta ve SSCB'de başlayan çözülme sonrasında Kasım 1990'da Paris Konferansı ve Malta görüşmeleri Soğuk Savaş'ın da sonu olmuştur. Bu Türkiye'nin de Sovyet tehdidini ortadan kaldırmış ve dış politikada bir rahatlama olmuştur. Dış politikadaki bu rahatlamayla birlikte iç siyasete de bunun izleri görülmüş olup Komünist düşünce ve örgütlenmeleri yasaklayan ve cezalandıran TCK 141 ve 142 hükümlerinin kaldırılmıştır. Bir başka önemli gelişme ise Sovyetlerin dağılmasıyla yeni kurulan Türki Devletlerin Türk diplomasisi için yeni bir alan oluşturmuştur (Tanör 2000:106-107).
Bölgesel işbirliği anlayışıyla da, Orta Asya Cumhuriyetleri ile Türkiye'yi bir araya getirmeyi sağlamak ve bu yoldan bir "Türk Birliği" oluşturmak, Özal'ın bu dönemde ekonomik ağırlıklı dış politikasının temel bir parçası halini almıştır. Dağılma süreci içinde, ekonomik yapısı da bozulan Rusya Türk işadamları için iyi bir pazar da oluşturabilirdi. Özal, Rusya ve diğer eski SSCB Cumhuriyetlerine gezilerinde yanında geniş bir işadamı kafilesiyle gitmiş ve siyasi konulardan çok ticari ve kültürel konuları ön plana çıkartmıştır. Nitekim 1990'lı yıllarda Rusya'nın Türkiye'nin en önemli ekonomik partnerlerinden biri olması bu çabaların bir sonucu olmuştur.
Ayrıca Sovyet Bloğu'nun dağılması sayesinde Suriye ve Bulgaristan yalnız kalacak, böylece kendilerini Türkiye ile işbirliğine daha çok mecbur hissedeceklerdi. Balkanlar'da ve Kafkaslar'da ortaya çıkan yeni Türk ve Müslüman (çoğunluğu eski Osmanlı tebaası) halklar da Türkiye'nin yalnızlığını azaltacak türden "doğal müttefikler"di. Sezer'in de belirttiği üzere "yeni jeopolitik gelişmeler Türkiye Türkleri ile Orta Asya ve Kafkasya'daki akrabaları ve komünizm sonrasının geçiş sorunları karşısında Türkiye'yi maddi ve manevi destek kaynağı olarak gören Balkanlar'ın Müslümanlık mirası halkları arasında karşılıklı uyanış ve sempati oluşmuştur" (Sezer, 1993:73).ve bu durum Türkiye'ye geniş imkanlar bahşetmiştir.
Türkiye'nin artan gücüne ek olarak, Özal Türkiye'nin Doğu ve Batı kültürleri arasındaki özel konumu nedeniyle Batı için öneminin artacağını düşünerek, Batı'nın Doğu dünyası ile kurmak zorunda kalacağı ilişkilerde de aktif rol almaya aday olmuştur.
1980'li yılların sonlarına doğru S.S.C.B'nin dağılmasıyla, bağımsız Türk Cumhuriyetleri ortaya çıkmıştır. Türk Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını kazanmasıyla Türk dış politikasına yeni boyut kazandırmıştır. "Sovyetler Birliği'nin dağılması, Türk kökenli ve Müslüman cumhuriyetleri dünya politik sahnesine çekerken, Türkiye'yi de dünya politikasında ön plana çekmiştir" (Kongar 2001:463).
Bu dönemde hem Türkiye'den hem de ülke dışında geniş bir çevre, Türkiye'nin yeni kurulan ve "Türki" özellikler taşıyan devletleri, serbest piyasa ekonomisine ve çok partili bir siyasal sisteme yönelteceğini düşünmekteydi. Ne var ki Türkiye'nin kaynaklarının sınırlı oluşu, bu iddialı beklentilerin istenen sonucu vermesini zorlaştırmaktaydı. Özal Türkiye'nin Türki cumhuriyetlerle olan ilişkileri, beklenen düzeyde gerçekleştirememiştir. Bunların çeşitleri nedenleri vardır (Aral 2003: 237-238):
·         Uygulanabilir uzun vadeli bir stratejinin olmayışı,
·         Türkiye'nin siyasi, diplomatik nüfuzunun yetersiz kalması,
·         Özal'ın yeni kurulan bu devletler için fazla iyimser beklentiler içine girmiş olması,
·         Özal'ın yeni kurulan Türki cumhuriyetler arasındaki siyasi, kültürel, felsefi farklılıkların görmezlikten gelmiş olması olarak sayılabilir.
Özal'ın bu dönemde Ortadoğu Ülkelerine olan yakınlığı bu ülkeler arasında serbest ticarete ve iktisadi işbirliğine dayalı bir ekonomik pakt oluşturmak olmuştur. Özal'ın kendi damgasını taşıyan fakat uygulanamayan "barış suyu projesi" bu düşüncesinin ürünü olmuştur.
Bu projeye göre, Türkiye Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin sularını iki boru hattı ile söz konusu ülkelere ulaşılacaktı. "Batı boru hattı" Suriye ve Ürdün üzerinden Suudi Arabistan'a varacaktı. "Doğu boru hattı" ise Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan üzerinden Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Umman'a varacaktı. Araplar İsrail'e de su sağlayan bu projeyi reddetmişlerdir (Ataman 2003:365).
Türkiye'den boru hattıyla su dağıtma projesinin, aynı zamanda bölgede barışın tesisine katkı sağlayacağı hedeflenmiş fakat bu proje iki nedenle uygulanamamıştır: birincisi, suyun birim maliyetinin yüksek oluşu ikincisi ise, bu proje, Türkiye'nin Arap ülkelerine karşı siyasal ağırlığını onlar açısından kabul edilemez bir şekilde yükseltecekti (Aral 2003:228)1
Bu dönemde ortaya çıkan İran-Irak Savaşı boyunca Türkiye aktif tarafsızlık politikasını takip etmiş ve savaşan taraflarla olan ihracatında büyük artış gözlenmiştir. Bu olayda da Özal'ın dış politika yaklaşımında, ticari ilişkileri ön plana çıkardığı görülmüştür (Ataman 2003:366).
Özal döneminde dış politikada çıkan bir başka bunalım Körfez bunalımı olmuştur. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'i işgal etmiştir. Gözen'e (2003:321) göre Özal Körfez Savaşı'nda Türkiye'nin geleneksel tarafsızlık politikasının uygulamasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Savaşta iki taraf vardı. Ya ABD önderliğindeki Birleşmiş Milletler ile birlikte hareket edilecek ya da Irak'a destek verilecekti. Tarafsızlık adı altında izlenecek politika da sonuçta Irak'a destek vermek anlamına gelirdi. Bu durum Türkiye'nin aleyhine olumsuz gelişmelere yol açabilirdi.
Bu dönemde pasif bir dış politika izlemek, Türkiye'nin aleyhine sonuç doğurabilirdi. Bu yüzden yoğun ve aktif bir şekilde sorunun taraflarından birisi haline gelmesi gerekirdi
Körfez Savaşı'nın Türkiye açısından olumsuz bir sonucu, bölgede bir Kürt Devleti kurulması sonucunda, hem Irak'ın hem de Türkiye'nin ve diğer bölgelerinin sınırlarının değişeceği ihtimali olduğu için tüm savaş boyunca izlenen strateji bu tehlikeyi yok etmek olmuştur.
Özal, Körfez Savaşı'nı Türkiye'nin önemini azalmadığını ispatlayabilmek için de iyi bir fırsat olarak görmüştür. Çünkü dünya petrol rezervlerinin büyük bir bölümünün bulunduğu bu petrol bölgesi Batı'nın can damarıydı. Türkiye ise ambargoda petrol boru hattının Türkiye'den geçmesinden dolayı kilit ülke konumunda idi. Bu yüzden Özal, Türkiye'nin burada hareket kabiliyeti güçlü ve ileriye dönük bir politika ile aktif bir rol alması gerektiğini savunuyordu. Türkiye'nin batı için vazgeçilmez bir ülke olduğunu göstermeli, ayrıca Türkiye Arap ve İslam ülkelerine onların yanında olduğu mesajını da vermelidir şeklinde Türkiye'nin hem doğunun hem de batının köprüsü olduğu görüntüsünü vermiştir (Gürbey 2003:300).
Türkiye Irak'ın Kuveyt'i işgalini kınamış ve bu ülkenin egemenliğinin tanımasını istemiştir. Birleşmiş Milletler Konseyi 6 Ağustos'ta Irak'a karşı ambargo uygulaması kararını almıştır. Türkiye bu karar uyarınca petrol boru hattını kesmiştir ve Irak ile ticari alışverişini durdurmuştur. Cumhurbaşkanı Özal'ın isteğiyle TBMM 12 Ağustos'ta, belli koşulların gerçekleşmesi durumunda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesine ya da yabancı silahlı güçlerin ülkede konuşlandırılması konusunda hükümete izin vermiştir. Aralık ayında Türkiye NATO'dan Çevik Kuvvet isteminde bulunmuştur. 17 Ocak'ta müttefik kuvvetler Irak'a karşı "Çöl Fırtınası" hareketini başlatmışlardır. Aynı dönemde TBMM hükümete yetki veren kararını aldı. Buna göre Türkiye'deki askeri üsler bu harekât için kullanılacaktır. Özal'ın bu bunalımda daha aktif ve müdahaleci rol oynama hatta savaşa katılma hesabı tutmamıştır (Tanör 2000:109).
Gözen'e (2003:349) göre, Özal Körfez Savaşı'nda hem içerde varlığını koruma mücadelesini hem de Körfez Savaşı'nın gelişimini kendi ideallerine uygun olarak dönüştürebilme projesini yürütmeye çalışmıştır. Bütün çabalarına karşı Körfez Savaşı sonucu Özal'ın beklediği şekilde gerçekleşmemiştir. Özal'ın istemlerine rağmen ikinci cephe açılması, Musul-Kerkük ve Kuzey Irak'ta yeni bir düzen oluşturulması konularında istediğini elde edememiştir. Bu başarısızlığın en önemli nedeni Özal'ın idealleri ile ulusal ve uluslararası gerçeklerin örtüşmemesi olmuştur.
Özal Körfez Krizi'nde tek adam olarak hareket etmiştir. Öncelikle Kuzey Irak sorunu ortaya çıkmıştır. Daha sonra "Çekiç Güç" adı altında silahlı bir güç oluşarak Türkiye'ye yerleşmiştir ve PKK terörizminin şiddetlenmesine yol açmıştır. Irak ile ilgili bir başka bunalım olan Kürt ayaklanması yeni sorunlar yaratmıştır. Kuzey Irak'ta Kürt ayaklanması ve temsilcilerinin Türk yetkilileri ile yakın temas kurmaları sonucunda Türk tarafı bağımsız bir Kürt devletine karşı çıkmış ve Irak'ın toprak bütünlüğünü savunmuştur. Ayaklanmaya karşı bastırıcı eylemler yapan Irak kuvvetlerinden kaçan Kürtlerin Türkiye'ye sığınmaları Türkiye'de bunları barındırma sorunu yaşamıştır (Tanör 2000:109)
Komşu ülkelerden olan İran'daki İslami devrim ve mollalar rejimi laik Türkiye için kuşku verici bir gelişme olmuştur. İran rejimi oturduktan sonra "devrim ihracı" siyasetini benimsemişlerdir. Laik Türkiye'nin, İslam alemi ve kökten dincilik için kötü örnek olduğu inancı İran'ın resmi görüşü olmuştur. Bu yüzden iki ülke arasında fazla sertleşme göstermeden bazı gerginlikler yaşanmıştır.
Türkiye'nin İslam dünyası ile olan ilişkileri Özal döneminde artmıştır. Özal'ın 1980 yılının başlarından itibaren Ortadoğu üzerinde ekonomik ve stratejik hedefleri vardı. Özal'ın bu yaklaşımını etkileyen birinci faktör ihracata dayanan ekonomik politikaları, ikincisi ise Özal'ın Türklerin yaşamında İslam’a vurgu yapması şahsi olarak İslam dinine olan ilgisi, diğer Müslüman devletlerle ilişkileri geliştirmeye yöneltmiştir. Özal her zaman muhafazakâr ve dindar bir kişilik olarak bilinmiş ve İslam’a hep yakınlık duymuştur. Özal ilk zamanlarda ideolojik olarak Türk-İslamcı bir çizgide bulunmuştur. Genel olarak Batı teknolojisini kullanarak Türk ve İslam Kültürünün yansıtıldığı liberal ve çoğulcu bir yönetim öngörmüştür
(Ataman 2003: 357-360)1. Özal döneminde, İKÖ (İslam Konferansı Örgütü) ile olan ilişkiler geliştirilmiş. Aynı zamanda Orta Asya Müslüman Türk Devletlerinin İKÖ'ye üye olmalarına da Türkiye önayak olmuştur.
Türkiye, İran ve Pakistan arasında 1984 yılında Ekonomik İşbirliği Örgütü kuruldu. Bu örgüt üye ülkeler arasında ekonomik, ticari, teknik ve kültürel işbirliğinin artırılmasını öngörmüştür. Bu örgüte Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin de katılmasına Türkiye önayak olmuştur. Böylece Türkiye örgütün gerçek bölgesel bir yapı olmasını sağlamıştır (Gürbey 2003:297).
Özal, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'nü kurmuştur. Özal KEİB'yi Kafkasları ve Balkanları kapsayan geniş bir alanı ferdi teşebbüse ağırlık veren bir model olarak düşünmüştü. KEİB ile ülkeler arası serbest ticareti sağlayarak, ülkeler arası gerginliği de büyük çapta yumuşatmanın mümkün olabileceğine inanmıştı (Gürbey 2003:297-298).
1980'li yıllarda Yunanistan ile ilgili sorunlar devam ederek, Türkiye'nin AT'ye girme yolunda Yunanistan önemli bir engel teşkil etmiştir. Ege kıta sahanlığı, Batı Trakya'daki Türkler, Kıbrıs gibi iki ülke arasındaki müzminleşmiş sorunlarda Avrupa Birliği üyesi olan Yunanistan AB'yi kendi lehine etkilemiştir (Kongar 2001:472).
Türkiye 1980 yılında ABD ile olan ilişkilerin daha iyi olması için Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına geri dönmesine karşı çıkmamıştır. Veto hakkını kullanmamıştır. Bu davranış Türk Yunan ilişkilerini düzeltmeye yetmemiştir. 1981 yılında Andreas Papandreu'nun iktidara gelişi ve Türkiye karşıtı tutumları bozuk olan Türk-Yunan ilişkilerinin daha da bozulmasına neden olmuştur.
Yunanistan Avrupa Konseyi'nde Türkiye aleyhine tutum sergileyerek Ankara'yı tedirgin edici roller oynamıştır. İki ülke arasında bu dönemde somutlaşan sorunlar: Ege kıta sahanlığı, Fır Hattı, Ege Adalarının Silahlandırılması, Batı Trakya Türkleri'nin durumu ve nihayet süreklilik kazanmış görünen Kıbrıs bunalımı olmuştur (Tanör 2000:105).
Türkiye bu dönemde Yunanistan ile ilgili sorunlarda bir ilerleme sağlayamamıştır. Türkiye'nin NATO'nun askeri kanadına Yunanistan'ın dönüşünü veto etmeyişi, Türkiye'nin elindeki kozu kullanamamasına ve sorunlarla ilgili olarak pazarlık gücünün zayıflamasına neden olmuştur. FIR hattı konusundaki uyuşmazlık devam etmiş, Ege Denizi'ndeki Yunan Adaları'nın silahsızlandırılması ve Batı Trakya Türklerine olan baskıların devam etmesi gibi konularda bir ilerleme kaydedilmemiştir. İki ülke arasındaki asıl gerginlik Yunanistan'ın Ege'de petrol arama konularında kendini belli etmiştir. Türkiye daha önce Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarma eylemini savaş nedeni sayacağını bildirmiştir (Tanör 2000:105).
Bu dönemde Kıbrıs ile ilgili sorunlarda bir ilerleme sağlanamamıştır. Uluslararası çeşitli görüşmeler, arabuluculuk girişimleri sonuç vermemiş, KKTC bu dönemde başka devletlerce tanınmamıştır. 1989 yılında komşumuz Bulgaristan ile ilgili beklenmeyen bir gelişmeyle soydaşların Bulgaristan'dan göçleri ve Peşmerge'lerin Güneydoğudan Türkiye'ye girişleri Özal'ın Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz ile aralarında görüş ayrılığına neden olmuştur (Tokatlı 1999:84).
1984'ten itibaren Bulgaristan'da Jivkov yönetiminin Bulgaristan Türklerine ilişkin politikasında köklü bir değişikliğe gitmesiyle ilişkiler bozulmuştur. Bulgaristan'daki Türkler, Türk değil "Müslümanlaştırılmış Bulgar" olarak sayılmışlar. Bulgaristan'da yaşayan Türklerin isimlerinde, ibadet, okul ve dil konularında baskı görmüşlerdir. Türkiye AGİK çerçevesinde Bulgaristan'a telkinlerde bulunmuştur. Bu arada 1989 yılının baharında Bulgaristan'dan Türkiye'ye soydaş göçü başlamıştır. Bu göç 300.000'e ulaşmıştır. Bulgaristan ile ilişkilerin düzelmesi, Bulgaristan'daki rejim değişikliğinden sonra yaşanmıştır (Tanör 2000:109).
1980'lerin Özal'ı, dış politika açısından ideolojik değil pragmatist bir politikacı olmuştur. Özal'ın Ortadoğu ülkelerine ve İslam âlemine ilgisinin kaynağı, bölgedeki ideolojik ve politik eğilimleri yadsıyarak, Türk ticaretini geliştirmeyi amaçlayan ekonomik pragmatizmi idi (Dağı 2003:251).













5.    TURGUT ÖZAL DÖNEMİ MİLLİ EĞİTİM BAKANLARI
·         Mehmet Vehbi Dinçerler
1940’ta Gaziantep'te doğmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Mühendisliği bölümünü bitirmiş, lisans üstü çalışmalarını İstanbul Üniversitesi’nde sürdürerek, İşletme Yönetimi Uzmanı olan Dinçerler, daha sonra ABD’de Syracuse Üniversitesi’nde Sanayi Mühendisliği yüksek lisansını tamamladı.
1963 - 1972 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı’nda çeşitli kademelerde görev yapan Dinçerler, Türkiye’yi temsilen Dünya Bankası’nda muhtelif seminerlere katıldı. Dünya Bankası’ndan bir heyetle, İrlanda Ekonomisi üzerinde incelemelerde bulundu.

Özel Sektör kuruluşlarında Genel Müdürlük ve Genel Koordinatörlük yapan Dinçerler, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Gaziantep Kampüsü’nde kısa bir süre Mühendislik Ekonomisi dersleri verdi. Gaziantep’te çok ortaklı iki tesisin kurulması ve işletmeye açılmasında geniş sorumluluklar yüklendi.
Anavatan Partisi’nin ilk kurucu üyelerinden olan Dinçerler, Anavatan Partisi kurulduğundan bu yana, kısa bir dönem dışında, Merkez Karar ve Yönetim Kurulu Üyeliğine seçilmiştir.

Vehbi Dinçerler, 6 Kasım 1983 seçimlerinde Anavatan Partisi İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ye girdi. 17. Dönem milletvekilliğinin yanında Türkiye Cumhuriyeti’nin 46., Turgut Özal’ın kurduğu Anavatan Partisi’nin ilk Hükümetinde Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı (13.12.1983 - 13.09.1985) ve Devlet Bakanlığı (14.09.1985 - 24.12.1987) görevlerini yürüttü.

Partisi, 29 Kasım 1987 tarihinde yapılan 18. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerinde Dinçerler’i Hatay ilinde seçime girmekle görevlendirdi. Bu seçim sonucu TBMM’ye Hatay Milletvekili olarak tekrar giren Dinçerler, 20.01.1988 - 16.10.1989 tarihleri arasında TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı olarak da görev aldı.

20 Ekim 1991 Erken Genel Seçimlerinde Ankara 3. Bölge Milletvekili Adayı olan Dinçerler, 19. Dönem Ankara Milletvekili olarak TBMM’ye üçüncü kez girdi. 19. Dönemde Milletvekilliğinin yanı sıra TBMM’nin uluslararası gruplarından, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Üyesi, ayrıca Avrupa Konseyi Genişletilmiş Başkanlık Divanı ile Bilim ve Teknoloji Komisyonu Üyesi olarak görev yapan Vehbi Dinçerler daha sonra Kuzey Atlantik Asamblesinde Türkiye’yi temsil etti.
Bakanlığı döneminde yaratılış görüşü, Fen dersi müfredatına alınmıştır. Ayrıca Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyet üyesidir.
·         Metin Emiroğlu
1943 yılında Malatya'nın Arapgir ilçesinde doğdu. 1948 yılında ailesi ile birlikte Malatya'ya yerleşti. İlk, orta ve lise öğrenimini Malatya'da tamamladı. 1966 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1968 yılında vatani görevini piyade komando olarak yaptı.
Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İşletme İktisadi Enstitüsü'ne devam etti ve lisans üst 1 yıllık eğitim dönemini bitirdi.
1969-1972 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatında Çalışma sorunları, Sosyal Güvenlik, Yaygın Eğitim Sektör sorumlusu olarak çalışmıştır. Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası Genel Sekreterliği görevini 1979 yılına kadar sürdürmüştür. Bu dönemde mesleki kurslar açılmasını ve tekstil ihracatçı birliğinin kurulmasını organize etti.
1983 yılında Turgut Özal ile birlikte Anavatan Partisi Kurucu Üyesi ve milletvekili oldu. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı ve ardından, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanı olarak kabinede yer aldı. 1987 seçimlerinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak görev yaptı. 24 Aralık 1995 Genel Seçimlerinde de Malatya Milletvekili olarak parlamentoda bulundu.

Metin Emiroğlu halen serbest müşavirlik ve avukatlık yapmakta olup, evli ve iki çocukludur.
·         Hasan Celal Güzel
1945 yılında Gaziantep'te doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Malatya'da tamamlamıştır. 1968 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümünü bitirdi. "Türkiye'nin İktisadi Büyüme Modelleri" üzerine yazmış olduğu tez çalışmasıyla bu bölümden mezun olmuştur.
Üniversite tahsilini tamamladıktan sonra Devlet Planlama Teşkilatı'nda çeşitli kademelerde çalışmıştır. Başbakanlık Müşavirliği, Başbakanlık Ekonomik ve Sosyal İşler Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı Müşavirliği ve Müsteşar Yardımcılığı, DPT Genel Sekreterliği ve Müsteşar Vekilliği ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı görevlerini yapmış 38 yaşında Başbakanlık müsteşarı olarak Türkiye'nin en genç Başbakanlık müsteşarı unvanını almıştır. 24 Ocak 1980 ekonomik tedbirlerinin alınması aşamasında ciddi görevler üstlenmiştir.
Ayrıca; çeşitli üniversitelerde, akademilerde ve Kara Harp Okulu'nda ekonomi, maliye, hukuk, ekonomik ve sosyal tarih, ekonomik sistemler-doktrinler ve kamu yönetimi konularında öğretim görevlisi olarak hizmet verdi ve akademik çalışmalar yaptı.
1986 yılında girdiği ara seçimlerde Anavatan Partisi'nden Gaziantep milletvekili olarak TBMM'ye girmiştir. Turgut Özal Hükümeti'nde, Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olarak görev almıştır. 1987 yılı seçimlerinde yeniden seçilerek bu kez Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı görevinde bulunmuştur. Bu görevlerinin dışında, 1986-89 yılları arasında Dış İşleri Bakan vekilliği görevini yerine getirdi. 1989 yılı Anavatan Partisi Olağanüstü Kongresi'nde parti genel başkanlığı için aday olmuş ancak seçilememiştir.
1992 yılında Yeniden Doğuş Partisi'ni kurmuştur. Yeniden Doğuş Partisi Yeniden Doğuş Partisi, 23 Kasım 1992'de Anavatan Partisi'nden ayrılmış olan Hasan Celal Güzel liderliğindeki beş kişi tarafından kurulmuş siyasi parti olarak tarihe geçmiştir. Katıldığı 1995 Türkiye genel seçimlerinde %0.34 ve 1999'da da %0.14'lük oy oranına ulaştı.
1994 Yılı sonunda "YENİ TÜRKİYE" isimli 2 aylık akademik dergiyi yayınlamaya başladı. Burası 8 yılda bir okul haline geldi. Bu süre içinde 3 bin 500'ün üzerinde makale ve 40 bin sayfalık külliyat ortaya çıkarıldı. Ayrıca Yeni Türkiye Araştırma ve Yayın Merkezi'ni kurarak demokrasi üzerine kitaplar yayınladı. 1998 Yılında Cumhuriyetin 75. Yıldönümü münasebeti ile 5 ciltlik bir 'Cumhuriyet' çalışması, Osmanlı'nın 700. Kuruluş yıldönümü için 12 ciltlik uluslararası 'Osmanlı araştırması ve 2002 yılında 21 ciltlik uluslararası 'Türkler' çalışmasını gerçekleştirdi
Dünden Bugüne Tercüman, Halka ve Olaylara Tercüman, Radikal ve Vatan Gazetesinde yazarlık yaptı. Hâlen Sabah gazetesinde köşe yazarı olarak çalışmaktadır.

·         Avni Akyol
Avni Akyol, Düzce Namık Kemal İlkokulu mezunudur. Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü'nden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi'ne bağlı Eğitim İdaresi ve Planlaması'nda master yaptı.
Daha sonra ABD'de Southestern Üniversitesi'nde doktora yapan Avni Akyol, Yönetim, Planlama, Eğitim - YÖK ve Atatürk Kültür Milli Komitesi üyeliklerinde bulundu.
1977 yılında yapılan genel seçimlerde Adalet Partisi'nden (AP) Bolu milletvekili oldu. Ardından kurulan II.MC.Hükümeti'nde Kültür Bakanlığı yaptı. 1986 yılında Bakanlar Kurulu kontenjanından YÖK üyeliğine seçildi. 1983 yılında kurulan ANAP'a üye oldu. 30 Mart 1989'da II. Özal Hükümeti'nde yapılan difüzyon sonucu Hasan Celal Güzel'in yerine Milli Eğitim Bakanı oldu ve bu görevi 3 hükümette de devam ettirdi. (II. Özal Hükümeti, I. Akbulut Hükümeti, I. Yılmaz Hükümeti).
Farklı yeniliklere imza atılan Avni Akyol döneminde, lacivert önlükler yerine mavi önlükler fikri ortaya atılmıştır ve gerçekleştirilmiştir. Akyol doğduğu ilçe olan Düzce'nin il olabilmesi için çok çalışmıştır.
18 Nisan 1995'da Bolu milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne girdi ve Eğitim Komisyonu Başkanlığı görevinde bulundu. 28 Şubat süreci sonrası ANAP - DSP - DTP Koalisyonu ile oluşturulan ANASOL-D Hükümeti'nin 8 yıllık zorunlu eğitim kararını hemen uygulamaya sokması için çaba gösterdi. 18 Nisan 1999 seçimlerinden sonra Bolu'dan meclise girdi. 30 Eylül 1999'da bir cenaze için gittiği Bolu'da, kaldığı bir otelde kalp krizi geçirerek öldü.







6.    TURGUT ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİMDE GENEL DURUM
a.      Genel Durum
·         Türkiye’de Öğretmenlik Mesleğinin Durumu
Okul denilen sosyal sistemin en stratejik parçalarından biri öğretmendir. Öğretmenler bir mesleğin üyesi olarak kalmak istiyorlarsa, o mesleğin değer sis-temlerine göre davranmaları gerekir. Öğretmenlik mesleğinin değer sistemini toplumun temel değerleri şekillendirir. Okuldaki yöneticiler, öğretmenlerin bizzat kendileri ve çocuklarını okula gönderen velilerin beklenti ve düşünceleri, bu değerlerin oluşmasında önemli etkilere sahiptir. Günümüzde öğretmenlik mesleği, eğitim sektörü ile ilgili olan sosyal, kültürel, ekonomik, bilimsel ve teknolojik boyutlara sahip, alanda özel uzmanlık bilgi ve becerisini temel alan akademik çalışma ve mesleki formasyonu gerektiren, profesyonel statüde uğraşı alanıdır.
Okulların sadece yeterli sayıda öğretmen gereksinimi olmamakta, aynı zamanda yetenekli, mesleğine bağlı ve kendisinden beklentilerin farkında olan ve bunları gerçekleştirmeye çalışan öğretmenlere de ihtiyacı bulunmaktadır.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 43. Maddesinde; “Öğretmenlik mesleği, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği” olarak tanımlanmaktadır. Buna bağlı olarak devletin öğretmenlerden temel beklentisi, “Öğretmenler bu görevlerini Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ve temel ilkelerine uygun olarak ifade etmekle yükümlüdürler” biçiminde özetlenmiştir.
Eğitim planlamalarındaki yanlışlıklar ve aksaklıklar ile eğitime yapılan gelişigüzel müdahaleler sebebiyle ortaya çıkan öğretmen ihtiyacını kapatmak için, öğretmen niteliğini taşımayan kişilerin bu göreve atanması Türkiye’de de yaşanan bir sorundur. Bu gibi uygulamalar öğretmenliğin özel bir ihtisas mesleği olduğuna ilişkin yukarıda sözü edilen kanun maddesine de aykırıdır. Ancak, yıllardır izlenen yanlış politikalar yüzünden Türkiye’de öğretmenlik kapısı daima değişik meslek gruplarındaki insanlara açık olmuş, öğretmenlik kolay elde edilebilen, herkesin yapabileceği bir meslek konumuna getirilmiştir. Öğretmenlik, elinde üniversite diploması olup da kendi alanında iş bulamayanların ümit kapısı haline gelmiştir. Bu uygulamalar kuşkusuz, öğretmenlik mesleğinin statü ve saygınlığını azaltmış, öğretmenliği herkesin yapabileceği bir meslek konumuna düşürmüştür.
1980’li yıllarda Özal dönemiyle birlikte liberal ekonominin güçlenmesi, yeni meslek gruplarının ortaya çıkması, memurların gelir düzeylerinin giderek düşmesi ile birlikte öğretmenlik mesleği de eski saygınlığını giderek yitirmiş ve toplumsal statüdeki yeri aşağıya doğru düşmeye başlamıştır .
Bilindiği gibi, 1982 yılında yapılan değişiklikle öğretmen yetiştirme sorumluluğu Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınarak, üniversitelere verilmiştir. Bu süre içerisinde, eğitim fakülteleri, eğitim sistemimizin gereksinimi olan nitelikli öğretmenleri yetiştirmede önemli katkılar sağlamışlardır. Ancak, ülkenin gereksinmeleri doğrultusunda bir yenileşme politikası izlenmediği için, 1990’ların sonuna doğru yeniden bir çok sorun yaşanmaya başlanmıştır. Bu dönemde, eğitim fakültelerinde, ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlar dikkate alınmadan, öğretim elemanlarının akademik yönelimleri doğrultusunda bölümler açılmıştır. Böylelikle bazı alanlarda ülkenin ihtiyacından fazla öğretmenler yetiştirilirken, diğer bazı alanlarda da oldukça fazla öğretmen ihtiyacı ortaya çıkmıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile, öğretmenlerin devlet memurluğu kapsamı içine alınarak, devlet memurluğunun gerektirdiği genel şartlara sahip olması hükme bağlanmış, 1739 sayılı kanunla da öğretmenliğin özel ihtisas mesleği olduğu kabul edilerek öğretmenlik mesleği için özel şartlar getirilmiştir. Anılan kanunda bakanlıkça, öğretmenlik mesleği için tespit edileceği belirtilen nitelikler 1983 yılına kadar ortaya konamadığı gibi, bu dönemde öğretmen ihtiyacını karşılamak amacıyla niteliği ve eğitim standardını düşürücü öğretmen alımının olduğu görülmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı, her ne kadar 1739 sayılı Kanun da dahil, aldığı kararlarda öğretmen alımlarında seçim şartı getirmişse de, 1985 yılına kadar yapılan öğretmen atamalarında bu şartı uygulamaya koymamış ve de mesleki formasyon belgesi aramaksızın öğretmen alımını sürdürmüştür.
1985 yılında ilk defa sınavla öğretmen alımına başlanmış, bu sınavda öğretmen yetiştiren kurum mezunları ile diğer kurum mezunları, aynı kefeye konularak aynı şartlarla seçilmeye çalışılmıştır. Varış’a göre; formasyon aranmaksızın öğretmenliğe atama konusunda, MEB’ in 30 yıl geriye düştüğü gözlenmekte, bu gün Milli Eğitim’de bir kısım öğretmen önce kadroya tayin edilmekte, sonra da; öğretmenlik mesleğini kısa ve yoğun kurslarla öğrenmektedir.
1989 yılında alınan bir kararla da, öğretmen adayları için değişik sınav şekilleri, mülakat vb. yöntemlerin uygulanması benimsenmesine rağmen 1991 yılı da dahil yapılan merkezi sınavların kaliteyi artırma ve ortaya çıkarmaktan çok, eleme-seçme amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu sınavı kazananlardan pedagojik formasyonu olmayanların öğretmenliğe başladıktan sonra “formasyon kursu”na alındığı, ancak nitelik ve süreç açısından tam uygulanamadığı, sitemde formasyonsuz çalışan öğretmenlerin sayısının kabarık olduğu bilinmektedir.
·         Türkiye’de Anadili Eğitimi Ve Yabancı Dil Öğretimi
1988 – 1989 öğretim yılında, o zamanki adıyla ortaokullarda, “Basamaklı Kur Sistemi” adıyla, yabancı dil öğretiminde değişiklik yapılmıştır. Bu sisteme göre, ortaokul 1. sınıfta yabancı dil dersleri zorunlu, daha sonraki sınıflarda ve lisede isteğe bağlı olacak ve bu dersten alınan not sınıf geçmeyi etkilemeyecekti. Bu sistem bir yıl uygulandıktan sonra yabancı dil tekrar zorunlu dersler arasına girmiştir.
14.10.1983 tarihinde yürürlüğe giren 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitim ve Öğretimi Kanunu, eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ve yabancı dille eğitimi düzenlemektedir. Milletlerarası antlaşma hükümleri saklı olmak üzere, resmi ve özel her derece ve türdeki örgün ve yaygın eğitim kurumlarında okutulacak yabancı dillerin ve yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar şunlardır:
a. Türk vatandaşların ana dilleri, Türkçe’den başka hiçbir dille okutulamaz ve öğretilemez.
b. İlköğretim, orta öğretim ve yaygın eğitim kurumlarında, Atatürkçü düşünce Atatürk ilke ve inkılaplarını konu olarak alan Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih, Coğrafya, Sosyal Bilgiler, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ve Türk Kültürüyle ilgili diğer dersler; yabancı dille okutulamaz ve öğretilemez. Öğrencilere, eğitim ve öğretimleri süresince bu derslerle ilgili araştırma görevleri ve ödevler, Türkçeden başka hiçbir dille yaptırılamaz.
c. Türkiye'de eğitimi ve öğretimi yapılacak yabancı diller, Milli Güvenlik Kurulunun görüşü alınarak , Bakanlar Kurulu kararıyla tespit edilir.
d. İlköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında yabancı dille eğitim ve öğretim yapılacak dersler ile okullar Milli Eğitim Bakanlığınca; yükseköğretim kurumlarında yabancı dille eğitim ve öğretimi yapılacak dersler ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapacak yükseköğretim kurumları Yükseköğretim Kurulunca belirlenir.
e. Yabancı dilde okutulacak derslerin eğitim ve öğretim programlarının tabi olacağı esaslar; ilköğretim ve yaygın eğitim kurumları için Milli Eğitim Bakanlığınca, yükseköğretim kurumları için Yükseköğretim Kurulunca tespit edilir.
f. Yabancı dil eğitim ve öğretimiyle ilgili uygulamaların Türk Milli eğitiminin amaçlarına, temel ve ana ilkelerine ve bu Kanundaki esaslara uygunluğu; ilköğretim, ortaöğretim ve yaygın eğitim kurumlarında Milli Eğitim Bakanlığınca; yükseköğretim kurumlarında Yükseköğretim Kurulunca denetlenir.
·         Özel Okullara Bir Bakış
1985 sonrası özel okulları teşvik edici nitelikteki bazı önemli düzenlemeler öyle özetlenebilir (625 Sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu, 1994):
9.1.1985 tarih ve 3236 Sayılı Kanunla yabancı uyruklu öğrencilerin devam edebileceği milletler arası öğretim kurumlarının yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişiler tarafından, doğrudan veya Türk vatandaşlarıyla ortaklık yolu ile 6224 Sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu çerçevesinde açılmasına imkân sağlanmıştır.
Özel öğretim kurumlarının açılış, işleyiş, yönetim ve eğitim-öğretim bakımından bağlı olacakları esasları belirleyen yönetmelik 23.6.1985 tarihinde çıkarılmış; daha sonra bu yönetmelik 7.9.1991 tarihinde değiştirilerek iyileştirilmiştir. Doğrudan özel okullarla ilgili çıkarılan bu yönetmelikler, özel öğretim kurumlarının işleyişini düzenlemiş ve böylelikle de bu okulların yaygınlaşması için kolaylık sağlamıştır.
2.6.1988 tarih ve 326 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile özel öğretim kurumlarının öğrenci ücretlerinde serbestliğin sağlanmasında önemli bir aşama kat edilmiştir.
1985 sonrası özel öğretim kurumları üzerinde yapılan düzenlemeler, daha önce de belirtildiği gibi, hep bu kurumların gelişmesi ve yaygınlaşmasını teşvik edici niteliktedir. Bu düzenlemelerle yabancılara ait özel okullara da belli esaslar içinde kapasitelerini arttırabilmeleri, yeni bina yapabilmeleri vb. yönde kolaylıklar sağlanmıştır.

b.      KALKINMA PLANLARINDA EĞİTİM HEDEFLERİ
Kalkınma Planları: Türkiye’de 1963 yılından itibaren planlı kalkınma dönemi başlamıştır. Kalkınma planlarında, tüm sektörlerle birlikte “eğitim” sektörü de ayrı bir bölümde ele alınmaktadır. Örneğin Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planında milli eğitim sisteminin; bilgiye ulaşma yol ve yöntemlerini öğreten, eğitimin tüm evrelerinde yatay geçişlere imkan veren, piyasa meslek standartlarına uygun, üretime dönük eğitime ağırlık veren, tüm öğrenciler için fırsat eşitliğini gözeten, etkin bir rehberlik hizmetini içeren ve yetki devrini esas alan bir sistem bütünlüğü içinde yeniden düzenleneceği ifade edilmektedir. Planda, Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Teşkilatında hizmet esasına dayalı bir yapılanmaya gidilmesi ve taşra teşkilatlarına yetki ve sorumluluk devredilmesi için düzenlemeler yapılması istenmiştir.

BEŞİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI 1985-1989
EĞÎTÎM
522. En değerli milli varlığımız ve kalkınmanın sürükleyici faktörlerinden en önemlisi beşeri kaynağımızdır. Bu potansiyelimizin eğitim yoluyla en geniş ölçüde değerlendirilerek kalkınmanın hizmetine verilmesi esastır.
523. Eğitilenlerin gerekli meslekî ve teknik bilgilerin yanında, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı iyi vatandaşlar olarak yetiştirilmeleri, Türkiye'nin yüce menfaatlerinin şuurunda olan ve bunları müdafa eden nesillerin aynı zamanda millî manevi ve ahlakî değerler ile donatılmaları eğitimin temelidir.
524. Ülkemiz için özel bir önem taşıyan gençlik kesiminin eğitim, beslenme, sağlık, barınma ve istihdamının bir politikalar bütünü olarak ele alınmasına ve gençlerde teşebbüs kabiliyeti yapıcılık, hoşgörülü olma, çalışmayı sevme, birlikte çalışma ve sorumluluk yüklenme gibi karekter vasıflarının geliştirilmesine dikkat edilecektir.
525. Türk millî eğitiminin temel ilkeleri çerçevesinde Plan Döneminde aşağıdaki politikalar uygulanacaktır:
1. GENEL İLKELER
526. Bütün eğitim kademelerinde niteliğin yükseltilmesi esastır.
527. Eğitim-öğretim kurumlarının her seviyesinde öğrenciler kazandırılacak bilgi ve becerilerin hayata dönük olması sağlanacaktır.
528. Örgün eğitim sisteminin belli kademesinde daha ileri gitmeyerek hayata atılacak olan gençlere, örgün eğitim imkânlarından da faydalanılarak düzenlenecek yaygın eğitim programları yoluyla meslek kazandırma uygulaması başlatılacaktır.
529. Mesleki ve Teknik alanda iş-öncesi ve hizmet-içi eğitim programları, kamu ve özel bütün işyerlerinde, verimliliği artırıcı ilkeler gözetilerek yürütülecek; özel sektör işöncesi ve işbaşı uygulamalarında teşvik edilecektir.
530. Çeşitli alanlarda kalkınmanın gerektirdiği ara insan gücünün yetiştirilebilmesi için, teknisyen eğitimine uygun programların geliştirilmesi ve teknisyen eğitimine hızla başlanması sağlanacaktır.
531. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) teknisyen iaşelerine öğretmen hazırlama programını hızla başlatacaktır.
532. Örgün eğitimin her kademesinde yabancı dil eğitimine seçmeli ve kademeli olarak ağırlık kazandırılacak ve bunun için gerekli olan programların hazırlanması ve öğretmen ihtiyacının karşılanması için gereken tedbirler alınacaktır.
533. Eğitimin temel taşı olan öğretmenlerin işbaşında yetiştirilmesine dönük programlara ağırlık verilecek ve eğitim programları günün şartlarına uygun hale getirilecek, öğretmenlerin eğitimi için TV’den faydalanılacaktır.
534. Eğitim beşikten mezara kadar sürekli bir vetire olarak kabul edilecektir.
535. Yaygın ve örgün eğitim kurumlan arasında geçiş ve denklik durumları gözden geçirilerek bir esasa bağlanacaktır.
536. Çocukların yetişmesinde en etkili araç olan aile terbiye sistemi, ailenin çocuğun eğitimi üzerindeki sorumlulukları hakkında şuurlandırılması ve bilgilendirilmesi yolu ile daha müessir hale getirilecektir. Bu açıdan, ailenin eğitilmesi toplumun ve eğitim sisteminin en önemli görevidir.
537. Eğitimde fizikî alt yapının çevre okullarındaki öğrenciler tarafından ortaklaşa kullanılması sağlanacaktır.
538. Bütünüyle radyo ve televizyon hizmetlerinin kalitesi yükseltilecek; eğitime ve millî kültür değerlerinin paylaşılmasına dönük program süreleri artırılacak ve daha etkili olacakları zaman dilimlerinde yayınlanacaklardır.
2. İLKÖĞRETİM
539. İlköğretim anasınıfını, ilkokulu ve ortaokulu kapsayan eğitim kademesidir, öğrenciyi tanıma, yöneltme, üst öğrenime ve mesleğe hazırlama; diğer eğitim basamaklarıyla ve çevreyle bütünleşme ilköğretimin temel özellikleridir.
540. Çalışan annelerin yoğun olduğu şehir merkezleri ile sosyo - ekonomik durumu elverişsiz ailelerin yaşadığı gecekondu bölgelerinde ve kalkınmada öncelikli yörelerde anasınıflarının hızla yaygınlaştırılması sağlanacaktır.
541. İlkokullarda okulsuzluk sorunu çözümlenmiş olduğundan, hedef ikili eğitimin oranını azaltmak olacaktır.
A) OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ
542. Beşinci Plan Dönemi sonunda ilkokul öncesi (5-6 yaş nüfusunun) okullaşma oranı %10'a çıkarılacaktır. Bu hedefin gerçekleştirilmesi ve anaokullarıyla anasınıflarının yaygınlaştırılması için kamu ve özel kuruluş imkânlarından azamî derecede yararlanılacaktır.
B) İLKOKUL VE ORTAOKULLAR
543. Özel eğitim gerektiren geri ve üstün zekâlılarla, işitme, konuşma ve ortopedik özürlüler; uyumsuzlar ve sürekli hastalığı olan çocukların eğitimine gereken önem verilecektir. Bu amaçla; özel eğitim alanında görev alacak öğretmen ve personelin yetiştirilmesi için gerekli tedbirler alınacaktır.
544. İnsan gücü ihtiyaçları açısından, üstün zekâlı ve özel yetenekli çocuklara özel eğitim hizmetlerinin götürülmesi bir programa bağlanacaktır.
545. Ortaokullarda mesleğe yöneltme ve çevre şartlarına göre geçerli beceriler kazandırma uygulamasına başlanacaktır.
3. GENEL, MESLEKÎ VE TEKNİK LİSELER
546. V. Plan döneminde örgün ve yaygın meslekî ve teknik liseler, yükseköğretim önünde yığılmayı önlemek, ihtiyaç duyulan insangücünü yetiştirmek, çalışma hayatına kısa yoldan atılmayı sağlamak için genel liselere tercih edilen öğretim türü olacaktır. Bu sebeple, Beşinci Plan döneminde liselerde amaç kalkınmanın gerektirdiği sayı ve nitelikteki ara insangücünü, diğer bir ifadeyle, nitelikli işçi, usta ve teknisyeni yetiştirmek, gençleri hayata ve yükseköğretime hazırlamak için gerekli program ve yapı değişikliğini gerçekleştirmektir. Nitelikli işçi eğitiminin yaygın eğitime dönüştürülmesi, teknisyen eğitiminin ise üç yıllık teknisyen liselerinde başlatılması Plan dönemi başında gerçekleştirilecektir.
547. Beşinci Plan döneminde liselerde gerçekleştirilmesi öngörülen sayısal hedefler
aşağıda verilmiştir :
548. Ara insangûcünün plan hedeflerine uygun yetiştirilmesi için endüstri meslek liselerinde gerekli düzenlemeler, planın ilk yılında programlanıp, ikinci yılında başlatılacaktır.
549. Yaygın ve örgün eğitim, aynı eğitim kurumlan tarafından paralel ve iç içe programlarla yürütülecektir. Yaygın ve örgün eğitim, piyasanın gerektirdiği yeni iş sahalarına göre eşit meslekî muhtevada planlanacak ve yürütülecektir. Yaygın ve örgün eğitimde meslekî konularda eşit müfredat uygulanarak, yaygın ve örgün eğitimin aynı seviyesinde mezun olanlar eşdeğer «meslek sertifikalarına» hak kazanacaklardır.
550. Çoğunluğu 12 - 25 yaş grubunda bulunduğu halde okula devam etmeyen ilkokul, ortaokul veya lise mezunu olup da iktisaden faal olmayan kişilerden, 150 bini endüstri ile ilgili dallarda olmak üzere, 650 binine, iş bulma imkânlarını artıracak meslekler kazandırılacaktır.
551. Devlet - işçi - işverenin katılacağı hem yaygın eğitim, hem hizmet-içi eğitim maksadıyla meslekî yaygın eğitim fonu kurulacaktır.
552. Eğitim sisteminde, döner sermaye ıslah edilecek, fiilî üretim içinde eğitimin yapılmasına plan dönemi başında bağlanacaktır.
553. Özel okullar teşvik edilecektir. Eğitim kalitesinin teftiş ve denetim mekanizmasının geliştirilmesi için gerekli düzenlemeler yapılacaktır.
554. Eğitim hizmetlerinin maliyetine katılma uygulamasına başlanacaktır.
555. Teknik dallarda ingilizce eğitim yapan Anadolu Mesleki ve Teknik Liseleri ve yurt dışı işçi çocuklarının eğitimi için Almanca eğitim yapan Anadolu Liseleri ve İmam Hatip Liseleri açılacaktır.
556. Mesleklere göre dağılım için planın «insangücü» bölümündeki dağılım ve yapı esas alınacaktır.
Ayrıca, beden eğitimi ve spor meslek liseleri açılacaktır.
557. Tarımdaki gizli işsizlere bulundukları çevrede istihdam imkânı yaratmak amacıyla, kırsal alanda 150 bin kişiye kısa süreli kurslar yoluyla o çevrede geçerli mesleki bilgi ve beceri kazandırılacaktır.
558. Kamu hizmetlerinde ve idaresinde verimliliği artırmak amacı ile her kademede kamu görevlileri için eğitim programları düzenlenecek ve plan döneminde 800 bin kamu görevlisi kısa süreli halkla ilişkiler eğitiminden geçirilecektir.
559. Hizmet içi eğitim programlan özel işyerlerinde, verimliliği artırmak ve yapılan işin manasını kavramak bakımından, iş öncesi ve işbaşı eğitim şeklinde teşvik edilecektir.
4. YÜKSEKÖĞRETİM
560. Beşinci Plan döneminde üniversitelerimizin, gerçeklerin devamlı araştırıcısı, toplum değerlerinin koruyucusu, milli birliğin teminatı, gençliğin yönlendiricisi ve toplumun gerektirdiği liderliğin sağlayıcısı olma niteliklerini korumalarına yönelik tedbirlerin alınmasına devam edilecektir, üniversitelerin bilimsel araştırmalarla ve iş hayatı ile yakın ilişkiler içerisinde, bilgi üretme ve ilmî bulguları toplumun sosyal ve ekonomik geleceğinin meydana getirilmesinde başarıyla kullanacak olan toplum liderlerini yetiştirme gibi fonksiyonlarına eşit şekilde ağırlık verilecektir. Ayrıca; yükseköğretimdeki mevcut kapasitenin, kalkınmanın insangücü ihtiyaçları ve istihdam imkânları doğrultusunda düzenlenmesi ve kullanılmasına, yükseköğretime geçişte fırsat eşitliğinin sağlanmasına itina gösterilmesi, başarılı elemanların üniversiteye çekilebilmesi için öğretim üyeliğinin cazip hale getirilmesi Plan Döneminde yükseköğretim politikasının temelini teşkil edecektir. Yüksek öğretim kurumları arasında bilimsel rekabeti sağlayacak ve hızlandıracak gerekli tedbirler alınacak ve düzenlemeler yapılacaktır.
561. Beşinci Plân Dönemi sonunda yükseköğretimde yüzde 12'lik okullaşma oranına erişilmesi hedef alınmıştır, aynca; meslek yüksekokullarında yaygın eğitim yolu ile, Beşinci Plan dönemi içinde 20.000'i teknik dallarda olmak üzere, en az 100.000 kişiye meslek kazandırıcısı nitelikte, eğitim imkânı sağlanacaktır.
562. Uygulamalı derslerin işyerleri ve üretim içinde yapılması sağlanacak, aynca döner sermaye işletmesi yoluyla öğrencilerin üretimle ilişki içinde yetişmeleri teşvik edilecektir.
563. Yükseköğretim ile ortaöğretim arasında bir tutarlılık, program ve geçiş uygunluğu sağlanacaktır. Yükseköğretime geçişte fırsat eşitliği ilkesi dikkate alınacak, ortaöğretimde edinilen meslek alanında yükseköğretimle de devamı sağlayabilmek için teşvik sistemi uygulanacaktır.
564. Yükseköğretimdeki akademik eleman sayısı plan dönemi sonunda 45 bine çıkarılmış olacaktır. Bu hedefe ulaşabilmek için; 1416 ve 4489 sayılı kanunlardan faydalanılarak, öğretim üyesi yetiştirmek amacıyla, bir yandan yurt dışı doktora bursları yeterli sayı ve duruma ulaştırılacak; öte yandan gelişmiş üniversitelere bağlı enstitülerdeki uzmanlık ve doktora programlanyla eleman yetiştirilmesine hız verilecektir. Ayrıca; yükseköğretimdeki boş öğretim üyesi kadrolarının doldurulması için gerekli teşviklerle desteklenmiş tedbirler alınacaktır.
565. Üniversiteler yalnızca örgün yükseköğretimin değil, yaygın ve sürekli eğitim programlanyla toplum kalkınmasının merkezi durumuna getirileceklerdir.
566. Belirli alanlarda, yabancı dilde öğretim yapılması teşvik edilecek; akademik personelin yabancı dili daha iyi öğrenebilmeleri için, uygun üniversitelerde gerekil imkânlar geliştirilerek, buraların bu amacın gerçekleştirilebileceği merkezler haline getirilmesi sağlanacaktır.
567. Öğrenci kapasitelerine ve gerekli niteliğe zamanında kavuşabilmeleri ve bütçe imkânlarını azamî tasarrufla değerlendirebilmeleri için, üniversiteler için ayrı ayrı gelişme planları yapılacak, yatırımlar buna göre yönlendirilecektir.
5. EĞİTİM YATIRIMLARI
568. Beşinci plan döneminde, Belediye, Valilik, özel idareler, Millî Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığına öncelikle şehirlerin uygun yerlerinde olmak üzere hızla okul arsası sağlanmasında yardımcı olacaklar; Bakanlık ile işbirliği yaparak eğitim yatırımlarına daha geniş ölçüde katkıda bulunacaklardır.
569. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı okul inşaatlarının ucuzlaması için projelerde düzenleme yapacak ve inşaatlardan hızlı sonuç alınması için tedbir alacaktır.

c.       MEB ŞURALARI
Milli Eğitim Şurası: Türk Eğitim Sistemine en geniş anlamda yön vermek amacıyla görüş ve önerilerin sunulup tartışıldığı ve kuruluşu, çalışmaları kanunla düzenlenen Milli Eğitim Şuraları ilk kez 1939 yılında toplanmıştır. En son olarak 18incisi (2010 yılı) toplanan bu şuralar Bakanlığın danışma organı niteliğinde olup, kararları bağlayıcı değil, Bakanlığa yol gösterici, fikir vericidir.

On ikinci Millî Eğitim Şûrası (1988) :
a) Amaç:
Onikinci Milli Eğitim Şûrası, gündemindeki konuları görüşmek üzere 18-22 Temmuz 1988 Tarihinde bakan Hasan Celal Güzel’in başkanlığında Ankara’da toplanmıştır. Şûradan beklenenler; Milli Eğitim Bakanı Hasan Celal Güzel Şûrayı açış konuşmasında, Onikinci
Milli Eğitim Şûrasının toplanış amacını şöyle belirtiyordu:
“Türkiye’de 1982’den (Onbirinci Şûradan) 1988’e kadar geçen altı yıllık dönem içinde gerçekten büyük bir ekonomik ve sosyal yapı değişikliği olmuştur. Eğitim de, toplum sistemlerinin en önemlilerinden birisini, belki de en önemlisini oluşturmaktadır.
İşte, aradan geçen bu altı yıl, Türkiye’de eğitim sisteminin birçok meseleleriyle birlikte tekrar gözden geçirilmesini gerektirmiştir.
Diğer taraftan, yıllardır Türk Milli Eğitiminde yapılan önemli hizmetlere rağmen, Şûrası da açık bir gerçektir ki; Türk Milli Eğitiminde sistemden başlamak üzere ciddi bir reform ihtiyacı vardır. Gerçi, bu reform kelimesi, birçok sosyal kurumlarda yıllardan beri söylenegelmiştir. Ama 21.yüzyılın eşiğinde Türk Eğitim Sistemini mutlaka değiştirme ihtiyacı içerisindeyiz”
2.Okulöncesi eğitimde %4 olan okullaşma oranlarını gelişmiş ülke düzeylerine (% 25–50) çıkarmak.
3.1973 te çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nuzda emrettiği üzere 8 yıllık temel eğitimin yaygınlaşmasını sağlamak,
4.Öğretim Programlarında, düzeltmeler yapmak, detay yerine uzmanlaşmaya gitmek,
5.Yabancı dil öğretiminde ‘Basamaklı Kur Sistemi’ne geçmek, yabancı dil derslerini okutulması zorunlu dersler arasından çıkarmak ve yabancı dil derslerinden sınıfta kalmayı kaldırmak,
6.Onbirinci Şûra kararlarında olan; bütün öğretmenlerin yükseköğretimden geçirilmesini sürdürmek, bunun yanında uygulamada ortaya çıkan; öğretmen liselerinin kapanmış olması nedeniyle öğretmen kaynağı olarak konuya daha az ilgili genel ve mesleki lise öğrencilerinin oluşturması, başarı durumları düşük öğrencilerin öğretmenlik mesleğine yönelmesi, öğretmenliğin gençler arasında çekici bir meslek olmaması, üniversitelerin öğretmen yetiştirme konusunda doyurucu düzeyde bir nosyona sahip olmaması gibi sorunlara çözüm bulmak,
7.Üniversitelerin finansman sorunlarına çözümler geliştirmek, üniversitelerde bilimsel araştırmalarda düzeyi uluslar arası standartlara yükseltmek.
b) Gündem:
1.Türk Eğitim Sistemi;
(a)İlköğretim (Temel Eğitim)
(b)Genel ve Mesleki- Teknik Ortaöğretim
(c)Yüksek Öğretime Geçiş
(d)Öğrenci Başarısının Değerlendirilmesi (Ölçme ve Değerlendirme)
2.Yüksek Öğretim
3.Öğretmen Yetiştirme
4.Eğitimde Yeni Teknolojiler
5.Türkçe ve Yabancı Dil Eğitim ve Öğretimi
(a)Türkçe Eğitim ve Öğretimi
(b)Yabancı Dil Eğitimi ve öğretimi
6.Eğitim Finansmanı
(a)Türk Eğitiminin Finansman Kaynakları
(b)Eğitim Yatırımları
7.Öğretim Programları (Müfredat Programları)63
c) Alınan Kararlar :
l. Türk Eğitim Sistemi İle İlgili Kararlar:
1.Halen liselerin bünyesinde bulunan ortaokulların tamamen ilköğretim bünyesine alınması.
2.Sekiz yıllık mecburi öğretime geçişin, bir program ve sistem bütünlüğü içinde uygulanması; 6. Plan dönemi sonuna kadar tedricen yaygınlaştırılması.
3.İlköğretimde (8 yıllık), ortaöğretim kurumlarına geçişin, ilke olarak imtihansız sağlanması; ancak, talep çocukluğu dolayısıyla, sıralama imtihanı yapılabilmesi
4.Sekiz yıllık ilköğretimin ortak ve aynı bir öğretim programına kavuşturulması; mevcut ilkokul, ortaokul farklılığının ortadan kaldırılması.
5.Okullarda, yöreye ve talebe göre seçmeli programların bulundurulması.
6.Okulların, yaygın eğitimle örgün eğitimi bağdaştıracak, çevredeki çeşitli eğitim kurumlarının imkanlarını kullanabilecek esnakliğe ve yetkilere sahip kılınması.
7.Merkezi yerlerden başlanarak diplomaların sekizinci yılın sonunda verilmesi uygulamasına geçilmesi; beşinci yılın sonunda verilen diplomaların kaldırılması.
8.Okullarda tabiat koleksiyonları, müzeler,sergiler,seralar ve hayvan yetiştirme yerlerinin kurulması; öğrencilerin gözlem, araştırma ve uygulama yapmalarının teşvik edilmesi; çevrede mevcut müzelerin ve benzeri yerlerin gezdirilmesi.
9.Yatılı ilköğretim bölge okullarından mezun olan kız öğrencileri, meslek kazandırıcı okullara imtihansız alınmaları; kız öğrencilerin okula devamlarının özendirilmeleri.
10.Özel eğitime muhtaç çocukların eğitimine önem verilmesi; zekâ seviyesi yüksek çocuklar için üst özel sınıfların açılması; zihin beden bakımından özürlü çocukların eğitiminin yaygınlaştırılması.
11.Ortaöğretimin sekiz yıllık ilköğretime (temel eğitime) dayalı en az üç yıllık eğitim ve öğretim veren genel, mesleki ve teknik öğretim kurumları olarak tanımlanması.
12.Bütün öğrencilere ortaöğretim seviyesinde ortak bir genel kültürün verilmesi; bu öğretim kademesinde öğrencilerin,kişilik bütünlüğünün geliştirilmesinin, onlara milli kimlik şuurunun kazandırılmasının ve milli tarihinin, sosyal ve kültürel varlığını öğretilmesinin, problem çözme yeteneklerinin geliştirilmesinin amaçlanması.
13.Ortaöğretim kurumlarında;görevler yerine getirilirken, öğrencilerin istek ve kabiliyetleri ile ülkenin kalkınma ve büyüme ihtiyaçları arasında denge sağlanması.
14.Ortaöğretim kurumlarında milli eğitimin genel amaçları çerçevesinde ortak bir genel kültür vermek maksadıyla 9. sınıflarda ortak genel kültür derslerinin okutulması; mesleki ve teknik öğretim kurumlarında bu programlara ilave olarak meslek derslerine de yer verilmesi. Ortak dersler ile kol dersleri arasındaki oranın, sınıf yükseldikçe kol dersleri lehine artırılması. Seçmeli derslerin ise çevre özellikleri ile okulun imkan ve şartları da dikkate alınarak tesbit edilmesi ve öğrencinin bunlar arasından seçim yapması.
15.Öğretmen donatım ve alt yapı imkanları tamamlanmadan yeni fen liselerinin açılmaması hususunun esas alınması.
16.Örgün eğitim dışında kalmış veya çalışma hayatına atılmış kişilere, eğitim seviyesinin yükseltilmesi ve fırsat eşitliğinin sağlanması amacıyla, okul dışından ortaöğretim öğrenimi görme imkanı vermek üzere, merkezlerin kurulması, bu merkezlerin, kısa sürede finansmanının sağlanması ve bu programların etkin olarak uygulanabilmesi amacıyla programa kayıtlı öğrencilerin, maliyetin önemli bir bölümüne katılmaları.
17.Anadolu Teknik Liselerinin mevcut statüleri korunmakla birlikte, orta vadede yabancı dille okutulan derslerin Türkçe olarak okutulmasının sağlanması; teknik liselerin, Anadolu teknik liseleri ile bütünleşmesini sağlayıcı düzenlemelerin yapılması. İmam-Hatip liselerinin; hem mesleğe hem de yükseköğretime hazırlayıcı programları uygulayan öğretim kurumları olarak tanımlanması.
18.Askeri, dini ve emniyet teşkilatına bağlı okullar dışında, özel ve tüzel kişilerin ortaöğretim seviyesinde özel öğretim kurumları açmalarını özendirici tedbirlerin alınması
19.Mesleki ve teknik liselerden mezun olanların, unvan, yetki ve sorumluluklarına ilişkin hukuki mevzuatın kısa sürede hazırlanması ve uygulamaya konulması.
20.Genel lise mezunu olup, herhangi bir yükseköğretim kurumuna girmemiş öğrencilerin, ihtiyaç olan alanlarda (Endüstri Meslek ve Sağlık Meslek v.b.), okullarda bir yıllık mesleki ve teknik eğitim programları ile iş hayatına atılmalarının sağlaması uygulamasının yaygınlaştırılması.
21.Küçük ve orta büyüklükteki yerleşim birimlerinde yeni lise açılması yerine, ilçe merkezlerinde ortak kullanılacak pansiyonlar açılarak o bölgedeki öğrencilerin bu merkezlerdeki okullara devamlarının sağlanması; böylece atıl kapasite yaratılmadan, eğitimde nitelik ve verimliliğin artırılması.Anadolu liselerinin, yabancı dille okutulan fen ve matematik derslerinin Türkçe okutulmasının sağlanması; etkili bir yabancı dilin öğretilmesini sağlayıcı tedbirlerin alınması.
22.Tevhid-i Tedrisat Kanunu hükümleri gereğince, diğer bakanlıklara, kurum ve kuruluşlara bağlı olarak faaliyet gösteren mesleki ve teknik öğretim kurumlarının, Milli Savunma Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı olanlar hariç, Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesine alınması.
23.Ortaöğretim kurumlarından yükseköğretime geçişte, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince uygulanmakta olan sınavların tedrici olarak kaldırılması. Gerekli hukuki düzenlemeler yapılmak suretiyle okul öncesi eğitimden lisansüstü eğitime kadar, Milli Eğitim Sisteminde tam bir bütünlük sağlanması. 24.3308 sayılı Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu uygulamalarının Yüksek Öğrenim önünde yığılmaları azaltıcı yöndeki müsbet tesiri devamlı kılabilmek ve artırmak için ekonomik ve sosyal ilave tedbirlerin alınması. Örgün ve Yaygın eğitim kurumlarının, gece, hafta sonu ve yaz tatillerinde her türlü imkanları ile eğitim ve öğretim hizmetlerine açık tutulması.
25.Halen uygulanmakta olan sınıf geçme sisteminden ders geçme sistemine geçilmesi.
ll.Yüksek Öğretim İle İlgili Kararlar:
26.Yükseköğretim kurumlarında yılda üç sömestr olmak üzere “tam yıl eğitim” uygulamasına geçilmesi.
27.Yükseköğretim kurumlarında atama suretiyle yöneticiliğe getirilenlerin akademik unvanlarının verilmesindeki ve bu unvanlara ait kadroların tahsisinde ağır işlemlerin hafifletilmesi. Fakülte kurulu kararının, gerekçeli olmak kaydıyla, rektör tarafından, tekrar görüşülmek üzere geri gönderilebilmesi.
28.Fakültelerde dekanların fakülte öğretim elemanlarınca seçilen üç kişi arasından, o fakültenin bağlı bulunduğu üniversitenin rektörünce; rektörlerin ise, bütün üniversite öğretim elemanlarının seçeceği üç aday arasında Yüksek Öğretim Kurulunca atanması.
Diğer akademik yöneticilerin atamalarının da aynı prensip içinde yürütülmesi. Bunun için mevzuatta gerekli değişikliklerin yapılması.
29.Öğretim elemanlığının her bakımdan cazip hale getirilmesi, araştırma ve yurtdışı temas imkanlarının arttırılması. Akademik kadro sisteminin çok daha esnek bir hale getirilere, süre ve ilmi çalışmalar itibarı ile terfi etmeye hak kazanmış kişilerin kadro yokluğu sebebine bağlı olarak terfi edememelerinin önlenmesi.
30.Her yarı yılda yapılacak ara sınavların en az bir olmak üzere belirlenmesi, ara sınavların nihai başarı notuna ağırlıklı bir şekilde katılması, fakat bunların yarı yıl sınavına girebilmek için bir baraj olmaktan çıkarılması.
31.Fen-Edebiyat fakültelerini, “Fen Fakültesi” ve “Edebiyat Fakültesi” şeklinde iki ayrı müstakil fakülte halinde getirilmesi.
32.Maddi durumu yeterli olan öğrencilerin, yüksek öğrenimin gerektirdiği her türlü harcamaya, bu öğrenim kademesinin kendilerine sağladığı şahsi fayda oranında katılmaları; maddi durumu geçekten yetersiz olan öğrencilerin giderlerinin ise, geçimleri için de gerekli burs veya kredi karşılığında Devlete borçlanmaları ve bu borçlarını mezun olup işe girdikten sonra ödemeye başlamaları.
III.Öğretmen Yetiştirme İle İlgili Kararlar:
33.Anaokulu ve anasınıfı öğretmeni ihtiyacının yükseköğretim tarafından karşılanması mümkün oluncaya kadar, “öğretmen yardımcısı” veya “eğitici” verilmesi, lise ve dengi okul mezunlarının, kendilerine verilecek pedegojik formasyondan sonra bu amaçla istihdam edilmeleri.
34.Öğretmenlerin hizmet öncesiyle hizmetiçi eğitiminde esas olan alan bilgisi, öğretmenlik bilgisi, genel kültür yanında bir de “Milli Kültür” unsurunun eklenmesi.
35.Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarının Milli Eğitim Gençlik ve Spor Bakanlığı bünyesine alınması.
36.Öğretmen yetiştiren öğretim kurumlarına alınacak öğrencilerin ortaöğretim kademesinde yönlendirilmesi; bu amaçla, öğretmen liselerinin Devlet Planlama Teşkilatı Beş yıllık Kalkınma Planının destek çalışmalarında gösterildiği gibi (C. II.s.227) yeniden öğretmen adayı yetiştirilmesi ve sayıları ile kapasitelerinin artırılması; bu liselere gerek yatılı, gerekse gündüzlü olarak alınacak öğrencilerin sınavla ve mülakatla seçilmesi.
37.Teknik Eğitim, Meslek Eğitimi Fakülteleri ile Sanat Eğitimi ve Kız Sanat Eğitimi Yüksekokullarının öğrenci kaynağını, Kız Meslek, Endüstri Meslek, Teknik, Ticaret Otelcilik ve Turizm Meslek liseleri ile diğer meslek liselerinin teşkil etmesi ve mezunların ÖSS ile birlikte Mesleğe yatkınlık testi ile ilgili okullara girebilmesi.
38.Okulöncesi eğitim kademesine (Anaokulu ve Anasınıfı) öğretmen yetiştiren yükseköğretim programlarının iki yıl olarak kalması ve programlara öğretmen lisesi mezunlarının belli kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖSS puanıyla, meslek lisesi mezunlarının ise ÖSS mesleğe yatkınlık testi ile alınmaları; bu programların, Eğitim Yüksekokulları bünyesinde düşünülmesi.
39.Eğitim Yüksekokullarının dört yıla çıkarılması ve sınıf öğretmenliği anabilim dalına, öğretmen lisesi mezunlarının belli bir kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖSS puanı ile alınmaları.
40.Eğitim Yüksekokullarında sınıf öğretmenliği yanında temel eğitimin ikinci devresine veya ortaokullara Fen Bilgisi, Sosyal Bigiler, Türkçe, Matematik gibi branş öğretmeni yetiştiren bölümlerin açılması ve bu bölümlere öğretmen lisesi mezunlarının belli kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖYS puanı ile alınmaları.
41.Öğretmen Yetiştiren yükseköğretim kurumlarının diğer bölümlerine öğretmen liselerinden mezun öğrencilerin, yeni belli kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖYS puanı ile alınmaları veya başarı durumlarına göre doğrudan geçişlerinin sağlanması.
42.İlköğretim okullarından mecburi ortaöğretim kurumlarında seçmeli olarak verilen İş ve Teknik, Ticaret, Tarım ve Ev Ekonomisi dersleri için öğretmen yetiştiren Yükseköğretim Programlarına meslek lisesi mezunlarının, belli kontenjan ve puan avantajı sağlanmış ÖSS puanı ile alınmaları.
43.Din eğitimi veren orta dereceli okullar ile genel ve mesleki okullara Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmeni yetiştirme işinin de branşlaşmayı ve ihtisaslaşmayı esas alacak şekilde yeniden ele alınması.
44.Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına öğretmen lisesi mezunları dışında başka kaynaklardan öğrenci alınması halinde ÖSS veya ÖYS, Mesleğe Yatkınlık Testi, Müiakat şartının aranması.
45.Öğretmen yetiştiren bütün yükseköğretim kurumlarına bedeni ve zihni özürlülerin alınmamaları.
46.Eğitim yüksekokulu öğrencilerinin (sınıf öğretmeni adayları) öğretmenlik uygulamalarının bir kısmını,mutlaka köy ilkokullarında yapmalarının sağlanması.
47.Öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumlarına yeterli sayı ve nitelikte öğretim elemanı yetiştirmek amacıyla bir projenin geliştirilmesi; Yükseköğretim Kurulunca yurt dışında yetiştirilmek üzere gönderilecek araştırma görevliler konusunda öğretmen yetiştiren kurumlara öncelik ve ağırlık verilmesi.
48.Her kademe görevli öğretmenler arasında, 40 öğretmene bir uzman öğretmen düşecek şekilde, ciddi kıstaslarla seçim yapılması bu uzman öğretmenlerin, yılın 12 ayında öğretmenlerin hizmetiçi eğitiminde istifade edilecek tarzda süratle yetiştirilmesi.
49.Eğitim idareciliğinin bir branş olarak benimsenmesi ve mevcut öğretmenler arasından imtihanla seçilecek eğitim idarecisi adaylarının bakanlıkça tespit edilecek uzun süreli hizmetiçi eğitim kurslarında yetiştirilmesi; bu durumun kurumlaştırılması.
50.Hizmetiçi eğitimin fiziki kapasitesinin artırılması, hizmetiçi eğitim enstitülerinin kurulması; ve faaliyete geçirilmesi, bütün öğretmenlerin en az üç yılda bir hizmetiçi eğitimden geçirilmesi; için gerekli tedbirlerin alınması.
51.Bakanlık merkez teşkilatının “Öğretmen Eğitimi Genel Müdürlüğü”nün kurulması.
52.Öğretmen adaylarının, ortaokuldan sonra mesleğe konsantre olmaları için yatılı tahsil yapmalarının sağlanması.
53.Öğretmenler için “Meskene Kavuşturma Projesi” nin başlatılması.
54.Kariyer düzeni ve rekabet sistemi içinde çalışkan ve başarılı öğretmenlerin, unvan maaş üst göreve getirilme ve benzeri yolarla değerlendirilmesi ve mükafatlandırılması.
55.Öğretmen Personel Kanunu’nun çıkartılması.
56.Öğretmene, her başarı hizmet yılı için üç ay emeklilik kıdemi verilmesi.
57.Mesleki gelişmelerden haberdar etmek üzere, öğretmenlerin mesleki yayınlarla desteklenmesi.
58.Öğretmenlerin, belediye vasıtalarında ücretsiz; havayolu, demiryolu ve denizyolu vasıtalarında %50 indirimli seyahat etmelerinin sağlanması.
59.Öğretmen istihdamında “sözleşme usulü”nün denenmesi, yararlı olacağı gözlenir ise, uygulamaya konulması.
lV.Türkçe ve Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi İle İlgili Kararlar:
60.Türkçe programlarında yer alan deyim ve terimlerin okullarda okutulması ile, çeşitli merkezi sınavlarda (ÖSYM ve ÖDYM ) soruları arasındaki fark (zamir-adıl, cümle-tümce, kelime-sözcük, v.b ) başarıyı etkileyen sebepler arasında sayılabileceğinden, bu konuda ilgili kuruluşlarla temasa geçilerek bir terminoloji birliğinin sağlanması.
61.Lise Türk Dili ve Edebiyatı dersi programının yeniden hazırlanması, bu programda, yakın dönemin edebi metinlerinden, doğu ve batı klasiklerinden örneklere de yer verilmesi ve bu programa diksiyon çalışmaları ile ilgili esasların konulması.
62.Türkçe dersinin sınıf geçmede ağırlıklı olması.
63.Öğrencilere okuma sevgi ve alışkanlığının kazandırılması; bunun için, ilkokuldan başlayarak, sınıf seviyesine göre edebi değer taşıyan,yılda en az beş kitabın okutulması.
64.Fen Liseleri gibi Edebiyat ve Sosyal Bilimler Liselerinin de muhakkak düşünülmesi ve gerçekleştirilmesi.
65.Genel okullar ile genel ve mesleki liselerde, 1988- 1989 öğretim yılından itibaren “Basamaklı Kurs Sistemi”ne geçilmesi.
66.Yabancı dil öğretimi ile ilgili yeni metodlar geliştirecek ve uygulayacak; yabancı dil öğretiminde koordinasyonu sağlayacak bir “Yabancı Diller Merkezi”nin kurulması.
67.Yabancı dil öğretimi için çağdaş öğretim yöntemleri içerisinde kullanılmaları zaman ve maddi kayıplara sebep olduğu kesinleşen laboratuvarlar kurulması yerine, yeterli miktarda portatif kasetçalar,video ve monitörlerin yabancı dil öğretiminin kullanımına sunulması.
68.Türkiye’de yabancı dil seviyesini ölçen resmi bir kurumun tesis edilmesi.
69.Yabancı dil öğretmeni teşvik etmek ve geliştirmek maksadıyla; Memleketimizle diğer ülkeler ve milletlerarası kuruluşlar arsında öğretmen öğrenci, program, ders aracı v.b konularda milli seviyede veya okullar seviyesinde kısa ve uzun süreli mübadele sistemlerinin geliştirilmesi.
V.Eğitim Finansmanı İle İlgili Kararlar:
70.Konsolide bütçeden her yıl bütçe kanunları ile Milli Eğitim’e (yükseköğretim dahil) ayrılan payın %15 ‘in altına düşmemesi hususunun bir kanun hükmüne bağlanması.
71.Özel İdareden, bütçenin hazırlanma yılına göre ili yıl öncesinin geliri dikkate alınarak ayrılan % 20’lik payın artırılması için gerekli mevzuat değişikliğinin yapılması.
72.Ortaöğretimde öğrencilerin eğitim harcamalarına katılmalarını sağlayıcı hukuki düzenlemelerin getirilmesi.
73.Belediye gelirlerinden de % 10’ dan aşağı olmamak üzere Milli Eğitime pay ayrılması için gerekli mevzuat düzenlenmesinin yapılması.
74.Milli Eğitim Vakfının, vakıf şirketleri kurarak üretici bir hüviyete kavuşturulması ve sağlanan kaynaklarla eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması.
75.Okulların her türlü bağış, kurs gelirleri kantin gelirleri ve diğer benzeri mahalli gelirlerinin toplanıp aynı okulda kullanılabilmesini sağlayacak bir mekanizmanın geliştirilmesi için gerekli mevzuat düzenlemesinin yapılması.
76.Sanayi siteleri ve organize sanayi bölgeleri içindeki Çıraklık eğitim merkezleri arsalarının kooperatiflerce bedelsiz tahsis edilmesi; ayrıca, organize sanayi bölgelerinde belirli bir kritere göre endüstri meslek liselerinin yapımının sağlanması.
77.Özel Kurs ve Dershanelerden, belirli bir oranda pay alınmasının sağlanması.
78.Öğretmenlere sosyal imkanlar sağlanması bakımından öğretmenler yardımlaşma kurumunun (ÖYK) kurulması.
VI.Öğretim Programları İle İlgili Kararlar:
79.Eğitim sistemimizin bütünlüğü içinde öğretim programlarının; Atatürk İnkılap ve ilkeleri, Anayasa ile birlikte Türk Milli Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri, kalkınma planları doğrultusunda, kişinin ve toplumun her alandaki ihtiyaçlarına uygun, şekilde hazırlanması.
80.Öğretim programlarının; muhteva bakımından genç nesillere milli kimlik kazandırılmasında, milli birlik ve bütünlüğümüzün sürekli ve sağlam temeller üzerine oturtulmasında, kendi geçmişlerini, manevi ve milli kültür değerlerini öğrenmede yardımcı olacak şekilde ve devamlı olarak ilmi bir yöntemle geliştirilmesi.
81.Programların geliştirilmesinde; eğitimin “milli kültür değerlerinin korunması” ve “yenilikçilik” olarak ifade edilen iki önemli fonksiyonunun dengelenmesine dikkat edilmesi.
82.Öğretim programlarının düzenlenmesinde; vazgeçilmez zorunluluk olarak görülen millilik özelliğinin yanında, sevgi esasına dayanan demokratik davranış geliştirme,hür düşünce ve hoşgörü unsurlarına da yer ve önem verilmesi.
83.Toplumun ekonomik ve sosyal ihtiyaçları ile iş hayatının gerekleri doğrultusunda program geliştirme faaliyetleri,Bakanlık bünyesince kurulacak “Program Geliştirme ve Araştırma Merkezi” tarafından sürekli olarak yapılması.
d) Sonuç- Uygulama :
1.Dönemin başbakanı Turgut Özal Şûrayı açış konuşmasında; “Hükümet Programımızda; önümüzdeki dönemde, eğitim ve öğretim en fazla önem verdiğimiz konuların başında gelecektir demiştik. Böylece, yeni hükümetimizin esas ağırlıklı noktasını eğitim olarak tesbit etmiştik” diyordu. Fakat, bundan önce kurulmuş olan diğer hükümet programlarında benzer örnekleri görüldüğü üzere, bütün çabalara karşın öngörüler gerçekleşmiyor, hedefler tutturulamıyordu.
2.Yine başbakan Özal konuşmasında “Hükümet programımızda eğitim ve öğretimde 1 milyon bilgisayar kullanılması hedef alınmıştır.” demekte ancak bu hedef 16. Milli Eğitim Şûrası’nın yapıldığı 1999 yılında bile tutturulamamıştır.
3.Şûrada bu yönde bir karar alınmadığı halde; “ Meslek Lisesi veya Teknik Lise çıkışlı iki yıllık Meslek Yüksek Okulu Mezunlarının, Çıraklık Eğitim Merkezlerine öğretmen olarak tayin edilmeleri” (14. 11. 1988 Tarihli Talim Terbiye Kurulu ile) sağlanmıştır.
4.Öğretmen yetiştirilmesiyle ilgili önemli bir adım; Yüksek Öğretim Daire Başkanlığı’nın Önerisiyle Talim ve Terbiye Kurulunca 27.11. 1989 da uygulanmaya başlanan, “Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim kurumlarında parasız yatılı veya burslu öğrenci okutma ve bunlara yapılacak sosyal yardımlara ilişkin yönetmelik” tir.
5.Yabancı dil eğitimiyle ilgili Şûra kararlarının önemli bölümü uygulamaya aktarıldı. Ancak uygulama kısa süreli oldu ve eski sisteme yeniden dönüldü. Basamaklı kur sistemi ve yabancı dil derslerin zorunlu dersler arasından çıkarılması sisteminin ömrü ancak bir öğretim yılı olabildi.

d.      GENEL DEĞERLENDİRME VE İSTATİSTİKLER
AVNİ AKYOL DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARI ÜZERİNDEN TURGUT ÖZAL DÖNEMİ EĞİTİM POLİTİKALARI
Avni Akyol, mesleğe öğretmen lisesi mezunu bir sınıf öğretmeni olarak başlamış, ilköğretim müfettişliği ve Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile Başbakanlık DPT’de uzman ve yöneticilik görevlerinde bulunmuştur.
Siyasete 1977 yılında Adalet Partisi’nden Bolu milletvekili seçilerek başlayan Avni Akyol 2. MC Hükümeti’nde 1 Ağustos 1977 ile 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Kültür Bakanlığı görevini üstlenmiştir. 12 Eylül’den sonra da Anavatan Partisi’nden dört dönem arka arkaya milletvekili seçilmiştir. Avni Akyol gerek aldığı yüksek eğitim gerekse yaptığı görevler açısından eğitimci, aynı zamanda eğitim sisteminin en alt basamağından başlayarak en üst kademe olan Milli bakanlık makamına ulaşabilmiş önemli bir şahsiyettir. Bu durum Avni Akyol ve onun fikir dünyasını daha anlamlı, özel ve araştırmaya değer kılmaktadır.

Avni Akyol 31 Mart 1989 tarihinde yayınladığı “Göreve Başlama Mesajında” bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yakından izlenerek eğitim sisteminin çağdaş niteliğe kavuşturulması ve böylece ülkenin sosyal kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir düzeye ulaştırılmasının, öğretimin kalitesinin yükseltilmesinin ve öğretmenlik mesleğine toplumda layık olduğu saygınlığın kazandırılmasının önemi ve gereği üzerinde durmuştur (Akyol, 1989). Akyol, göreve başladıktan sonra vakit kaybetmeden çeşitli illerde öğretmen, öğrenci ve velilerle düzenlediği toplantılarda tespit ettiği sorunların çözümüne yönelik bir icra planı hazırlayarak 1991 Ocak ayından itibaren uygulamaya koymuştur (Akyol, 1991d, 11).
Bakanlık Merkez Teşkilatında Gerçekleştirilen Değişiklikler: Avni Akyol’un üyesi olduğu 48. Hükümet programında Bakanlığın genel politika ve ortak hizmetler dışında kalan görev, yetki ve sorumluluklarının taşra teşkilatına devredilerek aşırı merkeziyetçilikten kurtarılacağı, yeni “eğitim yönetimi alanları” kurulması ile ilgili kanuni düzenlemelerin gerçekleştirileceği, zorunlu eğitimin 2000 yılına kadar 8; 2000 yılından sonra ise 10 yıla çıkarılacağı ve Milli Eğitim Akademisi’nin kuruluşunun tamamlanacağı belirtilmiştir (TBMM, 576).
Avni Akyol döneminde Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşkilat yapısında 3 Kasım 1989 tarihli ve 385 sayılı “MEB’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında 179 Sayılı KHK’de Değişiklik Yapılmasına Dair 385 Sayılı Kanunun Hükmünde Kararname” ile değişiklik yapılmıştır. Bu KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın merkez teşkilatında Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı doğrudan Bakana bağlanmış, bünyesinde eğitim biliminin çeşitli disiplinleri çerçevesinde araştırmalar yapmak; program, araç-gereç ve ders kitapları hazırlanmasını sağlamak üzere “Eğitim ve Öğretimi Geliştirme ve Değerlendirme Merkezi kurulmuştur (RG,20331). 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu ile 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yapılan değişiklikle 1980 öncesinde olduğu gibi Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı müsteşar; üyeleri de genel müdür seviyesine çıkarılmıştır (RG, 20330). Ticaret ve Turizm Öğretimi Daire Başkanlığı ile Özel Öğretim Kurumları Daire Başkanlıkları genel müdürlüğe; Yüksek Öğretim Daire Başkanlığı ile “Yurt Dışı Eğitimi ve Dış İlişkiler Daire Başkanlığı” Yüksek Öğretim Yurt Dışı Eğitimi ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü” adı altında birleştirilerek Bakanlığın ana hizmet birimleri haline getirilmişlerdir.
Akyol döneminde eğitim sisteminin yeniden düzenlenmesi çalışmaları kapsamında ölçme ve değerlendirme sistemine ait esasların belirlenmesi, imla birliğinin sağlanması, ders kitapları ve eğitim araçları ile ilgili yönetmeliklerin yeniden düzenlenmesi, Milli Eğitim Akademisi kuruluş kanun tasarısının hazırlanması ve ihtiyaç duyulan alanlarda programlar geliştirmek üzere toplam on üç özel ihtisas komisyonu kurulmuştur (Akyol, 1991d, 39). Bu komisyonlardan “Ölçme ve Değerlendirme Sistemi Komisyonu”nun hazırladığı raporda; öğrenci merkezli eğitim, rehberlik anlayışının etkin hale getirilmesi, öğrenci, öğretmen ve aile arasındaki işbirliğinin kurulması, seçmeli ders sayılarının çeşitlendirilmesi, ders çeşidinin olabildiğince azaltılması, çok programlı liselerin yaygınlaştırılması ile Ders Geçme ve Kredi Sistemi uygulaması gibi önerilerde bulunulmuştur. Çok geçmeden belirlenen pilot bölgelerde
“Ders Geçme ve Kredi sistemi” ile “Çok Programlı Lise” uygulamaları başlatılmış, “üç dersten sorumlu olarak sınıf geçme” ve “ağırlıklı not ortalaması ile sınıf geçme sistemi” konuları kamuoyunda tartışmaya açılmıştır (Akyol, 1991d, 42-43).
Ortaöğretim Kurumlarında “Ders Geçme ve Kredi Sistemi” Uygulaması:
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda yer aldığı halde öğrencilerin ilgi ve yeteneklerine göre eğitilememesi konusu daima Türk eğitim sisteminin en çok eleştirilen yönünü oluşturmuştur. Eleştiriler ortaöğretim kurumlarının öğrencileri üniversiteye ve bir mesleğe hazırlama fonksiyonlarını yerine getirememesi, sınıf geçme sisteminin sınıfta kalan öğrenciler üzerinde sosyal ve psikolojik etkiler oluşturması ve sınıfta kalan öğrencilerin devlete ve sisteme maddi külfet yüklemesi ile öğrenci ilgi, istek ve yeteneklerine yanıt vermeyen, konu merkezli, aşırı katı öğretim programları üzerinde yoğunlaşmaktaydı (Caner, 1999, 210).
Öğretmen liseleri ile yükseköğretimde yetiştirilen öğretmen adaylarının durumlarının değerlendirilmesi ve öğretmenlik mesleğine yeni bir yön verilmesi amacıyla 8-9 Haziran 1989 tarihinde Ankara’da “Öğretmen Yetiştirme Danışma Kurulu” toplanmıştır. Bu toplantıda öğretmen yetiştirme modelleri, öğretmenin sosyal statüsü, hizmet içi eğitim ve istihdam politikası konuları ilgili komisyonlarda tartışılarak sonuçları rapor haline getirilmiştir (Akyol, 1991d, 26-27).
Daha önce Yabancı Dil dersini zorunlu olmaktan çıkaran “Basamaklı Kur Sistemi” uygulamadan kaldırılarak 1989-1990 öğretim yılından itibaren Yabancı Dil dersleri tekrar zorunlu ders haline getirilmiştir.
Avni Akyol döneminde ilköğretimle ilgili olarak ders kitaplarının iyileştirilmesi, ayrıntı bilgilerden arındırılması çalışmaları başlatılmış, ilkokul Hayat Bilgisi, Sosyal Bilgiler, Matematik; ortaokul Milli Coğrafya, Türkiye Cumhuriyeti İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, Matematik ders kitapları bu anlayışla hazırlanarak yayınlanmıştır.
Bu dönemde nüfusun az ve dağınık olduğu yerleşim birimlerindeki okullarda öğrenim gören öğrencileri fırsat eşitliğinden yararlandırmak ve onlara daha nitelikli öğrenim olanağı sağlamak amacıyla “Taşımalı İlköğretim Uygulaması” başlatılmıştır. İlk kez 1989-1990 Öğretim yılının ikinci yarısından itibaren Kırıkkale’de 3 ve Kocaeli’de 2 merkezde başlatılan bu uygulama 1991-1992 öğretim yılında 29 il ve bu illere bağlı 78 ilçenin 960 köy okuluna yaygınlaştırılmıştır.
“Gezici Tarım İşçileri Çocuklarının Eğitimi Uygulaması” ve ilkokul öğrencilerinin kıyafetlerinin tek tip olmaktan çıkarılması Akyol döneminin diğer önemli uygulamalarıdır.

Avni Akyol 31 Mart 1989 tarihinde yayınladığı göreve başlama mesajında
okul öncesinden yükseköğretime kadar her düzeydeki okullaşma oranlarının ideallerin
ve hedeflerin altında kaldığını belirterek (Akyol, 1999a, 23) okul öncesi kurumlar
için eğitim programları ile araç gereç geliştirilmesine yönelik çalışmaların başlatılacağını,
bu okulların sayılarını artıracak tedbirler alınacağını ve ekonomik ve sosyokültürel
şartları elverişsiz ailelerinin çocuklarının bu kurumlardan daha fazla yararlanmalarını
sağlayıcı tedbirlere öncelik verileceğini belirtmiştir (Akyol, 1991b, 17).




Bu dönemde okul öncesi eğitimi alanında gerçekleştirilen önemli bir çalışma da ilk defa “Okul Öncesi Eğitim Programı”nın hazırlanarak uygulamaya konulması olmuştur.

Beşinci BYKP’de ilkokulla ilgili olarak özellikle özel eğitime muhtaç öğrencilerin eğitimine gereken önemin verileceği, özel eğitim alanında görev alacak öğretmen ve personelin yetiştirilmesi için gerekli tedbirlerin alınacağı öngörülmüştür. Bu planda plan dönemi sonunda ortaokulda okullaşma oranı %75 olarak öngörülmüştür (DPT, 1985, 142).
Ülkemizde ilk kez 1971-1972 öğretim yılında ikisi gündüzlü, on altısı yatılı olmak üzere on sekiz okulda başlatılan zorunlu olmayan sekiz yıllık ilköğretim okulu uygulaması giderek yaygınlaşmış, 1989-1990 öğretim yılında sayıları 820’ye ulaşmıştı. Avni Akyol Milli Eğitim Bakanı olduktan sonra zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması çalışmalarını hemen başlatmış, bu konuda yapılan çalışmalar ile zorunlu eğitim konusundaki çeşitli bilgi, düşünce ve hazırlanan kanun tasarılarını “Neden ve Niçin 8 Yıllık Zorunlu Eğitim” isimli bir kitapçık halinde yayınlamıştır. Akyol, bu kitapçığı “...42 yıldır gündemde olan; süresi, müfredatı, uygulama stratejisi ve şekli sürekli tartışılan; tartışmalardan sonuç alınamayıp bıkkınlık noktasına gelindiğinde bir kenara bırakılan; ancak, daha sağlıklı, medeni, ileri, güçlü, çağdaş bir toplum olabilmemiz için milli seviyede gerekli zorunlu eğitimin kitabı” (Akyol, 1991a, 1) şeklinde tarif etmiştir.
Akyol döneminde sekiz yıla çıkarılması düşünülen zorunlu ilköğretimin aynı çatı altında ve kesintisiz olması öngörülmemiş; buna gerekçe olarak da ülkenin coğrafi yapısı, ekonomik durumu, iklim ve ulaşım şartları, çok farklı özelliklere sahip yerleşim merkezlerinin mevcudiyeti, yerleşim merkezlerindeki öğrenci sayılarındaki farklılık ve çeşitli orta derecedeki okulların bünyelerinde orta kısmın (6, 7 ve 8. sınıfların) bulunması gösterilmiştir. Zorunlu fakat kesintili sekiz yıllık eğitime yasal altyapıyı oluşturmak için “1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na İki Ek Madde ve Bir Geçici Madde Eklenmesi ve Geçici İkinci Maddenin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı” ile “222 Sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nun Bir Maddesinin Değiştirilmesi, Bir Madde Eklenmesi ve Geçici 9. Maddesinin Kaldırılmasına Dair Kanun Tasarısı” hazırlanarak 21.8.1991 tarihinde TBMM’ye sunulmuşsa da hükümet değişikliği nedeniyle bu tasarı yasalaşmamıştır. Bu dönemde daha önce başlatılmış olan okul binalarının ilkokul ve ortaokulların aynı binada (ilköğretim okulu) ders görecek şekilde planlanmasına da devam edilmiştir. Akyol döneminde üstün zekalılar için ilk kez bir ilköğretim okulu da açılmıştır.
Çizelge 2 ve çizelge 3’te de görüldüğü gibi 1990-1991 öğretim yılından itibaren ilkokul sayısındaki azalmaya karşın şube, öğrenci ve öğretmen sayılarında az da olsa artış gerçekleşmiş; ilköğretimin ikinci kademesi olan ortaokullarda ise okul, şube, öğrenci ve öğretmen sayılarında her yıl bir önceki yıla oranla istikrarlı bir artış izlenmektedir.
İlkokul sayısındaki bu azalma Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki terör olaylarının da etkisiyle kırsal bölgelerden büyük kentlere göçün bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Okul sayısındaki düşüşe rağmen öğrenci sayısındaki artış özellikle büyük kentlerdeki okulların ikili öğretim yapmaları ve sınıf mevcutlarının aşırı kalabalık olması, dolayısıyla eğitimin niteliğinin azalması sonucunu doğurmuştur.

Avni Akyol dönemi bir yandan lise mezunlarının üniversite kapılarına yığıldığı, öte yandan ülkede küçük ve orta boy işletmelerin gelişmekte olduğu bir dönemdir. Bu nedenle hükümetler gerek işsiz genç sayısını, dolayısıyla üniversiteler önündeki yığılmaları önlemek, gerekse söz konusu küçük ve orta boy işletmelerin ara eleman ihtiyacını karşılamak için mesleki ve teknik eğitime ağırlık vermişlerdir. Bu ağırlık, dönemi kapsayan kalkınma planları ve hükümet programlarında da göze çarpmaktadır. 1985-1989 yıllarını kapsayan Beşinci BYKP’de örgün ve yaygın mesleki ve teknik liselerin, yükseköğretim önündeki yığılmayı önlemek, ihtiyaç duyulan insan gücünü yetiştirmek, çalışma hayatına kısa yoldan atılmayı sağlamak için genel liselere tercih edilen öğretim türü olacağı vurgulanmış; bu plan döneminde liselerle ilgili amacının kalkınmanın gerektirdiği sayı ve nitelikteki ara insangücünü yetiştirmek, gençleri hayata ve yükseköğretime hazırlamak için gerekli program ve yapı değişikliğini gerçekleştirmek olarak belirtilmiştir (DPT, 1985, 143).
Akyol, göreve başlama mesajında, ekonominin ve endüstrinin ihtiyaç duyduğu ara insan gücünün yetiştirilmesine yönelik faaliyetlerin teşvik edilerek hızlandırılacağını, mesleki ve teknik eğitimde uygulanan müfredat programlarının yenileneceğini belirtmiştir (Akyol, 1999a, 26).
Akyol, çağı yakalayabilmek için özel sektörün iş hayatının çok gerçekçi atılımlarına, ihtiyaçlarına uygun bir eğitim politikası takip etmenin bir zorunluluk olduğuna inanıyordu (Akyol, 1990d, 94).
Tüm bu düşünce ve gerçeklerin ışığında bu dönemde genel ortaöğretimin mesleki ve teknik öğretime olan üstünlüğünü azaltmaya yönelik politikalara ağırlık verilmiş, daha çok mesleki ve teknik liseler açılarak öğrencilerin bu tür okullara yönlendirilmesine çalışılmıştır. Bu dönemde genel liseler de mümkün olduğunca mesleki ve teknik programları uygulayan Çok Programlı Liseler bünyesinde açılmıştır.
Akyol döneminde endüstriyel teknik öğretim kurumlarının atölye ve laboratuvarlarının yeni teknolojilerle donatılmasını sağlamak için genel bütçe, fon ve projelerden önemli miktarda kaynak ayrılmış, yeni gelişen endüstri kollarının ihtiyaç duyduğu teknik insan gücünü yetiştirmek üzere petrokimya, uçak bakım ve onarımı, uçak elektroniği, plastik sanatlar, plastik teknolojisi, otomatik kumanda, deri teknolojisi, kuyumculuk ve gazetecilik gibi programlar açılmıştır (Akyol, 1991d, 62).
Bu dönemde mesleki ve teknik eğitim alanındaki çalışmaların önemli bir ayağını “Endüstriyel Okullar Projesi” oluşturmuştur. 1987-1994 yıllarını kapsayan bu projenin toplam maliyeti 72 milyon Amerikan doları olup, 57.7 milyon dolarlık kısmı Dünya Bankası kredisi ile, 15 milyon dolarlık kısmı ise Türk Hükümeti tarafından karşılanmıştır. Projenin başlıca amaçları mesleki ve teknik eğitim kurumlarının araç gereç ve makinelerini, müfredat ve eğitim materyallerini daha modern hale getirmek ve teknik destek yoluyla Erkek Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nün planlama ve yönetim kapasitesini artırmaktı.
Akyol döneminde kız teknik öğretim okulları ile ticaret ve turizm öğretimi okullarının hem sayılarında hem de uyguladıkları program çeşitliliğinde önemli artışlar sağlanmıştır. 1990-1991 öğretim yılında kız teknik öğretim okullarında 94 farklı program uygulanmaktaydı. Ticaret ve turizm öğretimi alanında daha önce sadece muhasebecilik ve bankacılık bölümleri mevcutken Akyol döneminde kooperatifçilik, büro hizmetleri ve dış ticaret bölümleri de açılmıştır (Akyol, 1991d, 64).
Akyol döneminden önce sayıları sadece sekiz olan Anadolu Mesleki ve Teknik öğretim okullarının sayısı dönem sonuna gelindiğinde 121’e ulaşmış, Mesleki ve Teknik öğretim okullarının tamamında döner sermaye işletmesi kurulmuştur. Bu dönemde mevcut İmam hatip liselerinden on beş tanesi İngilizce ve Almanca ağırlıklı Anadolu İmam Hatip Lisesi haline getirilerek sayıları on altıya çıkarılmış, lise kısmı olmayan 25 İmam Hatip Lisesi’nin lise kısmı açılmış, şube durumundaki 6 İmam Hatip Okulu ise bağımsız hale getirilmiştir.
Bu dönemde yukarıda belirtilen okul türlerinden ayrı olarak beş ilde Mahalli İdareler Meslek Lisesi ve altı ilde Dış Ticaret Lisesi, ayrıca İzmir’de Milli Eğitim Vakfı tarafından bir özel lise açılmıştır.
Çok programlı liseler, Anadolu öğretmen liseleri ve Anadolu güzel sanatlar liseleri Akyol döneminde Türk eğitim sistemine kazandırılan önemli okul türleridir. Çok Programlı Liseler: Avni Akyol döneminde küçük yerleşim yerlerine birer lise ve değişik türden meslek liseleri açılmasının maliyeti artırıp kaynak israfına sebebiyet vermemesi için özellikle nüfusu 10 binin altındaki yerlere genel ve mesleki-teknik öğretim programlarının birlikte uygulandığı ve tek yönetim altında toplandığı çok programlı liseler açılması yoluna gidilmiştir. 1989-1990 öğretim yılında 37 çok programlı lise açılmış, 1990-1991 öğretim yılında bu sayı 95’e yükselmiştir (Akyol, 1991d, 58) Akyol döneminde toplam 213 okulda Çok Programlı Lise uygulamasına geçilmiştir.
Anadolu Öğretmen Liseleri: Cumhuriyet öncesinden beri varlığını sürdüren öğretmen okulları, 1974-1975 öğretim yılından itibaren lise programları uygulayan öğretmen liseleri haline dönüştürülmüştür. 1989 yılı sonunda ülke genelinde bulunan 28 öğretmen lisesinde 18965 öğrenci öğrenim görmekteydi. Avni Akyol döneminde öğretmen liselerine büyük önem verilmiştir. Zira Akyol, daha göreve başlama mesajında, imkanları sınırlı fakat üstün yetenekli gençleri öğretmenlik mesleğine yöneltmek amacıyla, öğretmen liselerinin yatılılık ve diğer imkanlarla cazip hale getirileceği; bu liselerden mezun olacak gençlerin öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarına öncelikli olarak yerleştirilecekleri ve öğrenimleri süresince burs sağlanacağı belirtmiştir (Akyol, 1991, 19).
Akyol döneminde bu konudaki çalışmaları hemen başlatılmış ve 8-10 Haziran 1989 tarihinde, öğretmen liselerini yeniden düzenlemek ve geliştirmek için oluşturulan komisyonların yaptıkları değerlendirme çalışmaları doğrultusunda bu okullarda verilen eğitimin niteliğini yükseltmek amacıyla mevcut öğretmen liselerinin 4 yıl öğretim süreli Anadolu Öğretmen Liselerine dönüştürülmesine karar verilmiştir. 1989- 1990 öğretim yılından itibaren mevcut öğretmen liselerinden 18’i Anadolu Öğretmen Lisesi haline dönüştürülmüş, Avni Akyol’un Bakanlık döneminde toplam 61 Anadolu Öğretmen Lisesi açılmıştır.
Öğretmen liselerinin Anadolu öğretmen liselerine dönüştürülmesi üzerine bu okullara alınacak öğrencilerin seçimi ve örgün eğitim kurumları içindeki statülerinin belirlenmesi amacıyla “Anadolu Öğretmen Liseleri Yönetmeliği” çıkarılmıştır (RG, 20723.)
Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi: Akyol döneminde 16 Ekim 1989 tarihinde İstanbul’da Behçet Kemal Çağlar Lisesi’nin bahçesinde Türkiye’nin ilk güzel sanatlar lisesi açılmıştır (MEB, 1990a, 6). Bu lisede sadece müzik ve resim bölümleri mevcut olup bir süre sonra İstanbul Maçka’da bir teknik lise bünyesinde “plastik sanatlar” bölümü açılmıştır. Akyol döneminde toplam 6 ilde Anadolu güzel sanatlar lisesi açılmıştır. Bu okullar için ilk defa “Milli Eğitim Bakanlığı’na Bağlı Anadolu Güzel sanatlar Lisesi Yönetmeliği” hazırlanarak Resmi Gazetede yayınlanmıştır (RG, 20642).

Avni Akyol göreve başlama mesajında, yükseköğretimde kalitenin yükseltilmesi üzerinde önemle ve ısrarla durulacağı, yükseköğretim kurumlarının bina, araç-gereç ve her türlü personel ihtiyaçlarının karşılanarak öğretim ve araştırma faaliyetlerini cazip hale getirileceği ve öğretim elemanlarının çalışma koşulları ve özlük haklarında iyileştirmeler yapılacağını belirtmiştir. Akyol mesajında yükseköğretim gençliğinin barınma, kredi, burs, beslenme ve sağlık ihtiyaçlarının karşılanacağı ve bu gençlerin sosyo-kültürel gelişimlerinin sağlanması için her türlü tedbirin alınacağını da vaat etmiştir (Akyol, 1999a, 26).
Akyol döneminde yükseköğretimin uzun vadeli öğrenci, öğretim elemanı, mekan ve finansman ihtiyaçlarını makro ve mikro düzeyde planlamak üzere çalışmalar yapılmış ve bir master plan hazırlanmıştır.
Mesleki ve teknik eğitim alanında Yükseköğretim Kurulu ve Dünya Bankası arasında “Sınai Eğitim Projesi Antlaşması” imzalanmış ve antlaşma ile elde edilen 32.3 milyon dolarlık kredi, meslek yüksekokullarının geliştirilmesinde kullanılmıştır. Bu dönemde de yurt dışına araştırma görevlisi gönderilmesine devam edilmiştir. Buna paralel olarak lisans üstü eğitim yapmak üzere gelişmekte olan üniversitelerden, gelişmiş üniversitelere araştırma görevlisi gönderilmesi uygulaması başlatılmıştır. Bu dönemde Yükseköğretim alanında en önemli gelişmeler öğretmen yetiştiren yükseköğretim kurumları ile ilgili olmuştur. Bu konuda eğitim yüksekokullarının öğrenim süresi iki yıldan dört yıla çıkarılmıştır. Buna bağlı olarak mevcut programlar da günün ihtiyaçları göz önünde bulundurularak dört yıllık süreye göre yeniden düzenlenmiştir. Kalkınmada öncelikli illerde bulunan üniversitelerde görev yapan akademik personele “geliştirme ödeneği” adı altında ek ödeme yapılmak suretiyle bu üniversitelerde çalışmak cazip hale getirilmiştir.

Avni Akyol, bakanlığı süresince öğretmenlik mesleği ve öğretmenlere yönelik çalışmalara özel önem vermiştir. Kuşkusuz bu durumda Akyol’un eğitimci kökenden gelmesi etkili olmuştur.
Akyol, göreve başlama mesajında, eğitim sisteminin temel unsurları ve “insan mühendisleri” olarak nitelendirdiği öğretmenlere milli ve kutsal görevlerinde yardımcı olmanın ve onların dertleriyle ilgilenmenin en önemli sorumlulukları olacağını belirtmiştir.(Akyol, 1991b, 18) O’na göre eğitim sistemimizin odak noktası, her şeyi, hiçbir araca tercih edilmeyen öğretmendir. Öğretmenin niteliği ve eğitim kalitesi her şeyden önemlidir. Daha iyi eğitim ancak daha iyi ve kaliteli öğretmenle verilebilir (MEB, 1990c, 12).
Milli Eğitim Bakanlığınca 17 Nisan 1989 tarihinde yurt genelinde başlatılan “Milli eğitim seferberliği” kapsamında öğretmenlerin kişisel ve mesleki sorunlarını yerinde tespit etmek amacıyla ülke genelinde ve yurt dışında çok sayıda toplantı düzenlenmiştir. Öğretmenlerin tayin, terfi, nakil ve diğer özlük haklarıyla ilgili sorunlarının çözümüne yardımcı olmak amacıyla Bakanlık merkez teşkilatında bir de “öğretmen danışma bürosu” kurulmuştur (Akyol, 1991d, 16-17).
Öğretmenlerin toplumda layık oldukları itibara kavuşturmanın onları 21. Yüzyılın ihtiyaçlarına cevap verebilecek şekilde geliştirilmeleriyle mümkün olacağına inanan Akyol, bütün öğretmenlerin en az lisans seviyesinde eğitim görmesi için çalışmalar başlatmıştır (MEB, 1990d, 4). Bu kapsamda Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi ile işbirliği yapılarak öğretmen lisesi mezunu yaklaşık 120.000 sınıf öğretmeni ve kurs öğretmeninin ön lisans; 71507 iki veya üç yıllık eğitim enstitüsü mezunu branş öğretmeninin ise lisans tamamlamaları sağlanmıştır.
Başarılı öğrencileri öğretmenlik mesleğine çekmek için 15 Haziran 1989 tarihinde 3580 sayılı “Öğretmen ve Eğitim Uzmanı Yetiştiren Yükseköğretim Kurumlarında Parasız Yatılı veya Burslu Öğrenci Okutma ve Bunlara Yapılacak Sosyal Yardımlara İlişkin Kanun” çıkarılmıştır. 1989-1990 öğretim yılından geçerli olmak üzere üniversiteye giriş sınavında öğretmen yetiştiren bir fakülteyi ilk on sırada tercih eden 4010 öğrenciden bursluluğu isteyenlere ayda 200000, yatılılığı tercih edenlere ise ayda 100000 TL verilmesi sağlanmıştır. Bu uygulama olumlu sonuç vermiş ve 1990 yılında 73807, 1991 yılında ise 86807 aday üniversite giriş sınavlarında öğretmen yetiştiren bir fakülteyi ilk sırada tercih etmiştir (Akyol, 1999, 41).

Vatandaşlara sunulan eğitim hizmetini yöneten ve gerçekleştiren Milli Eğitim Bakanlığı, bu görevini ancak genel bütçeden alacağı pay ölçüsünde gerçekleştirebileceğinden bütçeden eğitime ayırdığı oran o hükümetin eğitime verdiği önem ve önceliğin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.
Ülkemizde bir yandan mevcut öğrencilere daha nitelikli eğitim verebilme arayışları sürerken öte yandan hızlı nüfus artışı nedeniyle her yıl onbinlerce yeni öğrenci eğitim sistemine katılmaktadır. Bu durum Bakanlığın sürekli yeni derslikler açması, donatması ve öğretmen ihtiyacını gidermesi gibi yatırımlar yapmasını zorunlu kılmaktadır. Öğrenci sayısındaki bu hızlı artış Bakanlık bütçesinin de reel olarak her yıl en az sisteme yeni katılan öğrencilerin maliyeti kadar arttırılmasını zorunlu kılmaktadır. Buna bir de eğitimin niteliğinin arttırılması, amortisman giderleri, eğitim araç ve gereçlerinin çağdaşlaştırılması gibi unsurları eklendiğinde Bakanlık bütçesinin her yıl bir önceki yıla oranla çok daha büyük oranlarda arttırılması gereği ortaya çıkar. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 1987 ile 1996 yılları arasındaki yıllara göre bütçe miktarı ve oranları ile ilgili veriler çizelge halinde aşağıya çıkarılmıştır.





7.    SONUÇ
Eğitim, sağlık, altyapı (ulaşım, iletişim, enerji) ve savunma devletlerin yerine getirmesi gereken temel sorumluluklardandır. Eğitim ise bu sorumlulukların en mühimidir. Malumumuz üzere eğitim bir devletin halkına (kendisine yasal vatandaşlık bağıyla rabt edilmiş olan herkes) sunması gereken en ehemmiyetli sorumluluklardan birisidir. Devletler vatandaşlarının eğitim almaları için gerekli altyapıyı hazırlamak ve onların eğitim alma hakkını korumak zorundalardır.
Turgut Özal her alanda olduğu gibi eğitim sektöründe de Türkiye’nin genel gidişat yönünü önemli ölçüde değiştirmeyi başarmıştır. Nitekim Demokrat Parti’nin kanlı ve yasal olmayan bir darbeyle alaşağı edilmesinden sonra açılmasına izin verilen “özel üniversitelerin” hızla çoğalması karşısında rejimin veya menfaatin elde gideceği kaygısı “içerideki kurt”a bu tip üniversitelerin kurulmasını yasaklatmış ve mevcut kurulanların da kapatılarak devletleştirilmesini sağlatmıştır. İşte bu sürece yani özel sektörün yükseköğrenim işine katılma eylemine verilen ara dönemi, Özal vakıf üniversiteleriyle aşmayı başarmıştır. Bir taraftan devletin elini kullanarak yeni üniversitelerin kurulmasına önayak olan Özal diğer taraftan kısmen de olsa özel sektöre vakıflar aracılığıyla yükseköğrenim alanında faaliyet göstermelerinin yolunu açmıştır.
Diğer önemli bir eylem ise Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri’nin Özal Dönemi’nde kurulmasıdır. Özal böylece yıllardır yabancı okullardan ve özel olarak kurulmuş olan fakat amacı devşirme sistemini aksi yönde devam ettirmek olan okullardan yetişme insanların yanına Anadolu’nun değerleriyle bezenmiş insanların yetişmesinin önünü açmıştır. Yıllardır devşirme yöntemiyle kendi ülkesinde parya kılınan Anadolu Halkı böylece devşirilmiş bürokratların yanında öz yerini almaya başlamıştır. Bu vakıa şimdilerde her ne kadar “devletin içine sızma” olarak yaftalanmaya çalışılsa da artık bu bayat numaralar arasında yerini çoktan almıştır. Bunun diğer bir manası Anadolu’dan gelen insanların devletin asli unsuru olduklarının farkına varmalarıdır. Günümüzde yaşanmakta olan mevcut radikal değişimin arkasında bu faktörün rolünün en mühim olduğu düşünülmektedir!







8.    KAYNAKÇA
·         Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ: 1300-1600
·         Türk Eğitim Tarihi
·         TÜRKİYE'DE LİBERALİZM: 1983 - 1989 TURGUT ÖZAL DÖNEMİ ÖRNEĞİ
ÖZLEM EŞTÜRK MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
·         ÖĞRETMENLİK MESLEĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Doç. Dr. Mustafa ÇELİKTEN Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Mustafa ŞANAL Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Öretmen Yeliz YENİ Kepez İlköğretim Okulu/KAYSERİ
·         Türkiye’de Anadili Eğitimi Ve Yabancı Dil Öğretimi
Okutman Dr. Mustafa Durmuş ÇELEBİ Erciyes Üniversitesi Eğitim Fakültesi
·         AVNİ AKYOL DÖNEMİ EĞİTİM SİYASALARI
Refik TURAN*  * Dr. ; Ankara Çankaya Dr. Binnaz Ege- Dr. Rıdvan Ege Anadolu Lisesi Müdürü
Millî Eğitim u Sayı 194 u Bahar/2012
·         TÜRKİYE’DE DÜNDEN BUGÜNE ÖZEL OKULLARA BİR BAKIŞ (GELİŞİM VE ETKİLERİ)
Dr. Selçuk UYGUN

·         T.C. B A Ş B A K A N L I K DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI MÜSTEŞARLIĞI
YAYIN NO: DPT: 1974 BEŞİNCİ BEŞ YILLIK KALKINMA PLANI 1985-1989

·         TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNİN ÖRGÜTLENMESİ-2011
 ARALIK 2011  T.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI STRATEJİ GELİŞTİRME BAŞKANLIĞI